37.Bölüm - Veda

81 2 0
                                    

Sarılma faslı normalden kat be kat uzun sürmüştü. Annesi Fuat'ın sırtına acıtmayacak ölçüde yumruklar atıyordu. Hayırsızlıkla, yaramazlıkla itham ediyordu onu. İçten içe o da biliyordu gitmesinin onun açısından ne büyük bir fırsat olduğunu ama yine de üzülüyordu ana yüreği. Hiç yoktan daha önce anlatsaydı eşyalarını toplamasına yardım ederdi, yolda abisiyle birlikte yemeleri için bir şeyler hazırlayabilirdi. Hala geç sayılmazdı hemen yolluk namına bir şeyler hazırlamak için Fuat'a sarılmayı bıraktı. Ekmeğe uzandığında bir yandan da gittiği yerde yemesi için kavanozlara reçeller, ballar, peynirler koymayı düşünüyordu. Fuat hemen tekrar sarılmıştı annesine.

"Anacım biz her şeyi ayarladık. Yemek taşıyamam bavulda, zaten ağır oldu. Merak etme aç kalmam ben, bilirsin."

Annesi bilmez miydi? Önüne konmadan yemek bile yiyemediğini, bazen önüne koyulduğu halde yemediğini ağzına tutmak zorunda kaldığını bilmez miydi?

"Aç galırsın orlarda. Benim yemeglerime benzemez onarınkiler. Alışana değin he? Hazırdan yersin a deli oğlucum, he mi?"

"Yok ana, sordum ki ben zaten, çantada yemek falan taşıtmazlarmış. Uçağa binmeden el koyarlarmış. Boşa gider tüm yaptıkların."

Sarılıp, öpmüştü annesini. Ağlamamak için en ufak bir gayret göstermemişti annesi. Bu gibi durumlarda elinden gelen en iyi şey zaten ağlamaktı. Ağlaması biraz geçtiğinde daha önceden söylemediği için Fuat'ı paylamıştı. Tekrar ve tekrar hiçbir hazırlık yapamayacağına yanmıştı, kıyafetlerine takviye yapamazdı. Bavulunu açtırmaya çalışmıştı ama Fuat her şeyi aldığına dair teminat vermişti. Saymıştı tek tek yanına aldığı şeyleri. En kalın kazakları, içlikleri, pamuklu donları.

"Otobüse... Otobüse değin geleydim heç yoktan?"

Annesinin otogara kadar gelmesi daha fazla gözyaşından başka bir işe yaramayacaktı, bunu gayet iyi biliyordu. Abisiyle havaalanına kadar gideceği bilgisini ve benzeri diğer bilgileri aktarmıştı.

"Ana, abimlere gitsen?"

"Ah deli oğlucum benim, merak etme sen beni."

Merak etmemek mi? Ölecekti merakından, merakından ölmüştü hep. Kedi gibi hissetmeye başladı, annesi yüzünü okşarken. Annesi kapının önünde son kez gelmeyi teklif etti. Son kez reddedildi. Kapıya kadar uğurlaması yeterliydi, oradan sonrasını halledebilirdi Fuat. Kocaman adam olmuştu ne de olsa.

Emine Hanım, Fuat'ın gözlerinin içine baktı, ne zaman büyümüştü kınalı kuzusu? Anlattığı gibiyse, gitmeliydi. Küçücük çocuk ne yapacak edecekti oralarda? Gitmeliydi, iyiliği için. Yapabileceği en iyi şey dua etmekti. Oğlucuğuna gözyaşları eşliğinde son bir kez sıkıca sarıldı, vücudundaki tüm sıvılar gözlerine akın ettiğinden boğazı kurumuştu. Kapının eşiğinde "Sıkı giyin, üşütme oralarda e mi guzum" diyebilmeyi başarmıştı...

Fuat ayakkabılarını giyerken ağlıyordu. Gitmeyebilirdi. Gitmeliydi. Gitmeseydi. Gidecekti.

Fuat babasının otoritesinin bu olay sonrasında tekrar darbe alacağını biliyordu. Babasının her mutlak iktidar sahibinin hareket edeceği şekilde hareket edeceğine emindi. Önce istihbarat bölümünü sorguya çekecekti. Hemen arkasından yara alan otoritesini tekrar kurmaya çalışacaktı. Bunu başarabilmek için de mutlaka güç kullanacak, kelleler uçuracaktı. Son olarak karşısında rakip olarak kimsenin kalmadığının farkına varıp terörün dozajını bir daha geri döndürülemeyecek bir aşamaya vardıracaktı. Bu sayede iktidarını bir daha yara alamaz şekilde perçinlediğini düşünecekti.

Bunun annesine tezahürü Fuat'ın nerede olduğu bilgisi için çeşitli basit işkenceler, gitmesine izin verdiği için daha ağır işkenceler olacaktı. Sonrası babasının hayal gücüne göre değişiklik gösterebilirdi. Fuat tüm bunları tahmin ettiğinden abisi ve yengesinden yeminler almıştı. Bir şekilde katakulliye getirebilirlerse yanlarında kalmaya ikna edeceklerdi annesini. Eğer bunu başaramazlarsa sık sık kontrol edeceklerdi annelerini. Fuat annesinin şimdiye kadar ki davranış biçimleri ve yetişme tarzını bildiğinden abisinin yanına gitmeyeceğini biliyordu. En çok da bunu bilmek içini sızlatıyordu. Kontrol konusunda defalarca yemin ettirmesinin ardından abisi "Deyyusa bak, duyan da sadece senin anan sanacak kadını. Benim de anam ulan o. Takma sen bunları kafana, buluruz biz bi yolunu" demişti.

Otobüse bineceği sırada kalbi duracak gibi olmuştu. Abisinin onunla birlikte geliyor oluşunu içini rahatlatmak için kullanmaya çalışmıştı. Olmuyordu. Abisine güvenmek istiyordu ama beceremiyordu. Gerçi abisinin bu denli risk alacağını bin yıl düşünse tahmin edemezdi.

Fırat, Fuat'ın gidişi ve diğer şeyler için gereken parayı bulabilmek için babasından habersiz arabasını bile satmıştı! Öyleyse annesi iyi olacaktı. Hayır, bir pürüz çıkacaktı. Annesine bir şeyler olacaktı. Hayır, hiçbir şey olmayacaktı. Babası bir yerlerden fırlamayacaktı. Hayır, bir telefon gelecekti, misafir aile onu istemeyecekti. Evet, Ankara'daki büroya vardığında sıkıntısı geçmemişti. Abisinin onayıyla son belgeleri de imzaladığında hala rahatsızdı.

Havaalanına geldiklerinde kalkmakta olan bir uçağın sesi duyuluyordu. Hali hazırda kalkmış olan uçağın içinde olmak için hayatındaki birçok şeyi feda edebilirdi Fuat. Şimdiye değin tüm korkuları boşa çıkmıştı. Bir sorun görünmüyordu. Belgeleri, pasaportu, uçak bileti ve görevlilerle birlikte abisi yanındaydı.

Fuat daha önce hiç uçağa binmemişti, yüksek katlı binalarda bulunduğunda bile bir nebze korkuya kapıldığı göz önünde bulundurulursa uçaktan "birazcık" ölesiye korkuyordu. Başı dönmeye başlamıştı. Düşmemek için abisine yaslandı. Omzundan tutmuştu abisi, destek oluyordu hala.

Neler yapmıştı ona, nasıl olup da unutabilmişti olanları? Sorunun yanıtını düşünmeye bile gerek duymadan kolları kendiliğinden dolanmıştı abisinin iri yarı cüssesine. Gözleri yanıyordu.

"Özür dilerim abi."

"Lan de get hadi."

Gülümseyerek söylemişti Fırat bunu, eliyle de hafifçe Fuat'ın sırtına vurmuştu.

"Özür dilerim..."

"Dileme. İkimizde farklı değildik, yalnızca hayatta kalmaya çalıştık..."

Korkuları, yerini her türden sızıya bırakmıştı Fuat'ın. Abisinin ne için özür dilediğini tahmin edebileceğini düşünmemişti. Özürlerin bir işe yaramadığını bilebilecek kadar tecrübe sahibi de olmuştu. Yapılmışsa, yapılmıştı geri dönüş yoktu. Her halükarda tutamamıştı çenesini, çıkıvermişti ağzından sözcükler. Check-in yaptırıp, bavulunu teslim ettikten sonra vedalaşma vakti gelmişti.

Tekrar bu defa daha sıkı sarıldı abisine, yanağından öptü abisi Fuat'ı. Pasaport kontrolü için sıraya girdiğinde; el sallayan bir ağabey, ot gibi duran görevliler, akşam kocasına ne anlatacağını bilemeyen bir anne kalmıştı geride...

On altı yaşından küçük olmadığı için şanslıydı. Yoksa orada bıraktığı görevlilerin yerine başına yeni görevliler verilecekti. Neyse ki ülkesinin aksine havayolu şirketleri ve diğer ülkelerce kendini bilme yaşı on altı olarak kabul ediliyordu ve Fuat on altı yaşından gün almıştı.

Pasaport kuyruğu eridikçe, eli ayağı birbirine karışmaya başlamıştı... Kısa süren pasaport kontrolünden sonra Esenboğa havalimanının içinde tek başına kalmıştı. Nereye gideceğini bilemez gibi etrafına baktı. Dış hatlarda her milletten insan etrafta koşturuyordu. Sekiz numaralı kapıya gidecekti, yapması gereken oydu. Uçağının kalkmasına iki saat vardı...

Yolculuğun tamamı göz önünde bulundurulacak olursa iki saatin pek önemi yoktu. Toplamda Esenboğa'ya girişinden, yeni hayatına adım atacağı Tacoma'ya varışına kadar yolculuğu, rötarlarla birlikte tahmini olarak on yedi ila yirmi saat sürecekti. Bindiği ilk uçak Esenboğa Havalimanından, İstanbul Atatürk Havalimanına inecekti, bu yaklaşık olarak bir saat sürecek bir yolculuktu. İndikten sonra dört saat Chicago'ya gidecek olan uçağı bekleyecekti. Yapacağı aktarma sonrası dört buçuk saatlik bir yolculuktan sonra Chicago O'Hare havalimanına inecekti. Orada THY ile işi bitecekti. Devamında American Airlines'ın Airbus A320 uçağına binebilmek için yaklaşık üç saat vakit öldürecekti. Uçan demir kuşta son bi iki saat geçirdikten sonra nihayet Seattle Tacoma Havalimanına inmiş olacaktı. Oradan sonrası kolaydı, önce oraya varmak gerekiyordu...

Elindeki en ufak ayrıntısına kadar anlatılmış, haritalarla süslenmiş yolculuk planına bakarak bir müddet oturdu. Sonra can sıkıntısıyla Havalimanını keşfe çıktı. Uzun yol boyunca envai çeşit mağaza arasından yürüdü. Yol bir yere geldiğinde, restoranlar tarafından sonlandı. Gidebileceği yer kalmamıştı. Geri dönmeliydi...

Geçmişten GelenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin