Günler geçiyordu ama kimsenin barkotlarımız için geldiği yoktu. Her geçen gün umutlarımız daha da köreliyordu. Ve sonunda getireceklerine dair umutlarımız kaybolduğunda geleceğimiz için başka umutlara yöneldik. İlk işimiz buradan çıkmak olmalıydı çünkü artık daha çok yağmur yağıyordu ve kimse bizi çatısında veya evinin önünde istemiyordu.
Birkaç kez Leo'yu arama noktasına kadar gelmiş sonra bundan vazgeçmiştim. Arayıp ona ne diyebilirdim ki? Açlıktan ölüyoruz, muhtemelen zatürre oldum ve barkotlarımız hala gelmedi diye ağlayacak mıydım? Kendi daha da alçak hissetmek istemiyordum. Gün yüzüne çıkmak için başka yollarda olmalıydı.
Burada kalmaya devam edersek ölecektik ki bu çok sık oluyordu. Her gün başka birinin çürümeye başlayan cesedinden kurtuluyorlardı. Bembeyaz olan giysilerimiz kirden siyaha dönmüştü. Sarı saçlarımız kirden simsiyah olmuştu ve o kadar kirliydik ki bir pire bile bizimle yaşamak istemiyordu. Kendimi sık sık sıcak suyun olduğu mağarada hayal ederdim. Sabunla tenimi fırçaladığımı ve suya dalıp çıktığımı düşlerdim. Sonra ciğerlerimden gelen derin bir öksürük beni gerçek dünyaya getirirdi.
Bir gün hiçbir şey söylemeden bu yerleşkeden ayrılma kararı aldık. Yan yana üç kadın gecenin sessizliğinde mülteci kampından ayrılıp ne yöne dahi gideceğimizi bilmeden ilerledik. Yanımıza su almak istedik ama suyu tutacak bir kabımız yoktu. Fazladan yiyeceğimiz bile yoktu. Bu yüzden sadece kedimizi alıp yollara düşmüştük.
Gündüzleri daha sıcak olduğundan dinlenme zamanını gündüz olarak belirlemiştik. Geceleri sıcak kalmak için sürekli hareket halinde ilerliyorduk. Akıllı bilekliğimden temiz su kaynağı bulmasını istemiştim ama bana herhangi bir ağa bağlı olmadığımı belirtmişti. Bunun ne anlama bile geldiğini bilmiyordum ve akıllı bilekliğimin şarjı bitmek üzereydi bu yüzden bilekliğimi kullanmama kararı aldım ve özenle sakladım.
Bugün şanslı günümüzde olduğumuzdan nehrin sesini duymuş ve hemen o yöne doğru ilerlemiştik. Suyla bir güzel ellerimizi yüzümüzü yıkamış ve kana kana su içmiştik. Daha fazla yürüyemeyeceğimize karar vermiştik bu yüzden geceyi geçirmek için bir ağaç kavuğu veya mağaramsı bir yer aradık ama sonuç olumsuzdu. Ağaçların dallarında uyumak mantıklı ve güvenli olabilirdi ama uykuya daldığımızda farkında olmadan yere düşebilirdik. Yanımızda ipe benzer bir şey olmadığından kendimizi ağaca bağlama ihtimali de kayboluyordu. En sonunda kalın gövdeli bir ağacın önünde güneşin ilk ışıklarında uykuya daldık.
Bunun iyi bir fikir olmadığını biliyorduk ama artık çokta umurumuzda olan bir şey yoktu. En büyük mutluluğumuz karnımıza giren yiyeceklerdi. Ormandaki ilk günümüzü sorunsuz atlatmıştık. Biraz yabani meyve toplamıştık. Avlanmayı bilmememiz yazık olmuştu çünkü burada oldukça fazla tavşan vardı. Bir tanesini ateşte kızartma fikri sürekli aklımda dolanıp duruyordu. Ne kadar acıkırsanız o kadar ilkelleşiyordunuz. Mesela bir an elimle tutarak bir tavşan yakalayabileceğime inanmıştım.
Ve her şey o an altüst olmuştu.
Yakalamak istediğim tavşana bir ok saplanmıştı. Burada başkalarının olduğu anlamına geliyordu. Merhamet şansını Cole de kullandığımız için şimdi altı hislerim buradan tüymemizi söylüyordu ama sırtımı döner dönmez gruptan topluca bir çocukla göz göze gelmiştim. Beni görür görmez bağırmaya başlamıştı.
''Sansar, gel de şuna bak.''
Sansar denilen çocuk hemen yanımızda neredeyse benim boyum kadar olan bir yayla birlikte gelmişti. Tavşanımı avlayan çocuğun bu olduğunu o an da anladım. Beni görür görmez iğrenç bir gülüşle gülümsedi. Gamzeleri bile onu sevimli gösteremiyordu.
''Aferin şişko,'' dedi.
''Sen de yürümeye başlarsan iyi edersin pire torbası,'' dediğinde direnme çabası göstermedim. Sırtındaki oku yaya geçirmekte hiç tereddüt etmeyeceğini bildiğimden uysal bir şekilde ilerledim. Sonunda birçok delikanlının dikildiği yeri görünce yüzüm düştü. Lina ve Gilly'de yakalanmıştı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHPERİ
Science FictionGezegenimizde 3 milyardan fazla insan var. 3 milyar farklı kişi. Hepimiz dünyaya farklı gözlerle bakıyoruz ve dünyada kimse bizim gibi görmüyor. Peki ne görüyoruz ? Tehlike mi ? Tutku mu ? Yeni bir başlangıç ? Yoksa bir son mu ? Güven mi ? Şöhret mi...