~flaschback 3~
"Bilemiyorum," dedi Lorie aynada kendine bakıp "Annemin buna kızmayacağına emin misin?"
"Korkma," dedi Arlet "Bana istediğimi yapabileceğimi söyledi. Aşağı inelim artık. Ama ondan önce beni bir süre bekler misin? Lavaboyu kullanmam gerek."
Lorie usulca kafa salladı.
Arlet odanın içindeki küçük bölmeye girmiş, biraz vakit geçtikten sonra çıkmıştı. Lorie klozetin sifon sesini bile duymamıştı ama aldırmadı. İkisi birlikte merdivenlerden inerken, Arlet son derece mutlu ve neşeliydi. Lorie ise hem tedirgin, hem de Arlet'le beklediğinden iyi anlaştığı için mutluydu. Onlar salonda görünür görünmez Bayan Akira adeta olduğu yere çivilenmişti. Onun bu halini gören diğerleri de baktığı yere kafalarını çevirdiler ve herkesin ağzı açık kaldı.
"L-lorie..." dedi annesi "Saçına ne yaptın sen?"
"Çok fazla uzundu," dedi Arlet, "Biz de biraz kısaltamaya karar verdik. Öyle değil mi Lorie?"
Anne ve babası telaşla yerinden kalkıp ikisinin yanına geldi. Lorie'nin saçı kertik kürtük erkek çocuğu saçı gibi kesilmişti. Bir cevher gibi parıldayan altın saçlardan geriye bir yeri uzun, bir yeri kısa şekiller kalmıştı. Üstelik Lorie hala pijamaları ile duruyordu.
"Arlet!" dedi babası "Seni uyarmıştım! Ne yaptığını sanıyorsun?"
"Kendisi yapmamı istedi," dedi Arlet "Hiçbir şeyi zorla yapmadım. Öyle değil mi sarı kafa?"
Herkes Lorie'ye döndü. "E-evet," dedi Lorie "Bunu ben istedim. Pijamaları giymek de benim fikrimdi."
Annesi şaşkınlıkla alnını sıvazladı. "Bir kabus görüyor olmalıyım. Tanrım..." dedi ve biri onu kanepeye oturttu.
Lorie elleri önünde suçlu suçlu dikiliyor, sırıtan Arlet suçu üstlenen halihazırda biri bulunduğu için pişkin pişkin babasına bakıyor, bay Akira eşini sakinleştirmeye çalışıyordu. Derken sinirli bir şekilde konuşan kişi Lorie'nin annesi oldu.
"Nannai! Nannai! Hemen buraya gel ve Lorie'yi odasına götürüp temizle. Üstü başı kıl içinde kalmış. Üzerine düzgün şeyler ayarla ve geri dön. Seninle daha sonra görüşeceğiz."
"Ama efendi-"
"Cevap ver demedim. Defol git hemen!"
Nannai hemen Lorie'yi kaptı ve merdivenlere götürdü.
"Oow," dedi sessizliği bozan Arlet "Benden başka birilerini de kabalaşırken görmek çok ilginç."
Ablası ona dirsek geçirdi.
Kaba davranışı yüzünden suçlu hisseden Bayan Akira Schward'a dönerken konuştu. "Söylediklerim için kusura bakmayın. Lorie... yani o... Saçlarını o kanseri atlattığından beri kesmemiştik. Şimdi onu bu halde görünce..."
Herkes bir anda şok oldu. Kanser mi?
"Geçmiş olsun," dedi Schward "Lorie daha önce böyle bir sorun mu yaşamıştı?"
"İki yıl önce, henüz sekiz yaşındayken akut AML'ye yakalandı, neyse ki çok ciddi bir raddede değildi ve gerekli tedaviyi görüp, ilgili donörlerle normal hayata dönebildi. Neyse, bunlardan bahsetmeyelim. Lütfen masaya geçin."
Herkes kalktı ve masaya ilerledi. Herkes Lorie için içten içe üzülüyorken arlarından sadece Arlet umursamazdı. Hatta büyük talihsizlikler yaşayıp buna rağmen güçlü ve uslu bir çocuk olduğunu duymak Lorie'den daha fazla nefret etmesini sağlıyordu. Tam sofraya oturmuşlardı ki hizmetçinin biri koşarak merdivenlerden indi.
"Efendim, efendim."
"Ne oldu?" dedi telaşla ayağa kalkan Akira.
"Küçük hanım, L-lorie.."
"Ne oldu ona? Konuşsana!"
"K-kolunu kırdı sanırım."
"Ne?" dedi bugün ikinci şoku yaşayan bayan Akira. Hızla merdivenlere yöneldi, hizmetçi kadın açıklama yapıyordu. "O-onu temizlemek için banyoya götürmüştüm. Bir anda her bir yandan böcekler fışkırdı. İnanın nereden geldiklerini anlamadım bile. Küçük hanım çok korktu, kaçmak isterken onu tutmayı denedim ama ikimiz de o kadar böceği görünce panikledik. O, bir anda düşüverdi."
Karşılarından merdivenden kucağında Lorie ile inen erkek bir görevli belirdi.
"Hemen doktoru arayın!" diye bağırdı Akira. "Hemen."
Feryatlar içinde olması gerek Lorie, hareketsiz duran kolunun acısına rağmen sessizce cenin pozisyonu almış ağlıyordu. Dışarıdan bakan biri kolunun kırıldığına asla inanmazdı. Acısını ve duyduğu korkuyu ifade etmektense içinden yaşıyordu.
Onlar Lorie ile ilgilenirken Schawrd Arlet'le göz göze gelmişti. Ev sahiplerinden izin istedi ve evden ayrılmaya karar verdiler. Zaten onlar çıkarken doktor da yeni geliyordu. Eve gidene kadar Schward fazlasıyla sinirli görünüyordu. Sonunda araba durdu ve Schward kapıyı açmak üzere olan Arlet'i aşağı itti. O ne olduğunu anlayamadan babası inmiş, güçlü bir tokadı yüzüne indirmişti. Sonra tekrar ve tekrar...
"Ah," dedi Arlet "Anlaşılan bugün dayak günüm."
"Kes sesini!" diyen Schward onu saçlarından tuttu. "O lanet sesini kes ve bir kez olsun özür dile."
"Gücün bu kadar mı? Vursana! Vursana hadi! Seni güçsüz yaşlı moruk. Gücün bu kadar mı?!"
Scharwd bağırdı. "Sus! Tanrı'nın belası sus! Sus, sus sus!!! Keşke o ağzını öyle bir kırsam ki bir daha açılmasa."
Yere yatırdığı bedene art arda birkaç da tekme indirdi.
"İstersen ağzımı dikebilirsi-" diyen Arlet tam karnına yediği tekme ile nefessiz kaldı. Yeni bir nefesi içine çekme girişimi babasının diğer tekmesi ile başarısız oldu, neredeyse boğulacaktı.
"Baba!" dedi araya giren abisi "Öldüreceksin. Bırak artık."
"Keşke öldürsem!" diye bağırdı babası "Keşke öldürsem ve kurtulsam! Annesi kılıklı sünepe şey! Tanrım!" dedi geri çekilip yüzünü avuçlarının arasına alırken. "Cehennem bile böyle bir çocuğa sahip olmaktan daha iyidir."
Arlet nefes almayı zar zor başarmış bir şekilde yüzü koyun yerde yatıyordu. Hırıltılı bir ses çıkarıyor, yüzü görünmediği için ağlıyor gibi duruyordu. Sonunda kendini sırt üstü attı ve o an üç kardeş ve babası onun güldüğünü gördü. Berbat haldeydi ve hala gülüyordu.
"O-onur duydum." Dedi karnını tutarken. "Sana cehennemden bile kötü hissettirmek benim için onurdur babacığım."
Babası tekrar öne atılıyordu ki üç kardeş araya girdi. "Baba!" dedi en büyük abla. "Bu yaptığının sonuçsuz olduğunu ne zaman anlayacaksın? Ne kadar inatçı olduğunu bilmiyor musun? İstersen bayıltana kadar döv, onda öyle bir inat var ki kalkıp yine gülecek. Uğraşma işte!"
Babası göğsü inip inip kalkarken yerde sırıtarak yatan Arlet'e bakıyordu. "Kimse onu buradan kaldırmayacak." Dedi Schawrd. "İçeri de almayacaksınız. Ne hali varsa görsün."
"Ahaahaahhaha!"
"AHAHAHAHHAHHAHHHHAHAHHAHAH!"
Arlet delice gülüyordu. Gürültüyle, sanki kafayı yemiş gibi... Ama gülüşü keyifli ve gerçek bir kahkaha değildi. Kendini gülmek ve bunu babasına duyurmak için o kadar güç sarf ediyordu ki, ona nefretle bakan babası ve kardeşleri eve girer girmez ağrıyan ciğerleri yüzünden gülmeyi kesti.
Artık acıyı hissetme vaktiydi. Zar zor tuttuğu ve artık akmak için adeta arzu duyan gözyaşları yanaklarına boşalırken az önce sanki gülmekten ağrıyormuş gibi tuttuğu karnını iyice kavradı. Canı çok fazla yanıyordu.
'Acılarla değil en iyi şekilde büyütüldüm ve çok şanslı biri olarak doğdum. Benden nefret etmekte sonuna kadar hakkınız var. Buna rağmen olduğum kişi olmayı sonlandıramıyorum. Buna son veremiyorum. İleride, büyüdüğüm zaman senden delice intikam alma hayallerimi arzulamayı kesemiyorum. Seni öldürme isteğimle savaşamıyorum. Senden nefret ediyorum ve etmemem için bir sürü neden varken etmem için olan tek bir neden gözümü kör ediyor. Senden nefret ediyorum baba, sonsuza dek edeceğim de...'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonların Kaçınılmaz Gerçekliği
Short Story"Beni boğacaksın sarı kafa." Dedi Dora, Lorie onu sımsıkı sardığı için sesi boğuktu. "Umurumda değil." Dedi Lorie istifini bozmadan "Eğer istemiyorsan ittir, uzaklaştır. Umurumda değil." Dora bir süre sessiz kalmış, sonunda kollarını Lorie'nin b...