"Tavrım görmediğimden değil, gördüğümden."
Titreyen dizlerime inat hâlâ merdiven basamaklarını çıkmaya çalışıyordum. Psikopat mıdır nedir? Anlamadım ki? Ne var bu kolilerin içinde? Taş mı doldurdu? Üstelik sallandıkça takır tukur ediyordu.Son koliyi taşırken bininci kez uyardı.
"Dikkat et Eylül. Sakın zarar görmesinler. Kırılıp çizilmelerine katlanamam." dediğinde yeşil gözlerine sinirle baktım. Son koliyi özene özene, yüzümü şekilden şekile soka soka diğer büyük kolinin üzerine koyduktan sonra doğruldum.
Ağrıyan belimi esneteyim derken birkaç kıtlama sesi falan geldi. Derince nefes alıp yüzümü buruşturdum.
"Taş mı vardı ve içinde?" dediğim sıra kolilerden birini açmış ve içerisinden beyaz bir taş çıkartmıştı.
"Şaka yapıyor olmalısın..." dedim kendi kendime. Kocaman kocaman açtığım gözlerle bir önceki taşıdığım koliye koştum. Kartonu yırtarcasına açtığımda karşıma çıkan beyaz taşlar ile kafamdan aşağı kaynar sular döküldü.
"Acaba taşlardan heykelinizi mi yaptıracaksanız?" dedim sinirle. Dayanamadım ama. "Doğru seçim olmuş ama beyaz." diyerek bana eğlenerek bakan gözlerine baktım hırsla. "Kefenli bir heykele çok güzel uyar." demiş yumruklarımı sıkmıştım ki tek kaşını kaldırarak önce elime sonrasında gözlerime baktı.
"Yenilen pehlivan da bir yere kadar." dediğinde alt dudağımı ısırdım. "Üstelik..." diyerek üzerime yürüdü. "...sen nasıl benimle böyle konuşuyorsun?"
Yutkundum. Yedirmem gerekiyordu sanırım.
"Pardon Burak Bey. Başka bir ihtiyacınız yoksa arkadaşlarım ile öğle yemeği yemek için aşağı inebilir miyim?" dediğimde başını salladı.
"Çekilebilirsin."
Şaşkınca açtım gözlerimi.
"Çekilebilirsin?" dedim kendi kendime. Gözlem boşluğa daldı. Sanırım anlık olarak beynim bedenimi terk etmişti. Yaklaşık üç yüz beş yüz yıl falan önceye...
Parmaklarımı birbirine sürterek arkamı döndüm. Sonrasında aklıma dediği laf geldi.
"Çok pardon, Prens Burak Bey Hazretleri..." diyerek başımı eğdim ve geri geri kapıya yürüdüm.
"Ne yapıyorsun?" dedi şaşkınca. Başım eğik bir hâlde geri geri gitmeye devam ettim. "Dur kapı az sa-"
Kıçım sert bir yere çarpınca sendeledim ama istifimi bozmayıp azıcık sola kaydım ve geri geri çıktım. Odadan çıkar çıkmaz yönümü dönüp kafamı kaldırmıştım.
Vay şerefsiz.
Demek köle efendi muhabbeti. Demek sen beni hor görmek, ezmek sen beni...
Sinirle merdivenleri indiğim sıra son basamakta ayağım boşa geldi. Birinin üzerine Allah ne verdiyse atlamış, sırtını sütuna vurmasına sebep olmuştum.
"Ananı satayım. Pardon ama iyi ki vardın he. Az daha sinirden düşüp beynimin pekmezi-" gelen kesik nefes sesi ile geri çekildiğimde mavi ile göz göze geldik. Bir kal geldi sanki. Mavi gözlerini bu kadar yakından görmek...
Allah'ın sevdiği kuluymuş herhalde. Özene bezene yaratmış... Şu surata bak.
"Sırtım..." diyerek doğrulduğunda hızla geri çekildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benim Gibi Bir Kadın
HumorEylül, sporcu olarak hayatına yön vermiş güçlü bir kızdır. Onun ile birlikte bu hayatı seçen Güneş ve Eylem ise en yakın arkadaşlarıdır. Bir gün erkeksi tavırları ile girdiği restorantta gördüğü yakışıklı adama aşık olur. Ancak kendisi ilişkile...