20.Bölüm - Uzaklardan Gelen

102 3 0
                                    

Bahar bitip yaz ayları gelmişti. Babası, Gözde'nin itirazlarına aldırış etmeksizin biricik kızını almaya gelmişti. Yurtta ismi "baban bekliyor"'la anons edildiğinde ev dışında gidebileceği bir yeri olmamasından ötürü bir kez daha kahroldu. Çoğu öğrenci sabah erken saatlerde gitmiş olduğundan, yurt sakindi. Her daim şamatanın kol gezdiği koridorlar bomboştu. Elinde bavulla ayaklarını sürüyen Gözde, koridorda çıkan seslerin yankısını dinliyordu. Ayakkabılarının yerde çıkarttığı çığlığımsı ses hoşuna bile gidiyordu.

Koridorda ne kadar yalnızdıysa, aşağıda babasının yanında, arabada ve eve vardıklarında da o kadar yalnız olacağını bilmek; bileklerini kesme arzusu uyandırıyordu Gözde'de. Bu sayede hayatına renk katabilirdi pekâlâ.

Kafasındaki düşüncelere rağmen aşağı inmeyi başarmıştı. Babasının sarılışına herhangi bir geri dönüşte bulunmamıştı. Araba yolculuğu boyunca radyonun sesini hiç kısmamıştı, babası da herhangi bir uyarıda bulunmamıştı.

Eve gider gitmez odasına kapanmış, müzik setini son sese çıkartmıştı. Bol ölüm vurgulu sözleriyle sert müzikler en büyük yaşam kaynağıydı Gözde'nin. Dünya üzerinde hala yaşanabilecek yerler ve kişiler olduğunun göstergesiydi dinlediği müzik. Gerçi dört buçuk sene evvel, en büyük ilham ve güç kaynağı, Kurt Cobain aşırı dozda uyuşturucu alıp, bir pompalı tüfekle beynini patlatmıştı ama yine de hala hayatta insanı kendisine bağlayan bir şeyler vardı. Sadece ne olduğunu adlandıramıyordu.

Babası geldikleri günün akşamında odasının kapısını çalmıştı. Herhangi bir davet beklemeden, kapının önünde kısa bir bekleyişten sonra, içeri girmişti. Yatağında sırt üstü yatmakta olan kızının dibine kadar gelmişti. Kızının onun varlığının farkında olduğunu, yalnızca görmezden gelmeyi tercih ettiğini biliyordu. Kızının yaşlarında, hele ki ebeveynlerinin boşanmış oldukları göz önünde bulundurulursa, bunlar gayet normal şeylerdi. Konuştuğu doktorlar da öyle demişti zaten. Boğazını temizleyip, hazırladığı sürprizi gösterebilmesi için cevap alamayacağını bildiği halde sorması gereken soruyu sordu.

"Karneni göstermeyecek misin babana?"

Karnesinin ne durumda olduğunu yurda gitmeden evvel okula uğradığında öğrenmişti aslen. Yine de bu soruyu sormak zorundaydı. Arkasından iş çeviriyormuş gibi olurdu öbür türlü.

Gözde çantasının içinde katlanıp, buruşturulmuş karnesini hiç önemsemiyordu. Babasının görmüş olsa ne kadar mutlu olacağını bildiği halde göstermeye hiç niyeti yoktu. Hatta tam da bu nedenle göstermeyecekti. Türkçesi hariç tüm dersleri 5'ti, Türkçe 3'tü. Fen lisesinde okuyan bir öğrencinin Türkçesi'nin çok iyi olması da gerekmiyordu zaten. Üstelik Türkçesi'nin 3 olmasını kâfi görmüşler, yanında bir de takdir edildiğine dair bir kâğıt parçası vermişlerdi.

"Ben kızımı tanıyorsam karnesi iyidir. İyi değil mi?"

"İyi."

"Ne kadar iyi?"

"İyi işte. Napcaksın karnemi? Kötü olsa ne değişecek?"

"Tamam, canım kızma hemen. İyi diyorsan gerçekten iyidir."

"..."

"O zaman hediyeni verebilirim."

"..."

"Merak etmedin mi ne aldığımı?"

"..."

"Salona bi gel bak hiç yoktan. Belki beğenirsin, ha?"

Pelüş hayvanla, bez veya plastik bebek arasında gidip geliyordu Gözde. İkisinden birisini almıştı muhakkak babası. Babasının yüzündeki mutluluğa bakılacak olursa hala karşısında küçük kızını görüyordu. Küçük kızının da böyle şeylerden hoşlandığını zannediyordu. Kendisini bekleyen sözde sürprizi görmek için salona doğru isteksizce ilerledi.

Geçmişten GelenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin