44.Bölüm - Durak

90 2 0
                                    

Derya'nın kılık, kıyafeti ve durumu oraya girebilmek için uygun değildi ama kapıda yaşanan hengâme ekmeğine yağ sürmüştü. Biraz evvel içeri giren gözde çiftin arkasından resim çekmeye çalışan paparazziler güvenlik görevlilerini afallatmıştı. Hiç hoşlaşmadığı paparazzilerden tabiri caizse ilk defa hoşlanmıştı. Mekâna giren diğer müşterilerin arasına karışıp, aynı onlar gibi metal detektörünü inleterek geçmişti. Kimse de bir şey söylememişti. İçerisinin karanlık olması, herkesin kendi havasında takılıyor olması ve mekânın hıncahınç dolu olması önündeki fazlalığı rahatlıkla kapatmıştı.

Çok düşünmeden, yalnızca ayaklarına izin vererek, uzun boylu erkeğin arkasına kadar sokuldu. Paltosunun iç cebindeki soğuk metali adamın kafasına doğrulttuğunda kafasından tonla şey geçiyordu.

Annesinin merdivenlerde yuvarlanışı, cansız bir şekilde yatışı, onun yüzünden babasının eve getirdiği cici annenin dayakları, evden kaçışı, ilk uyuşturucuyla tanışması. Çocukluğunu ve gençliğini bitirdiği yetmemişti bir de piç peydah etmişti karnına lanet "sarı sıçan". Annesi böyle dediğinde kızdığı için şimdi kendine kızıyordu. Kızmakta sonuna kadar haklıydı, ona ne kötülük yapmıştı? Onu sevmişti bile! Daha sıkı kavradı silahın kabzasını.

Restorandaki o karşılaşmada ve yataktaki olay sonrasında onu tanıyamamıştı. Kafası iyiydi, ayrıca seneler de su gibi akıp gitmişti.

Taksimdeki dev ekranlardan birisinde yüzüğünün iz bıraktığı burnu ve yumruk attığı suratı, ismi ve soyadı eşliğinde gördüğünde farkına bile varmadan haklı bir dayak attığını anlamıştı. Adamın dudakları oynuyordu ama lanet dev ekranlardan ses gelmiyordu. Alttaki bantta "İlk sinema filmini anlatıyor..." yazmıştı. Sonrasında aynı siyah bantta tırnak içinde 'Çocukluğumdaki hatalardan bir nevi af dileme...' yazdığında kan beynine sıçramıştı. Televizyondaki adam sırıtır halde bir şeyler anlatmaya devam ediyordu. O sırada siyah bantta "Filmin galası 11 Ekim'de yapılacak..." yazıyor, filmden görüntüler görünüyordu. Ses olmadığından net bir şey anlamak mümkün değildi. Adam sırıtmaya devam ettiğine göre dalga geçerek anlatmıştı muhtemelen geçmişte yaşananları! Yavşak!

Bir yumrukla yırtamayacaktı! Hayatını elinden almıştı her yaptığıyla, yetmemiş bunu komik bir şeymiş gibi filme almıştı. O da onunkini elinden alacaktı.

---

Siyah pırıltılı elbiseli kumral bir kadının parmağıyla arkalarını göstermesiyle arkasını dönmüştü kırmızı elbiseli sarışın kadın. Burunlarının dibine dayanmış silaha bakıyordu. Siyahlar içindeki karnı burnundaki kadını tanımıştı, bir şeyler söylemek için ağzını açacak oldu. O sırada karnı burnundaki kadının dudakları oynadı "Fuat, ödeşme zamanı geldi!". Akustik bir şaheser olan duvarlarda yankılanan tek el silah sesi boş gözlerini kapatmasına neden oldu kırmızı elbiseli sarışın kadının.

---

Gözde şaşkınlıkla etrafa emirler yağdırırken ellerini var gücüyle bastırıyordu. Ne kadar bastırırsa bastırsın, kanlar fışkırmaya devam ediyordu...

---

Ambulans hastanenin önünde durduğunda sedye ile fırlamıştı Gözde. Ameliyathaneye girmeleri gerekiyordu, çok kan kaybetmişti, ölmek üzereydi.

---

Gözde, elleri kanlı bir şekilde ameliyathaneden dışarı çıkartıldığında anlamsız gözlerle karşısındaki ikiliye bakıyordu.

Dolandirici nam-ı diğer Fuat bir sedyenin üstünde oturuyordu. Başını, taşıyamıyormuşçasına, iki eliyle sıkıca tutuyordu. Buna rağmen başı bir sağa bir sola sallanıp duruyordu. Kolundan kanlar damlamaya devam ediyordu. Gözde, bir bandajla tutturmuştu ambulansta onun kolundaki yarayı, kurşun sıyırıp geçmişti. Kırmızı elbiseli kadın da hemen onun yanında ayakta dikilmiş, ağlıyordu.

---

Uğraşılarına rağmen siyah elbiseli karnı şiş kadın ölmüştü! Doktorlar çocuğu kurtarmaya çalışıyordu.

---

Hayır, hayır! Her şeyden kaçmıştı, kovulmuştu hatta. Geride bırakmak istiyordu tüm hatalarını. Kefaretini ödememiş miydi yeterince. Hayır, hayır! Bu hayatta hiçbir hatanın telafisi yoktu. Hayır, hayır! Her hata onarılmaz yaralar açıyordu. Hayır, hayır! Hesaplaşma diye bir şey yoktu eğer bu yönde bir girişim yapılırsa, daha da derin yaralar açılıyordu yalnızca.

Derya'nın adını karakolda duyduğunda yardım etmek istemişti. Şikâyetinden vazgeçmiş onu evine götürmüştü. Üstü başı kokuyordu, çorapları parçalanmıştı, vücudu morluklar içindeydi. Ona ne olduğunu, o güzel sarı saçlarının nasıl siyaha döndüğünü, nasıl bu hale geldiğini öğrenmek ve elinden gelen her türlü yardımı yapmak istiyordu. Üstünü başını değiştirdikten sonra yatağa yatırmıştı. Cansu'ya yiyecek bir şeyler ayarlamak için içeri gidip, geri geldiğinde yerinde yeller esiyordu Derya'nın. Cansu gittiğini söylemişti yalnızca.

Karısıyla birlikte çok uğraşmasına rağmen ulaşamamıştı arkadaşına bir türlü. Bir umut diyerek nefret ettiği ve yer yer utandığı geçmişine bakış atmış, geçmişinde yaşadıklarını konu eden bir film bile çekmişti. Derya'ya, Derya'nın annesine, kendi anasına, AngeliC'e, abisine, yengesine ve geçmişindeki herkese adamıştı filmi.

Geçmişten GelenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin