Bölüme başlamadan önce oy vermeyi unutmayın 🌱
🌊
Bir hayal kurmuştum. Gerçek olmayacak bir hayal. Ama o hayale tutunmuştum. Olma ihtimali yoktu ama varlığı bile huzur veriyordu.
Hayalim gerçek olmuştu.
Mesaja cevap vermek için telefonun ekranını açmaya çalıştım ama gözlerimin önü yaşlardan dolayı bulanıktı.
Telefon çalmaya başladığında ekranda Atlas yazısını görmemle kaşlarım çatıldı. Kaşlarımı şu sıralar o kadar çok çatıyordum ki artık başım ağrımaya başlamıştı.
Telefonu açıp kulağıma götürdüğümde karşıdan ses gelmiyordu.
"Atlas?" Dediğimde bir nefes verdi.
Bir nefes verdi. Birkaç saniye hiç konuşmadı. Neden konuşmuyordu? Onu sesinden tanıyabileceğimden mi korkuyordu?
Gözlerimden akan yaşlar yanaklarımın üzerinde kurumuştu. Soğuk hava kendini daha fazla hissettiriyordu. Karşımda hayalim, kulağımdaki telefonda hayallerimi gerçekleştiren adam vardı ve ben bunu mu sorguluyordum? Evet. Bir nefes de ben koyverdim. Sonra. Şimdi zamanı değil.
"Teşekkür ederim," dedim. Ne denirdi ki? Bilmiyordum. Daha önce hiç kimse benim için çabalamadığındandı belki de ne cevap vereceğimi bilmemem.
"Nasıl hissedilir, ne söylenir bilmiyorum ama..." Duraksadım. "Yapacağın aklımın ucundan bile geçmemişti. Öylesine soruyorsun zannettim." Boğazımı temizledim. "Barış ne alaka peki? Tanışıyor musunuz?"
Sessiz ormanın içine bir mesaj sesi yayıldığında telefonu kulağımdan çekip hoparlörü açtım. Sanki konuşacaktı da...
Atlas: Evet, tanışıyoruz.
Okyanus: Ne zamandır?
Atlas: Sen mesaj atma.
Kaşlarımı çattım.
Atlas: Sesini özledim. Konuşsan olmaz mı?
"Olur," diye mırıldanırken dediği şeyin etkisindeydim. Daha önce konuşmuş muyduk acaba onunla?
Atlas: Ne zaman dönüyorsunuz?
"Bilmiyor musun?" Diye sordum.
Atlas: Biliyorum. Konuşma konusu açmaya çalışıyorum işte
Gülümsedim. "Konuşacak konu var bence," dedim.
Atlas: Neymiş?
Gözlerimi kapattım ve uzunca bir soluğu ciğerlerime doldurdum. "Baksana," diye mırıldandım. "Konuşmuyorsun bile. Sesini ayırt edecek kadar yakın olup da bana beslediğin duyguları fark etmeyecek kadar uzak olmak içimde bir yerleri parçalıyor. Çünkü ben de aynısını yaşadım Atlas."
Atlas: Okyanus
Atlas: Böyle söyleme
Atlas: Çok canım yanıyor. Yapma bunu
Kaçıncı kez söyleyişimdi bilmiyordum ama "Seni görmek istiyorum. Seni tanımak istiyorum." Dedim. Benim de canım acıyordu çünkü benim geçmişte yaşadığım şeyleri şimdi bir başkasına yaşatıyordum. "Neden kendini göstermiyorsun? Sorduğumda da kestirip attın. Korkuyorum dedin. Neyden korkuyorsun?"
Atlas: Yapma
Atlas: Şimdi olmaz Okyanus
Atlas: Böyle konuşma. Böyle dediğinde çıkıp yanına gelesim geliyor ama bunu yapamam
"Neden? Neden yapamazsın Atlas?" Dedim kısık bir sesle.
Atlas: Engeller var
Atlas: Görüşürüz Okyanus.
Atlas: Seni seviyorum. Seni hep seveceğim.
Telefon kapandı, çevrimdışı oldu. Gözlerimden bir yaş firar ettiğinde bunun son gözyaşım olduğunun farkındaydım. Selin'le olan mesajlarımıza girip ona bir mesaj attım.
Okyanus: Ben pansiyona gidiyorum.
Telefonu kapattım ve kafamı kaldırdım. Karlar durmuştu. Ama etraf pespembeydi. Görüntüye gülümsedim ve pansiyona doğru yürümeye başladım.
🌊
Otobüsteydik. Okula doğru yola çıkmıştık. Bugün günlerden pazartesiydi. Bugün okul yoktu ve gitmem gereken bir yer ya da yapmam gereken bir şey yoktu. Bu yüzden Gökçe'yi görmeye gidecektim.
Otobüs okula gidecekti. Herkes kendi evine okuldan gidecekti. Ben okula gitmeyi düşünmüyordum. Mezarlığa yakın olan bir yerde inecektim.
Gözlerimi kapattım. Otobüs sessizdi. Tek ses radyodan gelen Edith Piaf'ın söylediği La Vie En Rose şarkısıydı. Bu şarkıyı seviyordum.
Birkaç dakika sonra gözlerimi açtığımda etrafa bakarak mezarlığa yaklaştığımızı anlamıştım. Ayağa kalkarken kucağımdaki sırt çantasını sırtıma takıyordum. Bavulumu Selin alacaktı.
"Sadi abi," dedim öne doğru giderken. "Ben burada inebilir miyim?" Sadi abi başını bana çevirdi ve aşağı yukarı sallayarak onayladı. Kenara çekip arabayı durdurduğunda inmiştim.
Biraz yürüdükten sonra mezarlığın kapısının önündeydim. Burnumun sızladığını ve yutkunamadığımı hissettiğimde kendi kendime "Ağlamak yok," diye mırıldanıyordum. "Gökçe bunu istemezdi."
Mezarlığa girdim. Yağmur yavaş yavaş yağıyordu. Toprak kokusu doldu burnuma. Normalde huzur veren bu koku şu an azap gibi geliyordu.
Mezarların arasından geçerken Gökçe Yılmaz yazan mezar taşını görünce duraksadım. Boğazımdaki yumru daha çok büyüdü, geçmiş daha büyük iğnelerini saplamaya başladı kalbime.
"Gökçe Yılmaz." Yazıyordu mezar taşında. Altına "Annesinin bir tanesi, babasının prensesi, mavişinin gök yüzlüsü." Diye kazınmıştı.
Gözlerimden akan yaşlara mâni olamadım. Bir insan kardeşini kaybettiğinde nasıl ağlamazdı? Nasıl sızlamazdı içi? Kan bağım yoktu ama o benim kardeşimdi. Hayır. O benim her şeyimdi ve ben üç yıl önce her şeyimi kaybetmiştim.
Yağmur şiddetlendi. Daha çok ağladım. Gökçe intihar etmişti. Engelleyememiştim onu.
"Gökçe" diye mırıldanırken sesim titriyordu. "Gökçe'm." Elimle toprağı okşadım. "Neden yaptın bunu? Neden böyle oldu gök yüzlüm?" Kolumla gözlerimi sildim ve yere oturdum. Üzerimin çamur olması umrumda değildi. Başımı mezar taşına yasladım. Gözlerimi kapattım ama yaşlar durmadı. Aynı kalbimi herkese, her şeye kapatmama rağmen acıların dinmediği gibi.
Ne kadar orada oturduğumu, ne kadar orada ağladığımı bilmiyordum. Mezarın yanına kıvrıldığımda boynumdaki nergis çiçeği kolyesinin ucu yere değiyordu. Hava karamıştı. Çok üşüyordum. İçim titriyordu. Dişlerim birbirine çarpıyor, yağmur devam ediyordu. Yağmurun ıslattığı montum ve diğer kıyafetlerim üzerime yapışmıştı ve çok ağır geliyorlardı.
Mezarlığın mermerinde duran telefonumun bildirim ışığının yanıp söndüğünü fark ettiğimde zor zekat elimi kaldırıp telefonu elime aldım. Ekranı açtığımda saat yerinde 02.17 yazıyordu. Saat sabah 9'da gelmiştim buraya. Yani yaklaşık 16 saat olmuştu.
Ekranda yüzlerce arama, onlarca mesaj vardı ama hiçbiri beni ilgilendirmiyordu. Beni onun mesajları ilgilendiriyordu.
Atlas: Ağlama (16.09)
Atlas: Lütfen (16.11)
Atlas: Ağlama, kıyamam (16.14)
Kaç kere kıydılar bana, kıyamam diyen kaç kişi canımı acıttı, bir bilsen, yazmak istemiştim ama gözlerimin önünü karanlık kaplamıştı. Gördüğüm tek şey karanlık, duyduğum son ses yağmurun acımasız damlalarının yere çarpışı ve başımın yere sertçe çakılışıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
okyanus |texting, tamamlandı|
Short Story05**: Okyanus, 05**: Gözlerinde boğulasım var. - Yayımlanma tarihi: 05.08.2021 Tamamlanma tarihi: 16.12.2021 - Şiir kategorisinde #1'deyiz! (20.12.2021) Okyanus kategorisinde #2'deyiz! (04.05.2022)