"Sevgilim, ben sensiz kendimde değilim. Sen benim büyümsün. Seninle cennete uçmak istiyorum. Sadece benimle ol."
Takım elbisemi düzelttim. "Bu, duruma göre biraz fazla gösterişli değil mi?"
Jae, "Hiç de değil!" diye ısrar etti.
Öğle vaktiydi ama bana gece için hazırlanmış bir takım elbise giydirmişlerdi. Mor ve oldukça asildi. Ceketin arkası ayak bileklerime kadar geliyordu, çünkü Carolina'da hava daha soğuktu ve iniş yaptığımda takmam için dikilen kapüşonu koluma değiyordu. Yüksek yaka, beni çıkabilecek rüzgâra karşı koruyacaktı ve saçımı öylesine zarif bir şekilde şekillendirmişlerdi ki sarayda gözüktüğüm en güzel anın bu olduğuna emindim. Keşke Kraliçe Young-mi'yi gidip görebilseydim diyordum, onun bile etkileneceğine emindim.
"Buralarda dolaşmak istemiyorum," diye ısrar ettim. "Gitmek zaten oldukça zor. Benim için yaptığınız her şeye minnettar olduğumu bilmenizi isterim. Sadece beni temiz tutup giyindirdiğiniz için değil, benimle vakit geçirip beni umursadığınız için de. Sizi asla unutmayacağım."
Jinchen, "Ve biz de sizi daima hatırlayacağız beyefendi," diye söz verdi.
Başımla onayladım ve yüzümü elimle yellemeye başladım.
"Tamam, tamam, bir gün için yeteri kadar gözyaşı döktüm. Şoföre hemen aşağıya ineceğimi söyleyebilirseniz, ben de bir dakika içinde hazır olurum."
"Tabii ki beyefendi."
Jae, "Şimdi size sarılsak yakışıksız mı olur?" diye sordu, önce bana sonra Jinchen'e baktı.
"Kimin umurunda?" dedi ve hepsi son bir kez etrafıma üşüştü.
"Kendinize iyi bakın."
Jae, "Siz de beyefendi," dedi.
Jinchen, "Siz hep bir beyefendiydiniz," diye ekledi.
Geri çekildiler ama Dudu kaldı. "Teşekkür ederim," derken nefes nefeseydi ve ağladığını görebiliyordum. "Sizi özleyeceğim."
"Ben de."
Beni bıraktı ve hep birlikte kapıya yürüdüler, grup halinde durdular. Bana son bir kez eğilerek selam verdiler ve beni yalnız bırakmak için davrandıklarında ben de onlara el salladım.
Son birkaç haftadır, birçok defa gidebilmeyi dilemiştim. Şimdi artık elde ettiğimden, birkaç saniye içinde gerçekleşecek olandan, ödüm kopuyordu. Balkona çıktım. Bahçelere baktım, Chanyeol ile tanıştığımız banka gözlerimi diktin. Neden bilmiyorum ama orada olacağını düşünmüştüm.
Değildi. Oturup beni düşünmek yerine yapacağı daha önemli şeyler vardı. Bileğimdeki bilekliğe dokundum. Beni bazen düşünecekti gerçi ve bu, beni rahatlatıyordu. Ne olursa olsun, bu gerçekti.
Geri çekildim, kapıyı kapattım ve koridora doğru yola koyuldum. Yavaşça hareket ediyor, kırık aynalar ve parçalanmış çerçevelerle biraz bozulmuş olsa da son bir kez daha sarayın güzelliğinin tadını çıkartıyordum.
Bu ana merdivenden indiğim ilk günü, hem şaşkın hem hoşnut olduğum anı hatırladım. O zamanlar, burada daha fazla erkek vardı.
Ön kapılara ulaştığımda bir anlığına duraksadım. Bu devasa tahta kapıların ardında olmaya öylesine alışmıştım ki dışarı çıkmak neredeyse yanlış bir şeymiş gibi geliyordu.
Derin bir nefes aldım ve kapı koluna uzandım.
"Baekhyun?"
Döndüm. Chanyeol koridorun diğer tarafında duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
꧁ELITE꧂
Teen Fiction꧁SELECTİON꧂kitabının devam serisidir. Birinci kitabı okumadan ikinci seriyi anlayamazsınız. "Babamdan gelen mektubu ellerimde tuttum. Jongin'in prens olamayacağımdan emin oluşu aklıma geldi. Halk oylamasında en sonuncu olduğumu hatırladım. Chanye...