Episode | 2th

1.4K 104 16
                                    

(Sabrina Carpenter - Skin)

[#unfaithful]

Ertesi gün yüzüme vuran güneş ışıklarıyla sıkıntılı bir şekilde mırıldanarak uyandığımda, yatağın sol tarafının boş olduğunu fark ettim. Alışık olduğum, her zamanki ve her sabah olan durumdu. Taehyung sabahın erken saatlerinde her zaman şirkette olurdu, şayet kendisi fazlasıyla dakik bir kişilikte olduğundan ne bekletilmeyi severdi ne de beklemeyi. Her vakit, o anda ne durumda olursa olsun planlı bir şekilde yapılan programı asla bozmazdı.

Babasından farksızdı bu konuda.

Bıkkınlıkla çift kişilik yatakta yavaşça doğrularak kalkarken çıplak ayaklarımın soğuk zemine basması nedeniyle ufaktan ürperdim. Sol tarafımda kalan dolabın kapaklarındaki boy aynasından görebildiğim yansımamla beraber ellerim dağınık saçlarıma gitti.

İtiraf etmem gerekirse, tam bir ucubeye benziyordum.

Üzerimdeki beyaz renk saten kumaştaki gömlek ve diz boy şorttan oluşan geceliklerin ince bedenimi yeteri kadar ısıtmadığını fark ettiğimde yataktan kalktığım gibi beyaz komodinin üzerinde katlı duran yine saten kumaş sabahlığı üzerime geçirip çekmeceden lastik toka aldım ve saçlarımı ensemde gelişigüzel toplayıp terliklerimi de giyerek yatak odasından koridora çıktım.

Her sabah, her öğlen, her akşam ve her gece, bütün günümü bu koca evin içinde geçirirdim. Bu hiç değişmezdi, nedendir bilinmez... Hayatımın şu son 2 senesi bu evin içine tıkılarak geçmişti ve dışarı çıkmayı da istememiştim. Hapis gibiydi hayatım bu evdeyken.

Bu düşüncelerimi ve hissettiklerimi asla Taehyung'la paylaşmadım, paylaşma taraftarı da olmadım. Duygusuz görünürdü ama içinde bir şeylerin kırılma seslerini işitirdim şayet bu düşündüklerimi kendisine söylersem.

Elimi yüzümü bir güzel yıkadıktan sonra mutfağa girdiğimde masanın üzerinde duran telefonumu elime aldım ve ekranı açıp saate baktım.

09:12.

Taehyung evden çıkalı 2 saat 12 dakika oluyordu. Masanın üzerinde duran yemeklere göz gezdirdim. Sıkıntılı bir nefes vererek tencereleri buzdolabına yerleştirdikten sonra tezgahtan bez alarak ıslattım, suyunu sıktım ve masanın üzerini sildim güzelce. Ardından bezi temizleyip tezgahtaki yerine koyarken telefonumun ekranını açtım ve aramalara girdim.

Son aramalar, Taehyung...

2 senelik eşim olmasına, kendisiyle zorla evlendirilmiş olmama, bırak çocuk doğurmayı yapmayı, bir kez bile elime dahi hiçbir şekilde dokunmamış olmasına, kendisiyle aynı çatı ve aynı duvarlar arasında yaşamımı sürdürüyor olmama, beni parayla yaşattığını düşünse bile sözleriyle öldürdüğünü bilmemesine rağmen hala onu adıyla anıyordum. Rehberimde adıyla kayıtlıydı, 'Aşkım, Hayatımın Anlamı' gibi güzel iltifatlarla değil de...

Bilmiyorum, belki de kişinin adını söylemek resmiyet için değil de saygı içindi... Çünkü ben kendimi bildim bileli onunla her daim saygı çerçevesinde, sınırımızı aşmadan ve bilerek, kontrol ederek konuşur diyalog kurardık.

Bir an onu aramayı düşünsem de bunu yapmadım. İçimden gelmedi aramak, parmaklarım benden izinsiz adını umursamadan rehberi arka sekmelerden silerken ekranı kilitledim ve telefonu yüzüstü masaya koyup kalçamı tezgaha yasladım. Sıkıntıyla bir elimi yüzümde (alnımda ve burnumda) gezdirirken yutkundum.

Yorgundum. Aslında yorgun olmam için hiçbir sebep de yoktu, tuhaf...

Üzerimde bir ağırlık vardı ama halsizlikten miydi yoksa 2 senedir evde tek başıma yalnızlığımla savaşmaktan mıydı bilmiyordum.

unfaithful® | #dark-romanceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin