16. Bölüm

138 29 10
                                    

''Her şeyin benim için olduğunu söylemeni sevdiğimi biliyorsun. Yalan söylediğini biliyorum ama bu bir fark yaratmıyor. Ve benim için yere düştüğünde dua etmediğini biliyorum. Mesafeyi hissettiğini böyle biliyorum. O zaman sana onunlayken yapabileceğin birkaç küçük şey göstermeme izin ver. Her zaman onu benim için satabileceğini söylüyorsun. Ama ben asla bağlanılacak biri olmadım. Eğer benimle kalırsan seni her halükarda terk edeceğim. Öyleyse git ve ona benim hiç var olmadığımı söyle. Öyleyse git ve beni istek listenden çıkar. Çünkü mesafemi koruyorum...''




   Dün gece beni güvenliğe ulaştıran merdivenlerden çıktığımda Güneylilerin burada bulunduğu çok açıktı. Kapıma ulaşmak için odama giden kısa koridordaki çerçöpün üzerinden atlamam gerekti.

Her zamanki gibi bizi sığınaktan çıkartmadan önce dağınıklığın çoğunu toparlamışlardı. Diğer yandan, bu sefer hizmetlilerin işi çok fazlaymış gibi görünüyordu, yani hepsini toparlamaya kalkışsalardı tüm gün kalmamız gerekirdi. Yine de keşke biraz daha iyi çalışsalardı diyordum. Gizlice, bir grup hizmetçinin uzak köşedeki duvardan devasa harfleri silmeye çalıştığını gördüm.

GELİYORUZ.

Cümle koridor boyunca tekrar edilmişti, bazen çamurla bazen de boyayla yazılmıştı ve bir kez de kanla yazılmış gibi duruyordu. İçim ürperdi ve bunun ne anlama geldiğini merak ettim.

Ben öylece dikilirken, hizmetçilerim yanıma koştular. ''Beyefendi, iyi misiniz?'' diye sordu Linchen.

Aniden karşıma çıktıklarında korkmuştum. ''Hımm, evet. İyiyim.'' Tekrar duvardaki yazılara baktım.

Jae, ''Gelin beyefendi. Sizi hazırlayacağız,'' diye ısrar etti.

Boyun eğerek arkalarından gittim, gördüğüm tüm şeylerden dolayı biraz sarsılmıştım ve başka bir şey yapmayacak kadar şaşkındım. Aynı beni giydirirken rahatlatmaya çalıştıkları günlük rutinde olduğu gibi usulca çalıştılar. Düzenli hareket eden elleri –Dudu'nunkiler bile- huzur vericiydi.

Hazır olduğumda bir hizmetçi, beni dışarı çıkartmak için geldi ki görünüşe bakılırsa bu sabah orada çalışacaktık. Angeles güneşinin altında, paramparça olmuş camı ve içimi ürperten graffiti'yi unutmak kolaydı. Chanyeol ile kral bile bir masada danışmanlar ile oturmuş, doküman yığınlarını gözden geçiriyor ve kararlar alıyorlardı.

Bir tentenin altında kraliçe kâğıtları okuyor, yanındaki bir hizmetçiye detayları anlatıyordu. Kraliçenin yanında Mark, Jae-hyun ve Taeil bir masada oturmuş, resepsiyon planlarını tartışıyorlardı. Öylesine dalmışlardı ki çetin geçen geceyi tamamen unutmuş gibiydiler.

Hyunjin ile birlikte, benzer bir tentenin altında karşılıklı oturuyorduk ama bizim çalışmalarımız yavaş ilerliyordu. Chanyeol ile yaşadıkları anı kafamdan atmak için çabalarken, onunla konuşmakta zorlanıyordum. Hyunjin, Chae-rin'in bize verdiği kâğıtların üzerindeki bazı kısımları çizip, kenarlarına notlar karalarken ben de izliyordum.

Kafasını kaldırmadan, ''Sanırım çiçeklerimizi nasıl düzenleyeceğimizi buldum,'' diye yorumda bulundu.

''Ah. Tanrım.''

Gözlerimin Chanyeol'e kaymasına müsaade ettim. Olduğundan daha yoğunmuş gibi görünmeye çalışıyordu. Gerçekten izleyen herhangi biri, kralın Chanyeol'ün yorumlarını duymuyormuş gibi yaptığını görebilirdi. Bunu anlamıyordum. Eğer kral Chanyeol'ün iyi bir lider olabileceğinden endişe duyuyorsa, yapılması gereken şey onu doğru yolda yönlendirmekti, oğlunun hata yapabileceği korkusuna kapılıp, hiçbir şey yapmasına izin vermemeleri yanlıştı.

꧁ELITE꧂Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin