Toprak'tan
Silah sesi ile uyandım, Emir yanımda yoktu, dışarıya fırladım. Korumaların hepsi aynı yöne doğru koşturuyordu. Ben de koştum, ayakların geri geri gidiyordu, korkuyordum göreceğim şeyden. "Ağa vurulurdu" duyduğum söz ile daha hızlı koştum. Yanına gittim, nabzına baktım, yarasına baskı uyguladım hemen. Etrafımızda toplanan ev halkı ağlayıp bağrışıyorlardı. Bağırdım onlara.
" Susun hepiniz, nefes alıyor, ölmedi, ölmeyecek!" sonra Şükrü'ye
" Ambulansı ara hemen!" dedim.
" Emir aç gözünü, bak burdayım." açmadı gözünü. Nefes alışı yavaşlıyordu. Şimdi güçlü olmalıydım, ağlamamak için tutuyordum kendimi. Elime üstüme sevdiğim adamın kanı bulaşmıştı. Yarası kalbe yakındı sanırım. Tüm dikkatimi ona vermiştim.
Nefes almayı bıraktığında hemen kalp masajına ve suni tenefüse başladım. Kaç dakikadır aynı döngüyü tekrarlıyorum bilmiyordum ama yanıma gelen ambulans görevlisi ile beni Emir' in yanından uzaklaştırdılar. Şok cihazı ile birkaç kez denediklerinde Emir'in nabzı geri geldi, ilk müdehale orada yapıldı ve hızla ambulansa bindirdiler. Ben de onlarla birlikte bindim.Hep birlikte ameliyathanenin kapısındaydık, zaman geçmek bilmiyordu. Sürekli ağlayanlar sinirimi bozuyordu, dayanmam lazımdı. Emir benim güçsüz durduğumu öğrendiğinde bana çok kızardı, hep dediği şeydi işte " Sen Ağa'nın eşisin, başın hep dik olacak". Onun yüzünden ağlayamıyordum, halbuki çok kolay ağlayan biriyim. Verdiğim söze küfür ediyordum içimden ama sözümü bozmadım, ağlamayacaktım onu görmeden, yaşayacak ve "Aferin" diyecek bana, sonra öpecekti işte. Tabii önce iyileşsin de, ben ona bakarım iyi ederim, tüm acılarını unuttururum.
Kendi kendimi teselli eden iç sesim ameliyathanenin kapısından çıkan doktor ile sustu. Hemen sordum
" Durumu nasıl?"
" Ameliyat başarılı geçti, zor bi ameliyattı, kurşun kalbe çok yakındı, yaptığınız ilk müdahale ile onu hayatta tutmayı başarmışsınız, siz olmasaydınız çok geç kalmış olurduk Toprak Bey. " dedi.
Tuttuğum nefesi sonunda verebildim, ohhh yaşıyor, yaşıyor.
Doktor devam etti.
" Yoğun bakıma alacağız Ağamızı, uzun süre uyuyacaktır. Şu an için sizin burada beklemenize gerek yok, servise alındığında görebilirsiniz kendisini." yanımızdan ayrıldığında herkes bana sarılmaya başladı. En son Fatma annem sarıldığında oğlumu sen kurtardın Toprak, Allah senden razı olsun yavrum, ben seni çok üzdüm nolur affet, Emir' imle mutlu yaşayın her daim, yolumuza gölge düşmesin evladım" gözümde biriken yaşları zor tutuyordum, başım çatlıyordu ağrıdan. Fatma anneme " Biz bi aileyiz aramızda özrün gereği yok annem, siz şimdi eve gidin ben buradayım, haberleşiriz merak etmeyin tamam mı?"
İtiraz etseler de ev halkını gönderdim, koruma sayısını artırdım. Oturduğun bankta başımı ellerimin arasına almış gözümü yere dikmiş öylece oturuyordum. Şükrü yanıma geldi.
" Toprak Ağam üstünü değiştirmen için kıyafet getirttim." Şükrü'ye kafamı kaldırdım bana ilk kez ağam demişti. Halbuki benim zorlamamla Toprak demeye alışmıştı ama şimdi onun gözünde makam atlamış olduğumu anladım. Kızamadım ona, halim de yoktu konuşmaya. Boş bi odaya geçtim, banyoya geçip kanlı ellerimi yıkarken gözümden yaşlar akmaya başladı, ellerim titriyordu. Yüzüme su çarptım bolca, üzerimi değiştirdim odadan çıkıp Şükrü' nün yanına gittim. Kızarmış gözlerime baktığında ağladığımı biliyordu. Zaten hepimiz aynı durumdaydık, onun da gözleri acı doluydu, dokunsam boşalacaktı.
Şimdi kendimi salma zamanı değildi, sesim çatallı çıksa da kendimden emin bi şekilde konuştum.
" Şükrü bana silahını ver." lafımı ikiletmeden verdiği soğuk aleti belime sıkıştırdım. Onu korumak için yapamayacağım şey yoktu. Şimdi hesap vakti.
" Kim yaptı bunu?" dedim öfkeyle.
(Değerli okuyucuların hikaye nasıl böyle evrildi ben de bilemiyorum, oldu işte. Kibarcık Toprak' ın içinden aslan çıkardım. Çiftimize mutluluğu haram eden yazarınızı affedin. Kaosu çok uzatmak istemiyorum. Seviyorum sizi. Yorumlarınızı bekliyorum. İyi okumalar:))