Louis, Bridget'ın arabasını evlerinin önünde park edip bir süre ışıkları yanan daireyi izledi. Arabayı sürerken, her şey bir anda düzelmiş gibi hissetmişti. Sanki sadece Harry ve o vardı. Savaştan sonra hayattan tam olarak beklentisi de buydu zaten.
Arabadan yavaşça inip binaya doğru adımladı. Kapının önüne geldiğinde kıyafet dolabının sürekli açılıp kapanmasını, Harry'nin adım seslerini ve sürekli kararsızca oflamasını duyabiliyordu. Gülümesemesine engel olamayarak kapıyı tıklattı. Genç adam, Louis'yi fazla bekletmeden kapıyı açtı.
Louis, Harry'nin yüzündeki beklentiyi rahatça görebiliyordu. Hızlıca 'hazır mısın' diye sorup gülümsedi. Cevap olarak aceleci bir baş sallaması alırken yeşil gözler de heyecanla parlıyordu. Arabaya binene kadar Harry anlaşılan hala bir şekilde planın bozulacağına inanıyordu. Yola çıktıklarında artık gittiklerinden emin olmuş, tüm heyecanı çenesine vurmuştu."Çok uzağa gidecek miyiz Lou?"
"Sayılır."
"Umarım bir şey olmaz. O kadar heyecanlıyım ki! Nereye gidiyoruz?"
"Sürp-"
"Restorana mı? Yoksa deniz kenarı falan mı ya da...ya da piknik mi yapacağız! Aslında piknik için biraz geç ama olsun."
Louis cevap vermek yerine göz ucuyla heyecanla yolu izleyen sevgilisine bakıp gülümsedi.
Harry'ye saatlerce gelen kırk dakikaya yakın yolculukları bittiğinde Louis de artık heyecanlanmıştı. Hoşuna gitmemesinden korkmaya başlamıştı. Arabayı durdurduğunda Harry kendini hızlıca atmış büyük bir merakla etrafı inceliyordu. Labirent gibi ormanlık bir alanın içindeydiler. Romantik bir alandan daha çok korkutucu bir havası vardı. Kaşlarını çatarak uzun ağaçları inceledi.
"Biraz yürüyeceğiz."
Harry sessizce başını sallayıp Louis'nin yönlendirdiği tarafa doğru yürümeye başladı. Bastığı yerlerde yaprakların kırılması sessizliği bölüyordu.
Aralarındaki mesafeyi Louis kapattı. Elini, gergin bir ifadeyle ağaçları izleyen sevgilisine uzattı. Harry gergin ifadesinden anında kurtulup gülümseyerek Louis'nin eline parmaklarını kenetledi. Bundan daha güven verici bir his yoktu onun için.
Yaklaşık beş dakika yürümelerinin ardından karşılarına çıkan geniş alanla Harry şaşkınlığını gizleyemedi. Tutmayı çok sevdiği eli bile kendinden uzaklaştırıp daire alana doğru hızlıca ilerledi.
Louis bunca zamandır Harry'yi çiftliklerine getirmeyi yeni mi akıl etmişti!
Harry'yi arkasından takip edip çiftliğe girdi.
"Ne büyük ne güzel bir yer!"
Sevgilisinin etrafta koşturmasını büyük bir gülümseyle izliyordu.
"Aman tanrım! At bile var!"
Kısık bir kahkaha atıp atların olduğu yere ilerleyen genç adamı takip etti.
"Evet Harry, çiftliklerde at olur."
Harry Louis'nin iğnelemesine takılmayıp atlardan birini sevmeye çalıştı. Ne büyülü hayvanlardı şu atlar! Maalesef insanoğlunun eline düşmüşlerdi. Bu bencil yaratıkların her ihtiyaçlarını karşılayabiliyorlardı. Keşke dünyanın en vahşi hayvanı olsalardı diye düşündü Harry. Güzelliklerini korurlar, kendilerinden oldukça çirkin olan bu insanlar için ölmezlerdi.
"At binmeyi sever misin Harry?"
"Hiç binmedim."
Louis'ye bakmadığı için genç adamın şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdığını göremedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOLDAT
RomanceHarry Nazi ordusunda Teğmen Louis İngiliz ordusunda Albay II. Dünya Savaşı bu iki düşman askeri bir araya getiriyor