GİZLİ AV EVİ
YUNANİSTAN
Yıl 1821
Ördeklerini afiyetle midelerine indiren Staffen, Hepaistos ve çocukları, her biri her yana yatmış uzanarak aralarında konuşuyorlardı.
Hepaistos "Staffen, şimdi yola devam edecek miyiz?"
Staffen "Hayır. Bu geceyi burada geçireceğiz. Biraz ileriden sonrası açık menzilde oluruz. Kuş gibi avlarlar bizi. Dağın iç kısımlarından da gitmek tehlikeli olur, yırtıcı hayvanlar var. O yüzden sabaha karşı o yolları in cin top oynarken geçeceğiz. Şimdilik dinlenin. Doğanın tadını çıkarın." dedi ve hepsi aynı anda kulak verdi. Çekirge, baykuş ve diğer çeşitli hayvan seslerine. O kadar büyülü ahengi vadı ki gerçekten biraz zaman geçtikten sonra hepsi de mışıl mışıl uyumuştu.
Hepaistos bir anda gözlerini açtı. Genç avcı, başucunda, okunun uycuyla akakkabılarına vurdu. "Şiiittiittt!" diye işeret edip ardından beni takip et işereti verdi. Hepaistos sessizce yerinden kalktı. Genç avcının peşine düştü. "Suuusttt! Ve çök" dedi. Biraz ilerledikten sonra karşıda bir ceylan vardı. Dalların arsından yarı gözükür şekilde duran keskin gözlerini okun ucuna sapladı. Avcı kısa süre sonra ise okun ucunu da ceylanın tam gözüne sapladı. "Git hadi! Git yanına." Dedi.
Hepaistos vurulan avın yanına gitti. Genç avcı, gelip bir iki bıçak darbesi ve el çabukluğuyla ceylanı yüzdü. Karnına salladığı son darbeyle hayvanın içini açtı. İç organlarını ve hala atan yüreğini söküp elinde tuttu ve kaldırdı. Hepoistos'a uzatıp "Al" dedi. Şaşkınlıkla avcunu açan Hepaistos "Güp güp! Güp güp!" eden kalbi avcunda hissediyor ve şaşkınlıkla bu genç avcının yüzüne bakıyordu.
Hepaistos "Sen de kimsin? Kimsin söyle avcı."
Avcı "Hişşşşttt" dedi ve sırtındadaki heybesinden bakır bir kupa çıkarıp Hepaistos'un elinden aldığı yüreği içine koydu. Tekrar heybesini açıp kızıl şarap çıkardı. Tastaki yüreğin üstüne döküp sonra Hepaistos'a uzattı.
"İçççç! iççç bunu. Yaşam pınarıdır bu." diye onun ağzına doğru itti. Hepaistos kirli, kızıl sakallarından kanla karışık şarap döküle döküle içti. Sonra avcı elinden aldı ve ardından o da içti.
"Hepaistosss" dedi buğulu ses tonuyla. "Hacete'min oğlu! Bak, bu şarap ve kan aynı damarda dolaşıyor. Ben gencim, sen yaşlısın ama ben senden de yaşlıyım. Ört üstümü! Üşüyorummm! Örrtttttt!" Diye bağırdı. Gökyüzünden birden karlar koca koca taneli şeklinde yağmaya başladı. Avcı aniden çırıl çıplak olu verdi. Ardından kurdun sesi belirdi. Hepaistos o kurdu hemen tanıdı. O beyaz kurt yine belirip "Uvvvvvv uvvvvv" diye lapa lapa yağan karlar eşliğinde tüm güzelliğiyle ulumaya başladı.
Hepaistos anlamsız anlamsız "Sen kimsin avcı. Bu olanlar anlamsız. Senin iskeletini gördüm. Sen bir ölüsün. Ölüsün seeennn!" diye gür sesiyle ortalığı inletti. Avcı öylesine titriyordu ki "Hayır, hayır ben senin damarlarında yaşıyorum. Ama üstümü örttt! Ört üstümü çok üşüyorum. Beni bırakma! Hacete gibi sen de beni yanlızlığa mahkûm etme. Bu günahın bedelini bir tek ben hak etmiyorum." Dedi.
Hepaistos tir tir titriyordu. Gözlerini açtı ve baktı ki sabaha karşı olmuş. Hepsinin bir rüya olduğunu anlayınca "Rüyaymış" diyerek nefeslenmişti. Ama hala kurt uluyordu. Düşünceler içinde olan Hepaistos "Bir yandan da olanlar gerçekti de.. Nasıl olur gerçekten de yaşadığım doğru olabilir mi?" dedi. Kurdun ulumasını duyunca az evvel olanlar gerçek miydi" dedi. Daha sonra "Offf! Neyse! Zihnim oyun oynuyor sanırım benle. Yorgunluktan olmalı" deyip sakalını sıvazladı. Sıvazladı sıvazlamasına ama elleri kana bulanmıştı. Bir şaşkınlık daha geçirdi. Aklı, zihni oyun mu oynuyordu. Yoksa gerçek mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GREJUVA
Mystery / ThrillerBu dünyada, gördüklerimiz ve bildiklerimiz dışında başka zamanlar, başka diyarlar ve gizemler saklı. Vanessa bunları bilmeden bir adım atsa da artık onun için dönüş yapmak zordur. Başına büyük bir bela... Hayır! Büyük bir lanet almıştır. Ve tanrı so...