♧ 8 ♣

73 11 0
                                    

Şehre girişimizi doğal yollardan yapmamıştık bu yüzden oldukça kaçak göçek ilerliyorduk. Cole bize beyaz giysiler vermişti ve sebebini gün yüzüne çıkana kadar anlamamıştım. İki büklüm geçtiğimiz kapının hemen karşısında tam ekranda ulusal yas yazıyordu. Beyaz yas elbiselerimizin içinde diğerlerinin arasında hiç dikkat çekmiyorduk. Cole gerçekten bir dahiydi.

Sorun şu ki şehrin daha ferah bir yer olacağını düşünmüştüm ama geldiğimden beri gördüğüm çarpık kentleşme, gri bulutların arasına kadar uzanan gökdelenler. Reklam panoları ve bir sürü insan oldu. Hepsi birbirinden çok farklıydı ve bir kere gördüğünüzü asla bir daha göremiyordunuz. İnsanların sürekli aceleleri varmış gibi hareket etmeleri sanki bana zamanın bir çizgisinde donup kalmış gibi hissettiriyordu.

Birkaç adım ileride olan Aramis'e yaklaştım.

''Neden yastalar?''

''Prensesin ölüm sebebiyle yastalar,'' dediğinde hayal kırıklığına uğramıştım. Savaşta ölen insanlar için yas tutulurdu, çok sevilen halk kahramanları için yas tutulurdu ama bir prenses için yas tutmak tuhaf geliyordu. Üstelik prenses kimsenin umurunda bile görünmüyordu.

''Ya tutmak zorundalar,'' diye düzelti Leo.

İşte bu her şeyi açıklıyordu.

''Geceyi hapiste geçirmek istemiyorsanız bu konuyu derhal kapatın,'' dedi Cole üsten konuşarak.

Kısa bir sessizlikten sonra zihnimde düşünce seli oluşmaya başladı. Leo'nun yönetime olan öfkesinden sonra şehir gözümde eskisi kadar güzel canlanmıyordu ve gördüğüm gri dumanda çöldeki sarılığa geri kaçmamı söylüyordu. Üstelik kötü bir koku vardı. Toplanmayan çöplerden mi yoksa kanalizasyondan mı geliyordu bilmiyorum. Zamanla burnum kokuya yenik düştü ve alışmaya başladım. Dar sokaklardan ilerliyorduk ve burada uzun süre kalma fikri beni ürkütüyordu.

Buraya güneş bile uğramıyordu.

Jinny bizimle gelmemişti ve en gördüğümde oldukça hüzünlü görünüyordu. Yeniden Aramis'e yaklaştım.

''Jinny neden bizimle gelmedi?''

''Balığı öldüğü için oldukça üzgündü. Cole da ona gemide kalmasını söyledi,'' dediğinde başımdan aşağıya kaynar sular dökülmüş gibi hissettim.

Jinny şimdi benden daha çok nefret edecekti. Zihnimin bir köşesinden gelen ses artık Jinny görmeyeceksin dedi ama yine de yüreğime su serpilmedi. Balığının yanında en son ben vardım. Beni suçluyor bile olabilirdi ama hiçbir şey yapmamıştım. Sadece balığı merak etmiştim.

Şehir hayatında şaşırılacak oldukça fazla yenilik vardı. Mesela tren rayları gökyüzüne döşenmişti ve trenler saatte 300 km hızla hareket ediyordu. Büyük bir görüntü ve ses kirliği vardı. Her şeyin bu ilerlerken neden çevre tasarımına önem vermediklerini anlayamıyorum. Kimse şuraya biraz bahçe bırakalım ve ağaç dikelim dememiş mi?

''Ulusal yasta dilenmek yasak!''

Büyük bir gürültü koptu. Bu gürültü ileride oldukça korunaklı giyinmiş çam yarması gibi duran adamdan geliyordu. Elindeki sopayla neredeyse kemikleri sayılabilecek yaşlı adamı dövüyordu. Gözlerim buna daha fazla bakmaya dayanamadığı için kafamı çevirdim ve Leo'nun yumruk yaptığı ellerini gördüm. Cole sıkıca onu kavramış ve kulağına asıl amacımızı fısıldıyordu. Bende Gilly gibi Lina'nın koluna sarıldım ve buradan çabucak uzaklaşmak istedim.

Yaşlı adamın hiç karşılık vermeyişi sürekli bu davranışa maruz kalıyor olduğunun bir göstergesiydi. Bu şehir bir şeyleri değiştirmek istedim ama Leo'nun değiştiremeyeceği bir şeyi ben nasıl değiştirebilirdim ki?

MAHPERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin