1.Bölüm - Kabus

872 10 0
                                    

Çocuk yüzüne yediği ilk tokadın şiddetiyle kendisini yerde buldu. Yüzükoyun halıya kapaklanmıştı. Ne vücudunu, ne de kafasını kaldırmaya fırsat bulamadan kayışın yerinden çıkışını işaret eden sesi duydu. Yerden kalkmak şu andan itibaren ona hiçbir şey kazandırmayacaktı. Ne yapması gerektiğini düşünmeye çalışırken ilk darbenin çok yakın olduğunu hissetti. Canı acıyacaktı. Daha acıyı hissetmemiş olmasına rağmen düşüncesi bile vücuduna alınacak önlemlere ilişkin talimatları olabilecek en kısa yoldan göndermişti. Vücudunu en korunaklı konuma getirmek üzere istemsiz bir öze dönüş yaşadı. Sanki üşüyormuş gibi büzülmüştü. Yüzünü halıya iyiden iyiye gömdüğünden halının tüyleri burnuna girmişti, gıdıklandı. Başka bir zaman olsa bu gıdıklanma neticesinde yerde deliler gibi debelenerek gülebilirdi ama şu an vücudunun vermesi gereken daha önemli tepkiler vardı; elleriyle başını örtmek gibi. Kulaklarının üstünü kollarıyla kapatmış olmasına rağmen kayışın rüzgârla dansı esnasındaki ayak seslerini duydu, dişlerini sıktı!

Beli... Sanki cayır cayır yanıyordu. Belinde çakan kıvılcım tüm vücuduna yayılıyordu, alev almış gibiydi. Elleri itfaiyeciliğe soyunup, gayri ihtiyari belini ovalamak için yola çıktı. Çıkmaz olaydılar! Beli, üzerini örten giysilere rağmen tutuşmuşken; kısmen açıkta kalan kolu ne hale gelirdi hiç düşünememişti. Annesinin marul gibi giydirişinin gövdesi ve bacaklarıyla sınırlı kalması kötü bir şeydi.

Beklenen olmuş ve ikinci darbe, yolu yarılamış olan sağ koluna gelmişti. Ceket onda üç, gömlek onda bir oranında emmişti gelen şiddeti ama Dermis'in beyne ilettiği acıdan da anlaşılabileceği gibi kâfi gelmemişti. Stratum Germinativumda yaşanan hareketlilik yüzde on iki oranında ölen hücrelerin yerlerini alacak yeni hücrelerin çoğalmasından kaynaklanıyordu. Ölüler derinin en üst katmanından atlamak üzere yerlerini almaya gidiyorlardı.

İkinci darbe geldiğinde gelen darbenin şiddeti düşmüş olmasına rağmen daha fazla ölü hücre Epidermis'e doğru yola çıkmıştı. Daha fazla ölü olmasının sebebini, hiçbir kuralın olmadığı günümüz savaşlarında yaralıların bulunduğu hastanelere bomba atmaya benzetmek mümkündü.

Ölenlerin arkasından yas bile tutamadan onların yerlerini alabilmek için çoğalmaya çalışan gariban hücreler, ileriki dönemlerde eskisinden daha güçlü bir savunma sağlayacaklardı ama önce atlatmaları gereken aşamalar vardı.

Yeni doğan bebekler geçmişlerinde yaşanan soykırımdan kaynaklı acıdan, nefretten ötürü bıyıkları terlemeden cepheye gönderilecek, savaş bittiğinde uzunca bir süre susmamacasına ağlayacaklar ve su keseciklerini oluşturacaklardı. Bu kesecikler, üstlerini kapatacak, aşağıdan gelen yeni dönemler yüzünden olması gerekenden daha fazla birikecekler ve nasır denilen birikmelere yol açacaklardı. Yeteri kadar besin alamadıklarından morarıp, çoğu çok daha sonra bitmesi gereken yaşamlarına son vereceklerdi. Doğum, gelişim, üreme ve ölüm...

Kolundaki deriler kendi dertlerine yana dursun, susuzlukla mücadele birimlerini kırmızı alarma geçirecek bir tekme böğrüne doğru yola çıkmıştı. Kırmızı alarm verilecekti verilmesine ama bu alarmın kimseye bir faydası olmayacaktı. Arıtma tesisi bir süreliğine kendini kapatacaktı. Tekrar devreye girene değin Afrika'ya yetecek kadar su öylece heba olup gidecekti. Hiç kimse bu insanlık dışı duruma müdahale etmeyecekti.

Tekme sağ böbreğin üzerine geldiğinde derin bir çığlık duyuldu. Sesin oluşmasına neden olan ise bu sese aldırış ediyora benzemiyordu. Üstüne üstlük yeni bir işkence tekniği olarak, fiziksel şiddetin yanına; retorik sorular ve dümdüz giden küfürleri eklemişti. Sorular ve küfürler aptalca olmalarının yanında çeşitlilikten yana da kısırdılar.

İnsanların şiddet uygularken kullanabilecekleri kelimelerin sınırlı olması bir yana sinir anında bu kelime dağarcığı daha da kısıtlanıyordu. Sinir uçlarının anarşistlik edip tüm vücudu ele geçirdiği böyle zamanlarda, beynin büyük bir bölümü işlem yapmıyordu. Bazısı ücretsiz izne çıkıyor, bazısı da bu anarşistlerle işbirliği yapmaktansa kafalarına bir kurşun sıkmayı tercih ediyordu. İçeriden direkt belli etmiyorlardı ama hainlik yapanlar da azımsanmayacak kadar çoktu. Bunların en bilineni, ak ve boz sıvılardı. Ak sıvılar gri gibi görünüp sözde yanlış işlem yapıyorlardı ama griler de ak gibi davrandığından hiçbir şey olmamış gibi işlev görmeye devam ediyorlardı.

Geçmişten GelenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin