Episode | 34th

255 34 11
                                    

[#unfaithful]

(5 Gün Sonra...)

Tülü kapalı pencereden beri odanın içerisine sızan gün ışığı, doğrudan gözlerimi hedef alırken hissettiğim sıcaklıkla yüzümü buruşturup gözlerimi araladım. Usul usul doğrularak ayılırken baş ağrımın vurmasıyla reflekslerimle elim alnıma dokundu.

Günlerdir sadece yatıyordum.
İyi değildim.

Komodinin üzerinde duran ilaç kutusuna ve bardaktaki suya uzandı elim. İlacı aldıktan sonra ağzıma atıp suyla birlikte mideme indirdiğimde bakışlarımı pencereye çevirdim.

Akşam olmaya başlamıştı, gün batımıydı.

Taehyung'la karşılaştığımız kutlamadan sonraki günlerde yaptığım tek şey uyumaktı. Yorgundum, kalkmaya mecalim yoktu.

Onu görmeye de.

Oflayarak yataktan kalktım ve bir türlü geçmek bilmeyen sıkıntılarına alışmış teyze bıkkınlığıyla ağır adımlarla odadan çıktım. Üzerime giydiğim tül sabahlıkla akşamın bir saati olmasını umursamadan iç çamaşırlarımı gizleme gereği de duymadan mutfağa ilerledim. Buzdolabını açıp bakınırken iştahımın kapalılığı sağ olsun, bir şey yiyecek hal bulamadım kendimde. Boşverip kapağı kapatırken ne yapabileceğim hakkında en ufak bir fikrim dahi yoktu.

Acaba alışverişe mi çıksaydım? Evde durmaktan bunalıma girmiştim ve bulunduğum ruh halinden çıkmam için mutlaka gezmem gerekiyordu.

Hayır, boşuna para harcamaya oraya buraya çıkamazdım. Eskisi gibi rahat değildim artık.

Ama spora gitmenin bir zararı yoktu.

Anlık kararla saçma bir heves içerisine girip yatak odama çıktım yeniden. Üzerime giymek için dolaptan kıyafet bakındım birkaç dakika, oyalanmam bitince elime geçen ilk askılıyı ve bacakları tül olan siyah bir taytı üzerime geçirdim. Saçlarımı gelişigüzel at kuyruğu topladıktan sonra spor çantasının içine file bir hırka, birkaç atıştırmalık ve su koyarak hazırlığımı tamamladım. Toplasam 15-20 dakikamı almıştı, gayet rahat hissediyordum. Anahtarı da alarak evden çıktım ve vakit kaybetmeden spor salonuna doğru otelden çıkış yaptım.

Yaklaşık yarım saatin sonunda spor salonuna geldiğimde taksiden inerek ücreti ödedim ve salona girdim. Kayıt yaptırdığım son 1 hafta içerisinde o kadar çok şey olmuştu ki gelip bir görüşme bile yapmaya vaktim olmamıştı.

Kartı hazır edip içeri girdikten sonra soyunma odasına girdiğim gibi üzerimi değiştirdim ve çalışma salonuna indim.

Ne kadar da çok erkek vardı... Harika(!)

Gözüme kestirdiğim koşu bandına doğru ilerledim. Bileğimdeki dijital saatten süre ayarlamasını yaptıktan sonra spora başladım.

Tabii buna da ne kadar spor denirse artık.

45 dakikayı doldurduğumu fark ettiğimde koşunun hızını düşürdüm ve yürümeye başladım. Kafamı çevirip şöyle bir etrafa bakayım dedim ancak bakışlarım az ilerideki fitlikten neredeyse kasları parçalanacak kadar iri bir koçla konuşan sarı saçlı genç kıza kaydı ve dikkatimin dağılmasına izin verdim. Bir sinir boşalması yaşamadan önce koşu bandını durdurup soluklanmazsam yere yığılmam an meselesiydi.

Öyle de yaptım.

Koşu bandını durdurarak zemine indim ve soluklanma bahanesiyle duraksadığımda genç kız çoktan koçla konuşmasını bitirmiş kapıya doğru ilerliyordu. Önüne çıktığımı fark edene dek beni görmedi bile. Bakışlarını üzerimde hissederek kafamı kaldırıp sahte bir gülümseme sundum. "Ah, merhaba. Siz Bayan Park'tınız değil mi?"

Şaşkın ve biraz da afallamış bir şekilde tebessüm edip kaş çattı. "Evet, siz kimsiniz? Pardon, tanıyamadığımdan soruyorum. Yanlış anlamayın."

Başımı salladım ağır ağır. "Yok, yanlış anlamadım."

İri çekik gözler, dolgun bir kalça ve ince karın kasları. Sarı düz saçlar dirsek hizasına iniyor, üzerine giymiş olduğu siyah sporcu taytı ve mor bir crop tişörtle fiziğin alasını taşıyordu resmen. Dilimi yanağıma bastırma gereği duydum o anlık.

"Kim Ruby Jane ben." Dedim hiç de yumuşak olmayan bir ses tonuyla. Gözlerinin içine baktığımda bir an duraksadığını fark etmem kısa sürdü.

Yaptığın hatanın nelere mâl olduğunu sana öyle bir göstereceğim ki Park Chaeyoung...

Sahte bir gülümseme sundu hanımefendi. "Elbette, memnun oldum Bayan Kim. Ben de Roseanne Chaeyoung."

Elini uzattığında pişkin pişkin, birkaç saniye uzattığı eline baktım. Ardından ona şüphelenmesi için eline koz vermemek adına elimi uzattım. "Tabii."

Etrafa bakındım. "Evlisiniz galiba." Dedim parmağındaki yüzüğü göstererek. Çekinerek başıyla onayladığında içimdeki öfke patlaması suratıma yansır diye telaştan bakışlarımı kaçırdım. "Ne güzel, sevindim adınıza. Eşiniz nerede acaba?"

"O çalışıyor." Dedi Chaeyoung.

Seni or*spu...

Başımı kaldırıp yüzüne baktım. "Hmm."

"İzninizi istemek zorundayım," Chaeyoung kapıyı gösterdi. "Üzerimi değiştireceğim. İşim var da, kusuruma bakmayın."

"Yok, ne kusuru. Sormamda sakınca yoksa işiniz nedir? Aynı yere gidiyoruzdur belki, sizi bırakabilirim." Dediğimde hemen kaşlarını kaldırdı. "Siz daha yeni gelmemiş miydiniz?"

Ah, demek fark ettin geldiğimi. Ve yanıma gelmedin öyle mi? Aptal.

"Ben bu tür yerlerde uzun kalamıyorum," bileğimdeki saate bakındım yalandan. "Hem 1 saatim doldu. Birkaç işim var benim de."

"Yakınlarda bir alışveriş merkezi olduğunu duydum. Oraya gitmem gerekiyor." Dediğinde birkaç saniye düşünürmüş gibi rol yapıp suratımı astım. "Tüh, benim istikamet ters yöne düşüyor. Anlaşılan sizi bırakamayacağım."

"Mühim değil, kendim gidebilirim. Olmadı eşimden bir araç göndermesini isteyeceğim." Sözü üzerine kaşlarımı kaldırarak baktım. Gülümsemesi gittikçe sinirimi bozuyordu. "Çok şanslı olmalısınız, oldukça zengin bir eşiniz olmalı."

"Öyle, açıkçası ben değil de o şanslı gibi. Bana sahip olduğu için." Tebessüm etti sonra. "İyi günler."

Yanımdan geçip giderken yüzümdeki nefreti görmemesinden memnuniyet duyuyordum.

(Bölüm Sonu)

"Nihayet attım Allahım. Siz bekleyin şimdi, bir sonraki bölümde bakın neler oluyor..."

unfaithful® | #dark-romanceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin