28. Benim Gibi Bir Kadın! 🥊

456 89 57
                                    

   "Oyun sandığın şeyler hayallerimdi..."

   Ellerimi birbirine bastırıp sahile vuran dalgalara baktım. Benden gerçekten de hoşlanmış mıydı? Ne zamandan beri? Peki ya nasıl? O kadar kaba ve sinirliyken nasıl bana ilgi duyabilirdi ki?

   "Eylül!"

  Arkamdan gelen ses ile kafamı kaldırıp geriye döndüm. Alp, elinde soğuk olduğu belli olan bir bardak meyve suyu ile yanıma geliyordu. Yeniden sahile dönüp elimi kalbime koydum. Hızlı atıyordu ama...

  "İyi misin?" diyerek yanıma oturduğunda hafifçe gülümsedim.

  "Evet." dedim uzattığı bardağı alarak.

  "Ben pek öyle görmedim. Sanırım seni buraya davet etmek ile hata ettim." dediğinde elimdeki bardağa baktım ve derin bir nefes çektim. Eksik olan şeyi işte o an fark ettim. Heyecan?

  "Dans etmek gerçekten dövüş ile benzetilemez mi?" dedim birden bire.

  "Ne?" dedi anlamayarak. Elimdeki bardağı kumlara bırakarak ayağa kalktım. 

  "Dansı güzel kılan kusursuzluk mu sence?" dediğimde o da benimle ayağa kalkmıştı.

  "Ne demek istediğini anlamıyorum Eylül." 

  Yumruklarımı sıktım ve tüm cesaretim ile gözlerine baktım.

  "Vaz geçiyorum Alp." dedim dürüstçe. "Sırf bir başkası için topuklu ayakkabılarla dans etmek istemiyorum. Yağmur beni ıslattığında, çamur eteklerimi kirlettiğinde, rüzgar saçlarımı dağıttığında benim için hayat güzel. Senin yaptığın hiçbir hata yok, tamamen benim aç gözlülüğümdü. Güzel diye bana uygun olmayan bir kıyafeti giymeye çalıştım sadece." diyerek birkaç adımı geri attım. "Ama sanırım ben bana uygun olan yegane şeyi kaybetmek üzereyim." dediğimde kaşlarını çatmıştı ki arkamı döndüm ve hızla koşmaya başladım.

  Bir çift yeşil göz...

   Bir taksi ile hızla geri dönerken ellerim titriyordu ama içimden bir ses doğru şeyi yaptığımı söylüyordu hem de delicesine. Kendimi sakinleştirmek istesem bile kalbim o kadar hızlı atıyordu ki kendimi durduramıyordum. Henüz onu görmemişken bile. 

   Elimi tutuşu, yaptığı yemek, götürdüğü yerler, ıslandığımız çimler... Nasıl olurdu da sadece öylesine olabilirdi?

    Taksi sokağımızda durduğunda koşarak bayırı çıkmaya başladım. Ufak ufak çiseleyen hava ile kaşlarım çatıldı. Ne? Şimdi mi? Hayır. 

  Kafamı iki yana sallayıp telaşla bayırı çıkarken  parka geldim. Parkı geçip gidecekken ayaklarım yere saplandı.

   "Sana demiştim." dedi tanıdık bir ses. "Önünde sonunda bana döneceksin." diyerek güldüğünde içim paramparça oldu sanki. Çiseleyen yağmur yavaş yavaş hızlanırken elindeki şemsiyeyi Burak Hocaya doğru uzattı. "Senin yanın benim yanım." 

  Alnıma düşen bir damlanın hemen ardından dolan gözlerimden de bir damla yaş düşmüştü.

  "Öyle mi dersin?" diyerek ona bir adım atan Burak Hoca ile bir adım geri gittim. Şemsiyenin altına girişi, yeşil gözlerinin onun gözlerinde gezişi... Sanki ağır çekimde gerçekleşiyor gibiydi. Kalbimin sesi o kadar yükseldi ki onların konuşmalarını duyamadım bile. Öyle ki gözlerim daha da doldu onun gülüşünü görünce. Mahvolmuş gibi hissetmekten alıkoyamadım kendimi.  Birkaç adım geri attığım sıra birine çarptım yanlışlıkla.

   "Dikkat et." diyerek beni durduran adama telaşlı bir bakış attım. Beni gördüler mi acaba? Endişeyle geriye döndüğümde Burak Hoca'nın yemyeşil gözleri gözlerimi buldu. Sonrasında o kızın yukarı kıvrılmış sinsi dudaklarını gördüm.

Benim Gibi Bir KadınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin