12. Bölüm

209 30 26
                                    

''Kavga ettiğimiz zamanları hatırlıyor musun?  Arkamda bırakmaya çalışıyorum. Ama gerçekten o kadar uzun zaman önce miydi? Çok genç ve şüphe doluyuz. Odamda seni düşünüyordum ama bunu tekrar yapabileceğimi sanmıyorum.''



   Jae-hyun ile birlikte yaşadığımız yaralanma geçiciydi, bu nedenle bir saat içinde odalarımıza geri gönderildik. Aynı anda gitmeyelim diye farklı saatler kararlaştırmışlardı ve bunun için Tanrı'ya şükrediyordum.

   Merdivenlerin başındaki köşeyi döndüğümde, bir muhafızın bana doğru geldiğini gördüm. Jongin. Eğitimden geçtiği için artık daha iriydi ama yürüyüşünü, gölgesini ve kalbime gömdüğüm binlerce farklı özelliğini biliyordum.

   Yaklaşınca durup, gereksizce eğilerek selam verdi.

   ''Kavanoz,'' diye fısıldadı ve tekrar toparlanarak yoluna devam etti.

   Bir anlığına orada dikildim ve daha sonra, ne demek istediğini anladım. Koşma isteğiyle savaşarak, hevesle koridorda yürüdüm.

   Kapıyı açtım ve üç hizmetçimin de odada olmadığını görünce hem şaşırdım hem de rahatladım.

   Başucu masamdaki kavanozun yanına gittim ve içindeki tek kuruşun kendine bir yoldaş edindiğini fark ettim. Kapağını açtım ve katlanmış kağıdı çekip çıkarttım. Ne kadar da zekiydi. Hizmetçilerim muhtemelen fark etmezlerdi ve fark etselerdi bile özel hayatıma saygısızlık etmezlerdi.

   Katlanmış notu açtım ve gayet açık olan talimatları okudum. Görünen o ki bu gece Jongin ile bir randevumuz vardı.


   Jongin'in verdiği talimatlar karışıktı. İlk kata dolambaçlı bir yoldan indim, burada bir buçuk metre uzunluğundaki vazonun yanındaki kapıyı bulmam gerekiyordu. Daha önce sarayda dolaştığımda karşılaştığım o vazoyu hatırlıyordum. Dünyadaki hangi çiçeğin o kadar uzun bir vazoya konulması gerekirdi ki?

   Kapıyı buldum ve kimsenin beni görmediğinden emin olmak için iki kere kontrol ettim. Hiçbir zaman muhafızların gözlerinin takip etmediği bir yerde bulmayı başaramamıştım. Ortalıkta bir tane bile muhafız yoktu. Kapıyı usulca açtım ve içeri süzüldüm. Pencereden ay ışığı yansıyordu, odayı aydınlatıyor ve beni biraz geriyordu.

   ''Jongin?'' diye karanlığın içine doğru fısıldadım, kendimi aynı anda budala ve ürkek hissediyordum.

   ''Aynı eski günlerdeki gibi, ha?'' diye seslendi, gerçi onu göremiyordum.

   ''Neredesin?'' Gözlerimi kıstım, vücudunu görmeye çalışıyordum. Akabinde pencerenin önündeki ağır perdeler, ay ışığında hareketlendi ve ardında Jongin belirdi.

   ''Ödümü kopardın,'' diye şakayla karışık yakındım.

   ''İlk kez değil, son kez de olmayacak.'' Sesinden güldüğünü anladım.

   Ona doğru yürüdüm, görünen o ki yoluma çıkan her şeyi deviriyordum.

   ''Şişt!'' diye yakındı. ''Eğer bir şeyleri ittirmeye devam edersen, bütün saray burada olduğumuzu anlayacak.'' Fakat şaka yaptığını biliyordum. ''Üzgünüm,'' dedim, usulca güldüm.

   ''Lambalardan birini yakamaz mıyız?''

   ''Hayır. Eğer biri kapının altından süzüldüğünü görürse, kolayca yakalanabiliriz. Bu koridor pek sık kontrol edilmiyor ama akıllıca davranmak istiyorum.''

꧁ELITE꧂Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin