Annem: "Dursun oğlum gitme akşam yemeğini beraber yiyelim hem bizim çocuklarda kaleden inerler birazdan." dedi.
Ben, inşallah kabul etmez dedim ama,
Dursun; "Tamam olur Emine ana, onları da göreyim, çok özledim." dedi.Ben şaşkın halde eve çıktım, sesimi hiç çıkarmadım. Dursun da annemin kestiği odunları sepete doldurup eve çıkardı.
Dursun; orta boylarda, normal kiloda, kara kaşlı, kara gözlü, beyaz tenli, düz saçları olan, sevimli, yakışıklı, karizmatik ve birazda şımarık tavırları olan biriydi. Sürekli espriler yapan, gülen, güldüren şakacı, yerinde de hiç durmazdı.
O'nun bu tavırları beni bazen çok güldürürken çok da kızdırırdı. Bildiğin yaramaz bir çocuk gibi eli ayağı rahat durmuyor, bir şeyler anlatıyordu. Bana da sürekli şaka yaparak takılmalarından da rahatsızlık duyardım. Aslında utanıyorum ve çekiniyorum, bu his de beni hoşnut etmezdi. Bu yaramaz genç adam daha çok yoracak gibi beni.
Kaldığımız akşama dönelim;
Abilerim geldi. Kapının önünde bir cümbüş var. Dursun sen nerelerdesin, özlettin kendini diye sesler geliyor. Benim yan yana gelmeye bile çekindiğim, rahatsızlık duyduğum gence ailem bayılıyor. Bu da ayrı dert hani yani.Balkona çay istediler. Eski günlerden, çocukluklarından bahsediyorlar. Benim hayalen hatırladığım ama hiç bu kadar yakından görmediğim abilerimin çocuk dostu Dursun; yaşından dolayı da olmalı bir iki kez gördüğüm o kişiden eser yok, çok değişmiş. Abilerim, Dursun derin sohbetteler. O gece bizde kalacaktı çünkü abilerinin evi patika yolla yarım saat süren ormanın içindeydi. Çise çise yağan yağmurda abilerim zaten gitmesine izin vermezdi.
Annem mutfakta hamur yoğuruyordu, bende dök dedikçe tastan leğene ılık su döküyordum. Kapıya geldi Dursun: "Emine ana ya senin bu Fidan kızın çok korkak çıktı, bugün iki sese korkup sepeti sırtlamasıyla evin yolunu tuttu, ha ha haaa.." diye gevrek gevrek konuşarak kahkaha attı birde. Ya zaten sevmedim hiç kendilerini, daha da sinir olmaya başlamıştım. Dalga geçerek şakalar yapmaya devam etti. Sinirle:" Sende utanmadın bir kızı ormanda korkutmaya, çok komik mi olduğunu sanıyorsun. " dedim..
Der demezde annemin yüzüne baktım nitekim geri laf vermek hiç hoş karşılanmaz. Hele ki yanında bir büyüğün varsa konuşman çok uygun görülmez. Üstüne birde kız çocuğu isen göbek adın susmak. Toplumumuzun bu kanayan yarası halen sarılamadı. Günümüzde bile ne çok vahşet, acı hikayeler izliyor, duyuyoruz. Dahası bende öyle tutucu bir ailenin kızı olarak cümleyi söyledikten sonra dondum kaldım. Biliyorum annem bunu yanıma koymayacak mutlaka hesabını soracak.
Annem: "Fidan kalk bakim sen abingilin yataklarını ser, Elmas'ada çağır, beraber hazır edin." dedi. Kalktım, kız kardeşimle yatakları serdik. Bizde mutfakta yattık kız kardeşimle. Salona yer yatağına sıralanan arkadaşların sesi kesilmiyor. Sürekli bişiler konuşup fıkır kıkır gülüşüyorlar. Babam ahşaba vurup:" Uyuyun çocuklar. " deyince ses kesilip yeniden başlıyor derken ben artık uyumuşum.
Sabahleyin aynı tantanalarla kahvaltıyı yaptık. Offff nihayet bu çok konuşan, sürekli şaka yapma şımarıklığı da olan Dursun'nun misafirliği bitiyordu. Gerçekten çok sıkıldım. Birde kaş altı bana bakıyor. Çay döküyorum sessizce eline sağlık diyor. Sahiden bu çekinme, utanma duygusu beni sinirle harmanlayıp çok yordu. Hayatımın ilk misafirden sıkılma anını taddım. Birdaha gelmesi de uzun sürer inşallah dedim içimden. Ama nerdeee...
Kahvaltıdan sonra herkes işine gücüne dağıldı. Hafta sonu olduğu için okula giden olmadı tabi. Dursun da abisinin evinin yolunu tuttu. Bende hayvanların kapısını açmak için ahırın önüne indim. Patır kütür yanıma gelip: "Fidaaan akşama ne yemek var." dedi.. Bende:"Ya ben senden kurtulamayacak mıyım, bi git." diyerek cevapladım. Nasıl gülüyor. Öyle sinir oluyorum ki artık gerçekten etrafımda olmasından sıkılmaya başladım. Gelmesini istemiyordum.
Ben gelmesini istemedikçe Dursun artık her hafta sonu gelmeye başladı. Hatta bazen okula bizim ordan giderdi. Tabi bu sık gelmelerinin her defasında bana daha yakın olmaya çalışıyor, sürekli laf atıyordu. Yanımdan geçerken örgülü saçımı çekiyordu. Çerme takıyordu, gülüyordu. Yaptığım yemeğe söyleniyordu, güzel olmamış, tuzlu olmuş, tuzsuz olmuş diyerek hapur hupur da yiyordu.
Dursun'nun gelmeleri sıklaştı, ailemin onu sevmesi de ben için cabası. Ben karşılık vermedikçe, O sürekli yaklaşmaya çalışıyor, muhatap kurmak için her anı değerlendiriyordu. Böyle böyle günler, aylar geçiyordu. Bende büyüdükçe bu kur yapışların daha çok farkına varıyordum. Lakin içimde hiç bir kıpırtı olmuyordu. Farkına vardığım Dursun'nun bana karşı hislerinin olduğu ama kendime dönüyorum bunca ilgiye karşılık verecek sevgi kırıntısı bile yok içimde.
Birde annemin tutuculuğu, biliyorsunuz annem sert bir kadın. Hatayı affetmeyen, geleneksel yapıya bağlı bir karakteri var. Öyle ki kız kardeşimle beni kendi gitmeden ne bir davete, ne bir düğüne, kınaya asla yollamazdı. Başka bir köyde ki dayıma bile sık sık gidemezdik. Kuzenlerimize hasret yaşardık. Annem birde özellikle bana karşı çok baskıcıydı. Okula gitmediğim için sürekli yanında olduğum için mi bilmiyorum ama beni sürekli başka kızlarla kıyaslıyordu. Şunun kızı bunu yapmış sen niye yapmıyorsun derdi. Oysa ben hiç evden çıkmıyorum ki, kimi görüp neyi öğrenecektim. Duygularını belli etmeyen annemin birde herşeyi tek başıma öğrenmemi beklemesi beni çok üzerdi. Sağolsun en büyük abimin eşi Dursiye yengem bana bu konularda çok destek oldu, çok yardım etti. Bir çok işi, elişiyi, örgüyü ondan öğrendim. Zordu o zamanlar kız çocuğu olmak. Her sıkıntınla başbaşasın. Sıkıntıyı geçtim, bir dolu sorun var cevap alabileceğin kimsen yok. Hani o dönem ışığımız bile gazyağı lambası, şimdi ki gibi internet yok ki yazıp derdimin dermanını öğreneyim. Büyüklere de her şey sorulmaz tabusu var. Korkudan sor hadi sorabiliyorsan. Bir başına çözüm üretiyorsun işte, bedenen, zihnen, ruhen kendine. Kendim kendime yetmeyi çok küçük yaşlarda öğrenmeye başlamıştım zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül Fidan
Non-Fiction"Hayat, sen plan yaparken yaşadıklarındır." İnsta: @elifacar.official