33.Bölüm -Yanmak

88 2 0
                                    

Paketten yeni bir sigara daha çekti. Yapacak daha iyi bir işi yoktu, üstelik hava soğuktu. Günlerdir dinmek bilmeyen yağmur İstanbul'un pisliğini temizliyor gibi görünüyordu, aslen eskilerini süpürüp yenilerini getirmekten gayrı bir şey yapmıyordu. İstanbul'un sokaklarından tüm pislikleri temizlemek zaten mümkün değildi. Bunu senelerdir polis yapamıyordu, kıçı kırık yağmur mu yapacaktı? Polisin pisliklerle direkt olarak uğraştığını söylemek, öyle olduğunu düşünmekten daha komikti. Tümünü bir kefeye koyma gafletine düşmeden söylenebilecek tek şey herkesin yaşamak için uğraştığıydı. Kimisi avantasına bakıyor, kimisi yanındakinin avantasını gördüğü halde arkasını yasladığı adam olduğundan, görmezden geliyordu. Birisi avantalarla geçinirken, diğeri doğal olarak aldığı iki kuruşa göğsünü siper edemiyordu. Ordunun bunu nasıl dikte ettirebildiği ve hatta dikte ettirilmekten de öte; bunun için koşarak gidenlerin nasıl var olabildiğini anlamak mümkün değildi. Bir erkek olmadığı için anlamıyor da olabilirdi. Ne de olsa "Her Türk asker doğar" tok sesle söylenince anlamlıydı...

Havanın soğuğu çoktan ellerini uyuşturmaya başlamıştı. Çakmağını çıkartıp sigarasını yakmaya çalıştığında, çakmağın yaydığı o belli belirsiz sıcaklık bile bir hoşluk hissi vermişti. Sigaradan narin nefesler çekti. Sigarayı sevmiyordu ama sigarayı da suçlamıyordu. Sigaranın arkasından yaşananları belki suçlayabilirdi! Kendisini de suçlayabilirdi! En önemlisi Fuat'ı suçlayabilirdi!

Fuat'la sigara içtikleri gün kötü bir baskınla yakalanmışlardı. Fuat'ın annesi çok bağırmıştı ama olay çok büyümemişti. En azından Derya'nın açısından... Derya eve döndükten sonra Fuat'ın ne yaşadığını bilmiyordu. Beşinci günün akşamında Fuat tekrar dışarı çıkmaya hak kazandığında bir şey anlatmamıştı, o da sormamıştı...

"Hakan'la Akın yok ortalarda, nerlerdeler?"

Fuat gibi konuşmaya başladığının farkında değildi Derya.

"Cezalı onnar, daha çıkamazlar heralde."

"Hala mı? Kaza demedi miydi onlar annelerine?"

"Hee. İyi yalan sığamamışlar demek ki."

Hakan'la, Akın'ın olmaması kötü bir şeydi. Canı sıkılmıştı Derya'nın. Beş gündür canı sıkılmaktan beter olmuştu zaten. Daha fazla sıkılmak istemiyordu.

İki kişinin oynayabileceği oyunların bu kadar sınırlı olması hiç iyi değildi. Saklambaç ne kadar kalabalık olunursa o kadar zevkliydi, hele akşam vakitleri tüm mahalledeki çocuklarla oynamak gibisi yoktu saklambacı. Elim sende çok yoruyordu insanı. Kızlar top oynamazdı, oynasa bile iki kişiyle bir anlamı yoktu top oynamanın. Misketleri tutmayı becerememişti Derya, hendek oynamasını öğretmek için nafile bir çaba sarf etmişti Fuat. İp atlamayı Fuat beceremiyordu, en son seferinde az kalsın burnunu kırıyordu. Fuat da, Derya da bebekleri ve kamyonları sevmiyordu.

Derya böyle düşündüğünde Fuat'la yan yana bulunmaktan neden hoşlandığını anlayamadı. Ankara'daki kız arkadaşlarıyla saydığı oyunların birçoğunu oynayabiliyordu. Kasabadaki kızlarla da arkadaş olmayı, onlarla oyun oynamayı denemişti birkaç defa. Nuray, Kiraz, Yurdagül, Hatice, Fadime, Ayşe, Filiz ve diğerleri. Önceleri hepsi anlaşmış gibi mesafeli yaklaşmıştı Derya'ya. Oracıkta yalnız başına oturduğunu gördükleri halde yanlarına bile çağırmamışlardı. Fuat'ın olmadığı ilk gün balon gibi patlamak üzereyken, "Yemezler ya beni" deyip gitmişti yanlarına. Yaptığı şeyin sığıntılık olarak adlandırıldığını bilmediği halde tam olarak öyle hissetmişti!

Kızların hepsinin elinde bez bebekleri vardı. Derya bebekleri sevmiyordu, babasının aldığı nerede olduğunu bile bilmediği eskilerden kalma bir bebeği vardı yalnızca. Diğerlerini atmıştı hep. Nuray gönülsüzce ona kendi bebeklerinden birisini vermişti. İçinden pamuklar çıkan, tek gözü kör, çirkin bir bebek. Lamia koymuştu Derya bebeğin adını.

Geçmişten GelenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin