10.Bölüm - Kemiksiz Diller

95 2 0
                                    

Derya kayaların yanından geçmezden on bir yıl evvel kasabaya karısı ve çocuklarıyla birlikte bir savcı tayin olmuş. Adı tayin, kendisi sürgünmüş aslen. Politikanın en alasının yapıldığı dönemde sözünü dinlemeyip ters gittiği ismi lazım olmayan bir Adalet Bakanı tarafından bu kasabaya sürülmüş aslen savcı. Önceleri bir şekilde durumu düzeltebileceğini düşünmüş, tüm dostlarını araya koymuş. Farklı partili olsalar da aynı tabandan geldiklerini düşündüğünden çok kalmayacağını düşünüyormuş. Bu sebeple iki gözlü bir eve yerleşmiş geldiği vakit. Ha oldu de oldu derken aylar su gibi akıp geçmiş. "Ne de olsa seçimlere yalnızca birkaç ay kaldı" diye kendisini avutup, karısını dinginleştiriyormuş. Beklediği, kendisini sürgüne gönderen bakanın partisinin bir sonraki seçime hezimete uğramasıymış fakat hiç de öyle olmamış; katlamış oylarını parti, adam da olmuş tekrar adalet bakanı. Bakmış ki savcı bu kasabadan emekli olmadan kurtulamayacak hiç yoktan karısının dırdırından kurtulmak istemiş. Memuriyeti boyunca biriktirdiği birkaç kuruşla kendisine ait bir ev yapmaya karar vermiş. Kasabanın orta yerinde bulunan araziye bakmış tam kendisine uygun evladiyelik. Belediye başkanına sormuş önce "her yer dolu neden orası boş" diye. Başkan "Orası uğursuzdur beyim" demiş. "Niye?" diye diretse de daha fazlasını söylememiş başkan. Başka araziler önermiş, geneli kasabanın dışında sapa yerlerden. Boş yer çokmuş çok olmasına ama çoğu arada sırada ekilen tarlaymış. Tapudan incelemişler akşama değin. Yok, yok, yok... Kasabanın meydanına yakın yerlerde hiç boş, tapulu arazi yokmuş, tek bir yer dışında "uğursuz boşluk". Başkana diretmiş, başkan da ona. Nuh demiş peygamber s.a.v dememiş başkan. Savcı ikisini de dememiş gerçi. Bakmış öğrenemeyecek başkandan bir şey, öğrenmeden de işin aslını astarını çözemeyecek; adliyedeki tek dostu, kasabanın tek Hâkimine sormaya karar vermiş bir gece rakı sefası yaparken...

Uygun ortam oluştuğunda, yeterince içtiğine kanaat getirdiğinde açmış ağzını savcı. "Geçen gün meydanda olay olmuş, aşağı mahalle yukarı mahalleye girmiş. Gerçi ben de kime anlatıyorum öyle değil mi? Siz uzun senelerdir bu kasabadasınız, eh artık buralardaki her şeyden haberiniz oluyordur Mustafa beyciğim" demiş olabildiğince neşeli bir ses tonuyla. Hâkim aynı savcı gibi sürüldüğü zamanı hatırlayıp, efkârla diplemiş rakısını ve "Eh hanım da buradan olunca, sizde takdir edersiniz ki, hanım köylülükten geliyor çoğu şey kulağıma" diye karşılık vermiş. Savcı zaten bilmekteymiş bu vaziyeti, kasabadaki uçan kuşun şeceresine bile hâkim olduğunu Hâkim Bey'in, ondan seçmiş kendisine cevap verecek kurban olarak.

"Yahu Mustafa Beyciğim, madem öyle bir şeyi çok merak ediyorum ama bana anlatmazsın, sonra aramız bozulur diye korkuyorum" demiş yüzünden gülümsemeyi eksik etmeden savcı. Hâkim bey dört açılmış gözlerini gelecek sorunun merakı ve telaşıyla dikmiş savcının üzerine, savcının yüzündeki gülümsemede kendince bir sinsilik sezerek. Başlamış başını derde sokmak üzere olan hainin kim olabileceğini düşünmeye...

"Karaköy'le Yumrukaya arasındaki su davasında kendileri lehine karar vermesi için Karaköylü Deccallerin Ali on davar önermişti de, on beş davar istemişti illa... Yok, ama Ali korkardı devletten, bir şey demezdi kimseye... Geçtiğimiz ay Aşağı mahalledeki Borazanların Hatce'yi kaçırmak istemişti Dürzü Mehmet de; Hatce'nin babası Hacı Hüseyin çifteyle kaba etinden vurmuştu Mehmet'i. Hacı beş dönüm arazi vermişti suçsuzluğuna karşı, acep Hacının şeytanları imana mı gelmişti? Her şey beklenirdi o düzenbaz Hacıdan ama kendini ele vermesi..."

Savcı, Hâkim Bey'in düşüncelere dalıp bir daha geri gelmeyecekmişçesine gittiğini görünce "Mirim" demiş "böyle olacaksa sormayayım iyisi mi uğursuz boşluğu". Hâkim Bey daldığı düşüncelerden hızla rakı masasına dönmüş. Rakı bardağının dibinde ne de güzel dolanmaktaymış balık...

Geçmişten GelenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin