•güç/süz¹⁷

124 27 84
                                    

Her karanlık,
kendisini sonlandıracak şafağın tohumlarını içinde taşır.

Beynimin en ücra köşelerine bile bir kurşun bırakmışlar gibi her nefes alışımda acıyan vücudum önümde yatan bedenden başkasını görmeme izin vermiyordu. Gözlerim bir an olsun saçlarından, yüzünden, kapalı olan gözlerinden ayrılmamıştı. Biraz doğrulup parmak uçlarımla ona dokunmak istiyordum lakin yutkunmak bile benim için çok güçken onun bedeninin sıcaklığını parmak uçlarımda hissetmek imkansız olacak kadar zordu.

Yanaklarım bir an olsun kurumamıştı, ıslaklığın getirdiği kaşınmayı bile atmıştım bir kenara. Üst üste çalmış olan telefonumun sesini duyamıyordum artık. Dizlerime sarılıp yüreğimi sağır eden sesi ile, yardıma ihtiyacı olan kişiden yardım dilenen kız; karşımda öylece uyurken başka bir şeyi hissetmek en büyük suçluluğum olurdu. Göz bebeklerim bir an olsun ondan çevrilirse sanki kendi toprağımı ben kazacaktım ve tırnaklarım ise ölümümün hediyesini taşıyacaktı sonsuza dek.

Dakikalardır açılıp kapanan kapı sesi bomboş bakan gözlerimi kırpma ihtiyacı ile doldurmuştu beni. Yanıma gelen kişilerin dudakları arasından çıkan birkaç kelimeyi elbette duyabiliyordum. Fakat bilincim o kadar kapalı gibiydi ki, sesler dakikalar sonra ulaşıyordu zihnime. Kapanan kapının sesi ile giden kişinin, az önce konuştuğu sesler henüz dolanıyordu kulaklarımda mesela.

Bir ölüyü andıran hareketsiz fakat bir o kadar da güzel bedenine baktım yeniden dolan gözlerimle. Birkaç ay sonra ben de mi yatacaktım böylesine onun gözleri önünde. O da bana bakıp dökecek miydi böyle gözyaşlarını. Ben kalbinin attığını bilmeme rağmen canım bu kadar yanarken, o nasıl dayanacaktı titremeyen göğsüm karşısında?

Ne kadar süre geçti bilmiyorum, ne kadar saat. Açılan kapının sesi ile yeniden birinin içeriye girdiğinin farkındaydım. Fakat kıpırdayamadım bile yerimden.

Hâlâ hastanedeydik. Emma bayılmıştı. Aile dostu olduğunu söylediği doktoru, onun için bir oda ayırmıştı ve bir serum takarak kendine geleceğine dair bomboş sözler zırvalamıştı. Dakikalardır -belki de saatlerdir, bilemiyorum- uyanmasını bekliyordum. Belki de uyanmıştı fakat gözlerini açıp gerçekliği yüzüne çarpacak şeyleri sorgulayacak kadar cesareti yoktu.

İçeriye giren kişinin doktor olduğunu Emma'nın başına geçerek serumunu kapatıp çıkarması ile anlamıştım. Boş bakışlarım gözleri ile çakışırken ayırdı gözlerini benden korkakça. Öleceğimi herhangi bir kağıdı imzalıyor gibi söylemişti, o kağıdı imzalaması beş saniyesini almamıştı.

İçimdeki yangından dolayı kendim hariç herkesi suçlama duygusu ile yanıp tutuşuyordum. Şu an doktorun yakalarına yapışıp, 'beni sen öldürüyorsun.' dahi diyebilirdim. Fakat burnumu çekerek eğdim başımı, suçlayacak kimsenin olmaması içimdeki yangınların artmasını sağlamaktan başka bir işe yaramıyordu.

İrislerim yeniden kapalı gözlerde durdu ve uzun uzun seyretti seyrek kirpikleri. Kısa süre sonra titreşen kirpikler kalbimi hızlandırırken bir hıçkırık koptu dudaklarım arasından. Tanrım, bu nasıl bir cezaydı? İhanetim yalnızca yaşamak mıydı ki bunca acıyı hoş görmüştün bana?

Titreşen ve zorlukla açılan gözleri önce sabit bir şekilde tavanda duraksadı. Saniyeler sonra kafasını sola çevirince irisleri dokundu göz bebeklerime. Kirpiklerimin ucuna kadar titrerken karşılık verdim bakışlarına lakin bakışları bana ulaştığı vakit acı bir çığlık çıkmıştı dudakları arasından.

Çığlığı karnımda bir yumrukmuş gibi büyürken kalktım ayağa bir hışımla. Gözlerinden akan hızlı yaşlarla eş bir şekilde sanki bir yeri fiziksel ağrıyormuş gibi bağırıyordu. Yanına yaklaştım ve eğilerek kafasını yasladım göğsüme. Yüzü göğsümle buluştuğu an dudaklarındaki hıçkırık içimde bir yerlerde yer edinirken ben onun tersine fazlasıyla sessiz bir şekilde akıtıyordum gözyaşlarımı.

SANRI +16 (Fantastik)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin