Birkaç dakika sonra kayak merkezine gitmek için okuldan otobüsler kalkacaktı.
Yine de Ilgaz abimin dediği olmamıştı.
Selin'le masada otururken yanımıza Burak gelmişti. Burak birkaç arkadaşını da çağırmıştı. Sanırım isimleri Barış, Uygar ve Semih'di.
Burak üzerime doğru eğilip "Sohbetinize de doyum olmuyor, Okyanus Hanım." Diye söze başladı.
"Ne konuştuğunuz hakkında hiçbir fikrim yok." Diye mırıldandım. Futbol konuşuyorlardı. İzlemeyi de oynamayı da severdim ama ömrümde daha önce hiç gol atamamıştım ve terimleri, oyuncuları, kuralları hakkında hiçbir bilgim yoktu. Sabahtan beri Lucas Hernandez diye bir futbolcudan bahsediyorlardı.
"Lucas," dedi Selin efsunlu bir sesle. "Bayılıyorum o adama." Eğer çıkarabilseydi gözlerinden kalpler çıkarabileceğine emindim.
Semih gözlerini devirerek "O mu yakışıklı? Ben ona bin çekerim." Dedi kısık bir sesle. Sanırım duyulmayacağını sanıyordu.
Selin hayretle gözlerini açtı. "Kimse Lucas'ımdan daha yakışıklı olamaz. Kimse ona bin çekemez." Küçümseyen ve kınayan gözleri Semih'in üzerinde geziyordu.
Semih eliyle masada ritim tutturmaya başladı. "Lucas kim oluyormuş?" Dedi gözünü kırparak. "Peygamber soyundan geliyor sanki."
"Sen ne dediğinin farkında mısın? O Lucas. Dünyanın en mükemmel, en çekici, en yakışıklı, en tatlı, en güzel futbol oynayan, en şeker adamı!"
"Hayır ben daha iyiy-" derken Burak "Of!" Diye bağırdı. Yandaki masalardan birkaç kişi sesin geldiği yöne döndü. Burak'ı gördüklerinde söylenerek geri önlerine döndüler. Tüm okul sakinleri olarak Burak'ın aşırı tepkilerine alışıktık.
"Yeter ya!" Dedi daha kısık bir sesle. "Beynim patladı. Değiştirin şu konuyu."
Başımı sallayarak onu onayladım.
Uygar "Hadi bir oyun oynayalım." Dedi bize bakarak. Semih'le önceden çok az konuşmuşluğumuz vardı fakat Uygar ve Barış'la daha önce hiç konuşmamıştık. Uygar okulda herkesle adı çıkan biriydi. Onu tanıyordum ama konuşmuşluğumuz yoktu. Barış'ı ilk defa görüyordum.
Selin öne çıkarak "Ne mesela?" Diye sordu.
Sırıtarak "Doğruluk ve cesaret tabi ki!" Dedi. Baygın bakışlarımızı gördüğünde "Ben klişe bir insanım." Sesi sert değildi. "Daha iyi fikirleriniz varsa bekliyorum."
Selin başını salladı ve onu Burak'la Semih takip etti. Uygar'ın yeşil gözleri bana döndüğünde daha fazla göz teması kurmak istemediğim için başımı sallayarak kafamı okulun çıkış kapısına doğru çevirdim. Tanımadığım insanlarla göz göze gelmeyi sevmiyordum.
Kısık bir sesle kahkaha attı. Kaşlarımı çatıp kafamı önüme doğru çevirdiğimde bana bakarak kafasını iki yana sallıyordu.
"Kızımız biraz utangaç sanırım." Dedi alaycı bir tavırla. "Rahat ol, Deniz. Cazibeme kapılmaman için elimden gelen her şeyi yapacağım."
Şaşırmıştım. Salak mıydı bu çocuk?
Boğazımı temizleyip "İsmimin Deniz değil, Okyanus olduğunu bildiğini biliyorum." Dedim onun gibi alayla gülümseyerek. "Ve eğer bir caziben olsaydı, ben de buna kapılsaydım bu saçma cümlelerinden sonra emin ol seni beğendiğim için kafamı defalarca şu duvara çarpardım." Elimle yandaki duvarı işaret ettim.
Yapmacık bir tavırla dudaklarını büzdü. "Ah, bu beni çok üzdü işte." Elini kalbine götürdü ve Semih'le Barış'a doğru döndü. "Okyanus kızımız şimdi 'Ben senin o bildiğin kızlardan değilim' diye ağlamaya başlayacak. İyi izleyin."
Gülümseyerek "Kızları tanıdığını sanmıyorum," dedim. "Ama tanısaydın da beni tanıdıklarınla aynı göreceğini sanmıyorum." Masadan üzerine doğru eğilip göz kırptım. "Anlarsın ya cazibe, etkilenme falan."
Uygar da bana doğru eğildi. "Bana göre cazi-" derken Burak "Ya yeter artık ya" diye bağırdı. "Sağım kavga solum kavga bıktım amına koyayım!"
Selin fısıldayarak Burak'ı dürttü. "Okuldayız aptal. Bağırmasana."
"Onlar da okulda ama kavga ediyorlar!" Fısıldayışı bile bağırıyormuş gibi çıkıyordu.
"Haklı." Dedi Semih başını sallayarak. Masada sessizlik olduğunda Selin Barış'a döndü.
"Ee sende ne var ne yok?" Diye sordu. Şimdi neden sordum desem 'Bilmiyorum ya laf olsun diye şey etmiştim. Bana neyse kimse neyin olup olmadığından.' diyeceğine emindim.
Barış cevap vereceği sırada kolunda nöbetçi öğrenci yazan bir çocuk yanımıza gelip "Otobüs kalkıyor. Hocalar herkes binsin dedi." Demişti nefes nefese.
Masadan kalktığım anda Burak bir koluma Selin diğer koluma girmişti.
Zorlukla eğilerek yerden çantamı aldım ve yürümeye başladım. Biz kalktıktan sonra Semihler de kalkmıştı.
Otobüsün önüne geldiğimizde sıra vardı.
Uzun ve yorucu bir yolculuk olacağından emindim.
🌊
"Nasıl ya? Nasıl olabilir böyle bir şey?" Diye bağırıyordu Zeynep hoca otobüsün içinde.
Oturduğum koltuğa daha fazla sindim. Hava çok soğuktu.
"Bir otobüste 30 tana öğrenci var ve hava eksi üç derece!" Dedi inanamayan bir sesle. "Kaç saatte geleceğinizi bilmiyorum. Götüne buz mu atsın çocukların?"
Son dediğini duyunca ben dahil herkes şaşkınlık içinde Zeynep hocaya döndük. O da dediği şeyin farkına varmış olmalı ki gözlerini kapatıp dudaklarını birbirine bastırdı.
"Hayır hayır asla öyle bir şey demek istemedim, Fatih Bey. Beni yanlış anladınız ben aslı-" telefonun kapandığını bildiren ses sessiz otobüsün içinde yankılandı.
Sinirli bir nefes verdi ve şoför Sadi abiye dönüp "Al işte! Bak gördün mü? Yolda kaldık. Dinlemediniz beni aç kaldık açıkta kaldık!" Diye bağırıyordu. Sadi abi ise sadece başını sallıyordu.
Alt sınıflardan olduğunu bildiğim bir kız "Yani hocam şimdi yolda mı kaldık?" Dediğinde içimi bir korku sarmıştı.
Hoca bize döndü. Başını sallayarak "Evet. Bu gece buradayız." Dedi kısık bir sesle.
Karların ortasında, bir dağın tepesinde mahsur kalmıştık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
okyanus |texting, tamamlandı|
Short Story05**: Okyanus, 05**: Gözlerinde boğulasım var. - Yayımlanma tarihi: 05.08.2021 Tamamlanma tarihi: 16.12.2021 - Şiir kategorisinde #1'deyiz! (20.12.2021) Okyanus kategorisinde #2'deyiz! (04.05.2022)