''Biz bir ailenin parçasıyız. Sen ve ben, ben ve sen, biz biriz. Neden aynı şeyleri hissediyoruz? Bana tesadüf olduğunu söyleme.''
Diğer erkeklerle birlikte sarayın muazzam fuayesinde sıradaydım, topuklarımın üzerinde zıplıyordum.
''Beyefendi Baekhyun,'' diye fısıldadı Chae-rin ve derhâl kabul görmeyecek bir şekilde davrandığımı anladım. Seçim'deki kişisel eğitmenimiz olarak, davranışlarımızı oldukça kişisel bir şekilde algılıyordu.
Kendime hâkim olmaya çalıştım. Chae-rin'i, görevlileri ve bir grup muhafızı, sırf yürümeleri yasaklanmadığı ve ortalıkta dolaştıkları için kıskanıyordum. Keşke ben de yürüyebilseydim. Biliyordum ki yürüseydim daha sakin olabilirdim.
Belki de Chanyeol burada olsaydı, durum bu kadar kötü olmazdı. Ya da belki bu daha da gerilememe neden olurdu. Bunca yaşanandan sonra, hâlâ neden bana vakit ayırmadığını anlayamıyordum.
''İşte geldiler!'' Saray kapılarının arkasından bir hareketlilik duydum. Neşeli sesler çıkartan tek kişi ben değildim.
Chae-rin, ''Pekâlâ beyefendiler!'' diye seslendi. ''En tertipli tavırlarınızı takının! Uşaklar ve hizmetçiler duvara doğru, lütfen.''
Chae-rin'in bizden istediği gibi hoş, asil genç erkekler olmaya çabaladık ama Hyunjin'in ve Yohan'ın ebeveynleri kapıdan içeri girer girmez her şey allak bullak oldu. İkisinin de kardeşi olmadığını biliyordum ve görünen o ki ebeveynleri, oğullarını öylesine özlemişlerdi ki usturuplu davranmak umurlarında bile değildi. Çığlıklar eşliğinde koştular ve Yohan bir an bile duraksamadan sıradan fırlayıp gitti.
Jae-hyun'un ebeveynleri daha sakindi, gerçi oğullarını gördükleri için ne kadar heyecanlı oldukları ortadaydı. O da sırayı bozdu ama Yohan'dan daha medeniydi. Taeil'ın ya da Mark'ın ebeveynlerini göremedim bile, çünkü kısa boylu, kızıl saçlı biri açık kapıdan içeri daldı, gözleri arayış içindeydi.
''Heize!''
Seslendiğimi duydu, ona doğru salladığım eli gördü ve bana doğru hızla hoştu, annem ile babam da onun peşi sıra geliyorlardı. Çömelerek Heize'yi kucakladım.
''Baek! Buna inanamıyorum!'' diye şakıdı, ses tonu hayranlık ve kıskançlık doluydu. ''Çok, çok güzel görünüyorsun!''
Konuşamıyordum. Öyle çok ağlıyordum ki onu zar zor görebiliyordum.
Bir dakika sonra, babamın güçlü kolları ikimizi de sardı. Daha sonra annem de her zamanki usturuplu davranışlarını unutup bize katıldı ve hepimiz, sarayın ortasında birbirimize kenetlendik.
Chae-rin'den geldiğini bildiğim bir iç çekiş duydum ama o anda, gerçekten umurumda değildi.
Tekrar nefes alabildiğimde konuştum. ''Burada olduğunuz için öylesine mutluyum ki.''
''Biz de kedicik,'' dedi babam. ''Seni ne kadar özlediğimizi sana anlatamam bile.'' Kafama kondurduğu öpücüğü hissettim.
Ona daha iyi sarılabilmek için döndüm. İşte o ana kadar, onları görmeye ne kadar çok ihtiyaç duyduğumu bilmiyordum.
Son olarak anneme uzandım. Bu kadar sessiz olmasına şaşırmıştım. Henüz Chanyeol ile ilgili gelişmeleri anlatan detaylı bir rapor istemediğine inanamıyordum. Fakat geri çekildiğimde, gözlerindeki yaşları gördüm.
''Öyle güzelsin ki tatlım. Prens gibisin.''
Gülümsedim. Bir seferliğine de olsa soru sormaması ve bir şeyler buyurmaması hoştu. O anda sadece mutluydu ve bu, benim için dünyalar kadar önemliydi. Çünkü ben de mutluydum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
꧁ELITE꧂
Teen Fiction꧁SELECTİON꧂kitabının devam serisidir. Birinci kitabı okumadan ikinci seriyi anlayamazsınız. "Babamdan gelen mektubu ellerimde tuttum. Jongin'in prens olamayacağımdan emin oluşu aklıma geldi. Halk oylamasında en sonuncu olduğumu hatırladım. Chanye...