♣ 25 ♧

59 6 0
                                    

Beş yıl sonra...

Ve işte Leo oradaydı; hemen yanımda uygun adımla yürüyordu. Saçları ilk defa birbirine girmemişti. Özenle dikilmiş beyaz damatlığının içinde her zamanki gibi yakışıklı görünüyordu. Cebinin üzerinde karışık minik, canlı çiçekler taşıyordu. Benim gelin çiçeğimden birer parçaydı bunlar. Mutlu olduğunu biliyordum ama şu an daha çok gergin görünüyordu. Ben daha önce bu yoldan; varis, prenses ve kraliçe olarak geçmiştim. O ise ilk defa kraliçenin kocası olarak geçecekti. Eğer çocuklarımız olmaz ve ben bir şekilde hayata gözlerimi yumarsam ancak kral olarak anılabilecekti.

Leo'nun kral olmayı istediği yoktu. Sadece benimle birlikte olmayı istiyordu. Bunun o kadar yürekten istemiş ve çabalamıştı ki başarmıştı. Dönüp bakıyorum da bu noktaya nasıl geldiğimizi oldukça yorucu ve uzun bir yol olduğu çıkıyor karşıma. Kabullenme affetmeyi getirmiş affetmeyle birlikte uzun süredir beslediğim bütün eksik duygular usulca kalbimdeki eski yerlerine dönmüş ve öfkem tatsız bir kabus gibi yok olup gitmişti. Hala onu kaybetme korkusu yaşıyordum.

Nikâh memurunun oraya varmıştık. Artık birbirimize doğru dönebilir ve gözlerimizin içine bakabilirdik. Memur resmi cümlelerini okurken ben heyecandan hiçbir şey duymuyordum. Salonun daha önce görmediğim dekorasyonu mu diyeyim, yoksa gelinliğimin güzelliğimi diyeyim bilmiyorum ama şu an kendimi bir peri masalında hissediyordum. Böyle güzel bir gelinliği ancak balkabağından bir peri dönüştürebilirdi. Gece mavisi kumaşının üzerine altın yaldızlar ve simgem olan ay işlenmişti. Biz içeri girdiğimiz andan itibaren bir benim elbisem bir de düğünün fotoğrafçısının makinesi parlıyordu. Sonunda ışıklar açılacak diye umarken uçuyormuş gibi görünen mumlar yanmaya başladı ve ortam oldukça romantik bir havaya büründü.

Nikâh memuru gelini öpebilirsiniz dediğinde salondan gelen alkış tufanıyla anın gerçekçiliğine dönebildim. Leo beni alnımdan mum alevi kadar yumuşacık bir şekilde öptü. Sonra gelin çiçeğimi atmam gerekiyordu ama ben bizzat sinsi bir gülüşle onu Lina'ya verdim ve kıpkırmızı oluşunun keyfini sürdüm. Lina lila bir elbise giymiş ve beni şaşırtmayı başarmıştı. Onun hep savaşan yönünü görmüştüm. Hayatta kalmak için her şeyi bilir ve uygulardı ama şimdi eski dostumun düğünümde böyle duru bir güzel olması beni duygulandırıyordu. Lina'ya işkence etme eğlencem kısa sürmüştü çünkü Alex gelin damat dansı olmadan düğünün tamamlanacağına inanmıyordu. Alex'de oldukça yakışıklı görünüyordu. Saçlarının boyunu kısaltmış, son yıllarda iyice fitleşmişti.

Güzel ve yavaş bir müzik çalmaya başladığında kollarımı uzatarak Leo'nun boynuna sarıldım. O da rahat bir şekilde beni belimden tutmuştu. Yumuşak bir sesle kulağıma fısıldadı.

''Yıldızları dolaştım ve çok şey gördüm ama bundan çok daha fazlası var. Bunları senden başkasıyla paylaşmak istemiyorum,'' dedi ve parmağını elmacık kemiğinin üstüne koydu. Ürpererek titredim. Biri bana dünyanın harikasıymışım gibi hiç bakmamıştı. Muhtemelen bende ona aynı şekilde bakıyordum. Müzik hızlandıkça bizimde adımlarımız hızlanmaya başladı. Beni döndürdü ve yeniden birbirimize kenetlendik. Gözlerimiz uzun bir süre birbirinden ayrılmadı. Diğer herkesin varlığını reddedip sadece dans ettik.

Düğünümüze çok fazla kimse davetli değildi. Bu yüzden içlerinden ancak dokuz çift çıkmış ve bize eşlik ediyorlardı. Bunlar Lina ve Cole, Aramis ve Jinny ve yeni edindiğim diplomatik ilişkilerden gelen dostlarım ve eşlerinden başkası değildi. Annem ve babamın bu anı görmeyi ne kadar çok istediklerini düşündüm bir an. Belki beni izlemeye gelirlerdi.

Boğuk bir sesle ''Evlenmemiz gerçek dışı geliyor. Bu nasıl olabilir?''

Gülümsedim. ''Masaldaymışım gibi,'' dedim ve onun göğsüne yaslanarak iki şarkıda daha dans ettim ama daha fazlasına ayaklarım dayanamadı. Teknolojinin göbeğindeydik ama hala acıtmayan topuklu ayakkabı ve makyaj çıkarma makinesi yoktu. Bir yarışma filan düzenlemeliydim bunun için.

MAHPERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin