Sıradan Bir Kaçış

101 22 0
                                    


Medya Liv Wayne.

"Bir şey bulmalıyız." Bizim kaldığımız oda gibi her odada sandalye olabilirdi. Genelde tüm odalara aynı düzenle yapılır, aynı eşyalar konurdu. "Yan odaya girip sandalye getir!"

Kalbimin atış sesi yüzünden içerdeki sesleri duyamıyordum, adamın bağırış sesi kesilmişti. Muhtemelen o da dönüşmüştü. Ayaklarımın hareketi kapının altından gözükebilir diye kımıldamıyordum. Ses gelmemesi iyi olsa da sessizlik korkutmuştu. Dışarıdaki insanların bağrışmaları hâlâ kesilmemişti, bu sesler klasik bir yangın sesi değildi. Her ne oluyorsa dışarıda daha kötüsü oluyordu. İnsanlar bir yerde kısıtlı kalmış, üzerlerine bir şeyler devrilmiş olabilirdi. İnsanların ölmemesini, yaralanmamasını diliyordum. Biri ölürse askere olduğu gibi hastalıklıya mı dönüşecekti?

Cevabını henüz bilmiyordum, belki de iki askerin kavga etmesinin nedeni birinin zaten hastalığı kapmış olmasıydı. Bu durumda ben de yanlış kişiye acımış, yanlış kişiye yardım etmemiştim. Aniden kapının üzerine atlarlarsa açılır diye tüm gücümle kapıya yaslanıyordum. Artık gücüm tükenmişti, kendimi gevşetmeye hazırlanıyordum ki Olivia sandalyeyi getirmişti. Neden bu kadar geç kalmıştı ki? Bir sandalye getirmek bu denli zor olmamalıydı. "Teşekkürler." Sırt dayama yeri kapı kolunun arkasına gelecek şekilde koymuştum, yaklaşık üç parmaklık boşluk kalmıştı. "Yeter be!" Oradan çıkarsa çıkardı, uğraşmak istemiyordum. "Hadi gidelim."

"Liv diğer insanlara yardım etmeliyiz. Adrien ile Cherly'i ararsak sonuca varamayız." Birimiz yorulduğunda diğerini çeksin diye ele ele tutuşuyorduk. Merdiven basamaklarını yeniden inmeye başlamıştık. "Sanırım diğer binada yaşlıların kaldığı yerler varmış, onlara yardım edebilir-" İkimizin de aynı an da ellerine bir şey değmişti.

"Has..."

"Benim, Troy." Hava tamamen karardığından etrafımızı görmek olanaksız hale gelmişti. "Sizi arıyordum, herkes dışarıya çıktı. Siz hâlâ buradasınız."

Kapıyı kapatmakla uğraştığımıza sevinmiştim, direkt kaçıp gitseydik Troy çoktan hastalıklıların yeni yemeği olmuştu. "Neden buradasın?" Bizi aramaya gelmesine şaşırmıştım, kargaşa esnasında kendi canını kurtarmalıydı.

"Ne demek neden buradayım?" Karanlıkta havayı yoklaya yoklaya elimizi bulup  bileğimizden tuttu. "Peşinizden gelirken elektrikler gitti, biliyorsunuz elektriklerden sorunlu olan kişi benim. İlk olarak elektrikleri halletmeye çalıştım, düzelmiyor." Yürürken bizi peşinden çekiştiriyordu. "Güneş panelleri enerjiyi ikinci binada depolar, yangını kim başlattıysa tam yerini bulmuş. O geri zekalıyı tebrik ederim, kaç aylık çalışmalarım çöp oldu."

Başka dönüşen kişilerin olup olmadığını sormalı mıydım? Bu sorum bana geri dönerdi, dönüşen kişiler gördüğümü açığa kovuştururdu. Peki ya ısırılan askerler söylemeli miydim? Neden yardım etmediğimizi sorabilir, kızabilirdi. Korkumuzu gizlemeye çalışıyordum, olabildiğince sakin kalmalıydım ama bir türlü başaramıyordum. Bu konular hakkında konuşmamak en iyisiydi, tabi sessiz kalmamalıydık. İyi bir soru düşünüyordum, bizi ele vermeyecek bir soru.

"Bir arkadaşımızı arıyorduk, bu katta kalıyor olması lazım." Sonuncu basamağı inerken az kalsın kayıp düşecektim. "Adı Cherly Holt, yemekte yoktu. Sabah kahvaltısında da biz göremedik. Dün geceden beridir yok."

"İllaki bir yerden çıkar, en kötü ihtimal dış görev almıştır." Binanın batı tarafına ilerliyorduk. "Sürekli dışarıya asker göndeririz, insanları rahata alıştırmamak için gereklidir. Ya da birkaç duvar ve tel ötede yeni gelenler için çalışma yapıyordur. Dediğim gibi görevlerden dolayı sık sık yer değiştirilir. Onu bulmanıza yardım ederim ama ilk olarak herkesin güvende olduğuna emin olmalıyım. Buna siz de dahil." Son cümlesini vurgulayarak söylemişti. "Anladınız mı?"

ÖTEKİLER | Tamamlandı ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin