*Medya: Dean
Louis gözlerini saatten ayırmadan oturduğu koltuktan kalktı. Normalde Harry ondan önce gelmiş olurdu ama bugün boş eve ilk giren o olmuştu ve bir buçuk saattir de sevgilisini bekliyordu. Bir tarafı Landa ona karargahta görevler yağdırmıştır diye düşünürken, içini kemiren diğer tarafı o albayın Harry'ye zarar vermiş olabileceğinden korkuyordu. Bekleme sınırının son noktalarına geldiğinde koltuğa gelişi güzel fırlattığı ceketine yönelmesiyle kapının açılması aynı anda gerçekleşti. Louis eve girmeye çalışan adamın yanına gidip beline sıkıca sarıldı.
"Çok korktum bebeğim.."
Sesinin ağlamaklı çıkmasına aldırmadan yüzünü Harry'nin omzuna bastırdı. Karşılık olarak saçlarında sakinleştirici öpücükleri hissedince gözlerinden birkaç yaşın akmasına da engel olmadı. Burnunu çekip mesafelerini yavaşça açtı. Harry'nin iyi olup olmadığını taramak için gözlerini hızla yüzünden başlayıp bütün vücudunda gezdirdi. Herhangi bir şey görmeyince rahatlayarak yanaklarını uzun uzun öptü. Dudaklarını çekip ellerini yerleştirirken kendisine sevgiyle bakan yeşillerle beraber içinde kalan son korku kırıntıları da tamamen Louis'yi terk ettiler.
"Neden geç kaldın ki?"
Harry'nin kabanını çıkarmasına yardım ederken konuşmuştu. Lacivert kabanı alıp kendi ceketinin yanına fırlattı.
"Landa bugün dönmüş. Yokluğundan beri neler olduğunu tek tek anlattırdı, raporları okuttu. Sanki bilmiyor..."
O adam gerçekten Louis'nin sinirlerini çok bozuyordu. Sürekli gülen yüzüne bir güzel geçirse sanki derdi tasası kalmayacaktı. Harry banyoya ilerlediğinde gözleriyle arkasından takip etti. Banyo kapısının kilit sesini işittiğinde ağır adımlarla evin metal kapısına ilerleyip üst üste kitledi. İkiside şimdi güvendeymiş gibi hissediyordu. Banyonun önüne gidip ileri geri yürümeye başladı.
"Aç mısın?"
İçerdeki su sesi kesilip sevgilisinin hayır dediğini işittiğinde olduğu yerde durup beklemeye devam etti. Kısa süre sonra Harry çıktığında Louis kollarını tekrar beline doladı. Genç adam, eve gelir gelmez gördüğü bu ilgiyle sevgilisinin gerçekten korktuğunu anlamıştı. Belini sıkıca tutan eli okşayıp ona aşağıdan bakan mavilere gülümsedi. Anlaşılan, bugün içindeki bazı şüpheleri anlatamayacaktı. Geç kalarak sevgilisini zaten yeterince telaşlandırmıştı. O yüzden konuşmak için bir süre bekleyebilirdi. Landa'nın Louis'yi hiçbir şey sormadan karargahtan çıkarması hiç normal değildi. Adamın ya her şeyden haberi vardı ve onlara bunu hemen söylemeyip her günlerini korku içinde geçirmelerini sağlayacaktı ya da Louis'yle ilgili bazı planları vardı ki ikinci seçenek onu çok daha tedirgin ediyordu. Muhakkak hayal edemeyeceği bir plan olurdu-öyle bir plan ki ilişkilerini öğrenmiş olmasından daha korkutucu- Koltuğa oturduklarında Louis, belini bırakmadan Harry'nin göğsüne başını hafifçe yerleştirdi. Genç adam bir saniye olsun sevgilisini bırakacak gibi görünmüyordu. Harry bir süre saçlarıyla oynadıktan sonra karargahtaki halini hatırlayıp çenesini kavrayarak yüzünü kaldırmasını sağladı. Melek olduğunu iddia etse altına imzasını atmasını sağlayacak güzelliğindeki yüzü yara içindeydi. Etraflarındaki sarı lekeler Bridget'ın tendürdiyot sürdüğünü gösteriyordu. Parmaklarını yavaşça yaraların üstünde gezdirdi.
"Şu haline bak."
Louis gözlerini kaçırıp sessizce nefesini verdi.
"Dayağı sen yemiş olabilirsin Louis ama acısını ben de çekiyorum."
"Benim canım acımıyor."
"Benim acıyor. Güzelliğini kapatmaya çalışan yaraları gördükçe canım acıyor. Bütün ömrümü her bir noktasını öperek geçirmek istediğim yüzüne başkaları zarar veriyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOLDAT
RomanceHarry Nazi ordusunda Teğmen Louis İngiliz ordusunda Albay II. Dünya Savaşı bu iki düşman askeri bir araya getiriyor