3.Bölüm - Anlatamamak

141 2 0
                                    

Yanından geçmekte olan, üzerinde UN yazılı tırın farkına vardığında küçük bir hesap hatası yapmış olduğu ortaya çıkmıştı. Köşeyi dönmemişlerdi ki henüz! Fuat adımları arasındaki mesafeyi evvelden atmakta olduklarının iki katına çıkarttığı halde, önündeki Ferrari'nin uzaklaşmakta olduğunu görmüştü. O an hesap hatasından ziyade kızın hızlı yürüdüğünü fark etmişti. Hesaplarda zaten hep insan faktörü görmezden gelinir, üç usta bir evin duvarını on günde boyuyorsa yirmi ustanın hiç işi gücü yokmuş gibi havuzu problemli villanın bebek odasını kaç günde boyayacağı sorulurdu. Ustaların sigara içip içmediği, mola verip vermedikleri gibi birçok şey görmezden gelinirdi. Belki obezdi tüm ustalar, öğlenleri delicesine yemek yiyip öğleden sonra sıcağın da etkisiyle göbeklerini yerinden oynatıp boya badana yapamıyorlardı? "Normal şartlar altında (NŞA)" topyekûn bir yalan değildiyse neydi? Her halükarda matematik ve fizik bilgilerine sarılarak hızını ivmelendirmesi gerektiğini buldu. İki metre bölü saniye hızlanması köşeyi dönünce kesişmeleri için gayet yeterli olacaktı.

Köşeyi dönmeden çözülmesi gereken küçük bir sorun daha vardı. Birbirini tanımayan iki insanın tanışması için gerekli olan selamlaşma cümlesi... "Merhaba" fazlaca soğuk kaçardı, "Selam" ise fazla yakın. "Heeyyy" dese çok kaba olurdu muhtemelen, öyleyse ne demeliydi? "Hişş" bir selamlama bile sayılamazdı. En güzeli mesafeli olmak ve tüm riskleri göze alarak "Merhaba" demekti. Sonrasının bir şekilde geleceğini umuyordu Fuat, gece boyu yatağında dönüp bu anı tasarlamaya çalışmıştı. Ah şu tecrübe eksikliği diye aklından geçirdi tam köşeyi dönüp "hedef"e yanaştığı sırada. Bir şekilde tecrübe edilmeliydi ki tecrübe edinilmiş olsundu.

"Şey..."

Pek de iyi bir giriş sayılmazdı şey, merhaba demesi gerekirken "şey" de nereden çıkmıştı. "Şey"'in Türkçede karşılık geldiği on binlerce şey vardı. Neydi?

Kızın kafası ağır çekim Fuat'a dönerken, Fuat kızın yavaşlamış mı yoksa ağır çekimden ötürü yavaşlamış gibi mi göründüğünü anlayamadı. Kızın dudakları açılıp biraz hareket edip üst dişleri görünecek şekilde kaldı.

"Bir şey mi söyledin?"

"Al işte" diye düşündü Fuat, "şey" dersen böyle bir soru gelir. Dünyanın tekrar normal hızında dönmeye başlaması başını ağrıtmıştı Fuat'ın.

"Günaydın demiştim. Eee, şey bir de merhaba."

Kızın gülmemek için kendini sıkmaya bile yeltenmemesi hoşuna gitmişti Fuat'ın, kahkaha atması iyiye işaret olabilirdi. Baş ağrısı biraz hafifledi. Yoksa tam tersi manada mıydı? Baş ağrısı tüm şiddetiyle geri gelmişti. Kahkahaların bitmesine yakın kızın dudakları tekrar oynamış ve vurucu cümle gelmişti.

"Şey'den ötesini duymamışım demek ki."

Şen kahkahalar kıraathanesine dönmüştü ortalık bir kez daha... Kızmıştı Fuat ama sadece kendisine. Bu kez kız başka bir şey söylemeden, konuyu gitmesi gereken yere çekebilmek için girişti cümleye...

"Bizim okulda okuyorsun değil mi?"

Kız kahkaha kırıntılarını da atlattıktan sonra;

"Normalde sizin okul hangisi diye sorardım ama üstümüzdeki bu aptal formaların başka okullarda da giyilmediğini ummak istiyorum. Yoksa giyiliyor mu?"

"Yok, sadece bizim okulda."

"Öyleyse aynı okuldanmışız." dedikten sonra öncekilerden daha az desibelli olsa bile bir kahkaha daha gelmişti kızdan. Bu kahkaha şiddetine bakılmaksızın Fuat'ın kendisini tekrar salak gibi hissetmesine yetmişti. Bir gün içinde, hatta bir konuşma esnasında, üç defa salak durumuna düşmeye pek alışık değildi ve bundan ötürü hoşnut olduğu söylenemezdi. Gerçi üçüncüsü tartışmalıydı, zira başka türlü aynı okuldan olduklarını nasıl ima edebilirdi ki? Okulda gördüm seni, çıkışta takip ettim, evini öğrendim. Meğer bizim evin iki sokak aşağısında oturuyormuştun. Birkaç gündür de seninle tanışabilmek için deliler gibi uğraşıyorum ama bir türlü cesaret edip gelememiştim buraya kadar demesi mümkün değildi.

Geçmişten GelenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin