Kaybolan benliğimin arkasından koşarken buldum kendimi,
Ruhum tökezleyince;
O an duydum tüm gerçeği.Sıcak metalin verdiği ısıyı hissetmemeye özen göstererek bakıyordum aynaya. Omuzlarıma dökülen saçlarımda yaptığım dalgalar, farklı ve hoş bir hava katarken gözümün önüne gelen tutamı sıkıştırdım kulağımın arkasına. Bugün güzel bir gün olacaktı emindim, hiçbir engel yoktu ruhumun önünde.
Aynaya bakan dik omuzlarım ve kendini bilen gülüşlerimin zıttı bir şekilde içim kan ağlarcasına yakıyordu canımı. Koskoca üç gün geçmişti hastaneye gittiğimiz günün sonrasında. Üç gün boyunca ne Alvis uğramıştı zihnime ne de gecelerdir kâh ensemde kâh yüzümde yer edinmiş o güzel esinti.
Düşüncelerimle eş bir şekilde düşen yüzüm ve büzülen dudaklarıma baktım. Ne ara bu kadar düşünen bir yapıya sahip olmuştum, ne ara bu kadar kafama takıyordum bazı şeyleri?
Elimdeki saçlarımı dalga haline getirmeme yardımcı olan makinenin fişini prizden çekip dikkatli bir şekilde bıraktım yere. Tekrardan ayna önüne geçip kabarmış olan saç tutamlarımı elime biraz krem alarak düzeltmek için bir uğraş içine girdim. Makyaj yapmayı severdim fakat yaparsam abartıya kaçar mıydım bu saçla bilemiyordum, aslında saçlarım yapılmış gibi bile durmuyorlardı.
Titreşimde olan telefonumun sesi ile irkilirken son bir kez saçlarıma dokunup arkaya döndüm ve çalışma masamın üzerinde titreyip duran telefona uzandım. Arayan elbette Emma'ydı.
"Ah, Lipsa. Hazır mısın? Ben biraz heyecanlıyım-ah unut bunu çok heyecanlıyım!"
Kıpırtılı ve gittikçe desibeli yükselen sesi ile kısıkça kıkırdarken çıktım odadan.
"Biraz sakin olmayı mı denesen?"
"Hayır deneyemem, olmaz. Hayır yapamam."
Bebek gibi olan heyecanını biraz abarttığının farkındaydım. Adımlarım banyoda duraksarken dolapta duran kremi aldım elime. Telefonu omzum ve kulağım arasında sıkıştırırken hem elime krem sürüyor hem de ona cevap vermeye çalışıyordum.
"Gerçekten çocuk gibisin ama bu tuhaf bir şekilde tatlı geliyor. Hazır mısın?"
"Hmm, ruhsal mı yoksa kıyafet-saç/makyaj açısından mı?"
"Emma! Tabii ki neyden bahsettiğimi biliyorsun."
Şakayla karışık sorumla kıkırdarken başımı salladım sağa sola. Gerçekten şu son günlerde neşemi sağlayabilen birkaç şeyden biriydi. Ne diyebilirdim ki, her şeye boyun eğmek yükümlülüğünde hissediyordum sevgisi ve saygısı karşılığında.
"Hazırım merak etme. Ne zaman gidelim, ya da ben size mi gelsem acaba?"
"Eğer hemen şimdi çıkabileceksen gelebilirsin. Ben neredeyse hazırım."
Sesimle beraber kapı kapanma sesini duyunca gülümsedim. Zorlanır gibi konuşurken ayakkabısını giymeye çalıştığını fark edebiliyordum.
"Çıktım bile öpüyorum bye."
Ve tak, telefonu ansızın suratıma kapattı. İlk başlarda ne kadar suskun ve içine kapanıksa son günlerde bir o kadar yakın ve ilgiliydi bana karşı. Her iki halinden de hoşnuttum, ebedi olan yalnızlık çiçeğimin yapraklarını söküyordu teker teker.
Elimdeki kremin yeterince kuruduğunu hissedince mutfağa ilerleyip dolaptan çıkardığım bardağa su doldurdum. Sudan bir yudum alırken daha öncelerinde her bardağa uzanışımda o eli görme nedenimi kendimce sorgular bir hâldeyim. Ah, o ele sahip insanın bedenini bile görmüştüm tüm gerçekliğiyle. Fakat yüzüne ulaşamamak, her şeyin birer hayal olduğunun kanıtı gibi tokat atıyordu suratıma.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SANRI +16 (Fantastik)
FantasyEnsemde hissettiğim nefesle irkildim ansızın. Normal olmayan bir hızla artan kalp atışlarım boş bir ortamda yankı yapıyormuşcasına kulağımda uğulduyor, beni nefessiz bırakacak şekilde güçlü atıyordu. Yine aynı şey olmuştu, yine gelmişti. Zorlukla yu...