31.Bölüm - Sebep

82 2 0
                                    

Karanlık başka bir karanlığa açıldı. Nereye gelmişti böyle? Etrafa sis çökmüş gibiydi, cisimler bile bulanık görünüyordu. Kâbus görmeye devam ediyordu herhalde. Anlayabilmek için gözlerini kırpıştırdı... Aynı anda bir spot da kırpıştığından, anında gözlerini kör etmişti. Böyle kâbus mu olurdu be? Resmen işkenceydi bu. Beyninde yeşilli, sarılı bir sürü cisim dolanmaya başlamıştı. İnada bindirip tekrar gözlerini açtı, tepedeki spotlar büyük patlama teorisine uygun patlamalar yapmaya devam ediyordu. Milyonlarca ışık huzmesi beyninde çakmaya başlamıştı. Kapalı oldukları halde, gözleri ağrımaktaydı. Bir süre gözlerini kapalı tutması gerekecekti. Gözlerini kapalı tuttuğu her saniye, gözünün önündeki milyonlarca cisim mitoz bölünme yaşıyordu. Aynı o cisimler gibi, midesinden dışarıya çıkmak için uğraş veren maddelerin sayısı da hızla artıyordu. Bir müddet sonra karanlık dönmeye başladı ki bu aşamadan sonrasını gayet iyi bilebilirdi ayık kafayla, kusana kadar kusmak!

Gözlerini açmadan yerinden kalkmaya çalıştı. Birisi sanki tepesine oturmuş gibi ağırdı, ayakları titriyordu. Bu ağırlığı daha fazla taşıyamadılar ve ikiz kuleler gibi olduğu yere çöktü. İşin ilginci kalktığı yere değil de sanki birisinin kucağına oturmuştu.

Kolunda ve bedeninin çeşitli yerlerinde gezinmeye başlayan elleri hissedebiliyordu. Spotlara aldırış etmeksizin gözlerini zorla hafifçe aralayıp önce ellerin vücutla bağlandığı yere, arkasından vücudu taşımakta olan başa baktı. Ellerin sahibi karşısındaki kişiydi orası kesindi ama vücuttan yansıyan ışınların beyninde oluşturduğu imgenin kime ait olduğuna dair hiçbir fikri yoktu. Şu an buna kafa yoramayacak kadar bitkindi, külçe gibi kucağa bıraktı kendisini.

Kucağında oturduğunu tahmin ettiği kişi oturduğu yerde sallanıyordu, elleri kadının vücudunda gezinmeye devam ediyordu. Arada ufak öpücükler iniyordu boynuna ya da biri boynunu yalıyordu. Hangisi olduğundan pek emin değildi.

Kafasını yanında oturana çevirip dudaklarının görünür olduğunu tahmin ettiği bir açıya getirip tuvalete gitmesi gerektiğini söylemeye çalıştı. Beyinden dudaklara giden sözcükler yolda ya midesine gidiyordu ya da burnundan geri geliyordu. Söylediklerinin karşısındakine bir anlam ifade edip etmediğini bilemiyordu, üstelik karşısındakinin kim olduğuna dair hiçbir lanet fikri yoktu!

Ağzı oynamış olmalıydı, belki olmadık şeyler söylemişti ama hiç yoktan adamı harekete geçirmişti. Omuzlarından tutan bir çift el hafifçe ayağa kalkmasına yardımcı oldu, sanki biraz olsun hafiflemiş gibiydi. Önce bir adım, daha sonra ikincisi. Adım atabildiğini gözleriyle göremese de içi rahatlamıştı birazcık olsun. İçine dolan güven duygusuna benzer bir duyguyla gözlerini tamamen açtı. Gözlerini açışıyla birlikte diğer duyuları da harekete geçmişti. Sanki biraz evvel bulunduğu ses geçirmez oda değildi de başka bir şeydi. Saatler evvelsinden kulaklarında kalan müzik tekrar tüm gürültüsüyle kulaklarına dolmuştu. Trip-hop ile rock karışımı çakma bir müzik türüydü ama ne olduğunu tam olarak çıkaramamıştı. Şarkıyı daha evvelden duymuş olabilirdi. Muhtemelen ortam malı olmuş, herkes bizi bilsin diye müzik yapan gruplardan birisine aitti. Çoluk, çocukların sevdiği; yakışıklı erkeklerden veya güzel kızlardan oluşan bir grup olması ihtimali en ağır basandı.

Eskiden bu mekânda böyle şeyler çalınmıyordu, her şeyin boku çıkmıştı. Bu haltı dinleyebilmek için müzikten anlamamak gerekiyordu, zira azalıp yükselen ve birbirinden kopuk notalarıyla çalmakta olan "şey" müzikten öte bir şeydi. En makul tanımlamayla kocaman bok parçasıydı. Üstüne ve içine kusulması gereken bir bok deliği hatta!

Geçmişten GelenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin