19

180 12 24
                                    

Bir ay sonra...
Artık fındık içini temizleme işlemi bitti.  Yarın fındık bahçesine girip önce daldan toplanması gereken fındıklar toplanacak daha sonra yere dökülenler bir bir çuvala girecek. Tek tek hemde...

Bugün çamaşır işlerimizi bitirme, yarın için bahçeye götürmelik yiyecek, giyecek hazırlama günü. Koca bir kazan suyu hazırlayıp altındaki odunları tutuşturdum. Su kaynamaya başlayınca içine yarım kalıp beyaz sabun attım. Beyaz çamaşırları tek tek bastım. Çamaşırlar kaynarken başka bir leğene su doldurup renkli çamaşırları aldım yanıma. Çamaşır yıkamak çok zordur ama ben yıkarken tek başına kalmışlığın tadını çıkarmayı çok severdim. Böyle dalıyordum düşüncelere, hayallere. Programlanmış gibi nasıl yıkadığımın farkına bile varmazdım. Şimdilerde makinalar programlanıyor, o zamanlarda da ben. Burda gülümseyerek devam ediyorum anlatmaya: belimin tutulmasını bile hissetmeyecek kadar dalgınım. Yanıma yeni çamaşır koyan eltimi bile hayal meyal hatırlıyorum. 

Evin önünde dışarda yıkıyorum çamaşırları. Bir taşın üstünde ahşapla dövüyorum renklileri. Sonra leğene alıp ovuyorum, çiteliyorum. Kayınvalidem "Geliiiinn çok köpürtme, durulamaya su dayanmaz." Deyişiyle irkiliyorum arada. Kayınvalidem sert, despot bir kadındı ama çok çalışkan işinin ehlini, yordamını çok da iyi bilen cevval bir kadındı. Severdim ama korkardım da.
Başımda kaymış tülbentimi kıpkırmızı olmuş ellerimle düzeltiyorum. Ayağa kalkıp belimi, sırtımı hareket ettiriyorum. Nasıl tutulmuş ve ağrıyor. Beyazları alt üst ediyorum. Çamaşırlar sabunlu suda beklerken hem durulama suyunu taşıyorum hem de asacağım ipi  ağaçtan ağaca geriyorum.

Durulama işlemini de bitirip çamaşırları ipe sıralıyorum. Mandal yok o zaman çamaşırlar uçmaması için tam orta yeri ipe gelecek şekilde asmak durumundayım. Annem iyi öğretmişti bunu bana. Öğrenmediğim pek fazla ev işi yoktu zaten. Okula gönderilmeğim için bunları öğrenmeye hemde uygulamalı öğrenmeye vaktim boldu. Nitekim düşünüyorum yine de çok takdir görmezdim. Gerçi hiç birimiz görmezdik. O dönemlerde evlat sevilmeyi bırak takdir de edilmezdi. Yani bu güzel olmuş, eline sağlık ya da aferin denilmez hatta ufacık eksikliği söylenirdi. Böyle yapsaydın ya!

Her yerde aynıydı hemen hemen... Gelin geldiğim evde öyleydi. Çamaşır işini bitirdim. Leğenleri, kazanları akıttım. Eve girdi, sırtımı ocağa vererek buruş buruş olmuş ve çok acıyan parmaklarımı ovarak dinlenmeye koyuldum. Eltim: " Fidan gelin çok yoruldun ama yavrum şu sofrayı kuralım adamlar odundan geldi, şimdi açız derler." Hep aynı kısırdöngü işte! İçimden hiç bitmez ki bu işler diye söylensemde dışım gülümseyerek tamam abla dedi. Akşam yemeği yendi, bulaşığı yıkandı. Kayınvalidem ve kayınpederim yarın uzak bahçelerden fındığa başlayalım. Ananız Rabia  evde yemekçi kalsın. Geriye kalan herkes bahçeye, domuzlar girmiş tarlaları mahvetmiş zaten dediler.
Hepimiz kafa salladık, onayladık. Onaylamak değilde emri aldık.

O kadar yorgunum ki, daha iki leğen hamur mayalanacak, patates soyulacak, fasülye ayıklanacak. Yarın sabaha aslında geceye diyeyim hazır olsun. Sabaha karşı eltim, kayınvalidem ve ben gece dörtte kalkıp altıya kadar bahçenin yemeğini, ekmeğini hazırlayacaktık. Yattım Dursun'nun yanına, O da okadar yorgun ki, odun getirip yığdılar kapı önüne, fındık toplama süresince çok sıkıntı yaşamayalım diye.

Her şey ama her şey insan gücü ile olması inanılmaz yorucu. Yapmasan ne karnın doyar ne de üstün kapanır. Mecbursun, mecbursun, mecbursun! Başka çaren yok. Kalabalık yaşanması da cabası. Daha fazla iş yükü. Belki şimdi okurken çok anlam veremeyebilirsiniz lakin işini yapıp sere serpe uzanamamak bile çok yorucu. Yatağa yattım bunu düşünüyorum. Bugün bu kadar kalabalık yaşamasak, çok çamaşır olmayacaktı. Birden hızlıca sofra kurma telaşına girmeden biraz şöyle uzanıp dinlenebilirdim. Bunu yapabilirdim evet evet lakin bunu Dursun'a söyleyemezdim. Belki Dursun da farkına varıp ilerleyen süreçte kabullenip ayrılmayı düşünebilirdi. Düşünür elbet diyerek, kendime şuan hiç bir hükmü olmayan anlamsız bir mutlulukla gözlerimi kapattım ...
Benim iftihar ettiğim en mükemmel yanım, inadına güzel hayaller kurmak.

Kulağıma fısıltıya benzer sesler geliyor. Hayır hemen sabah olmuş olamaz diyorum içimden. Rüya görüyorum sanırım derken omzuma bir el değdi. Bu eltimin sesiydi. Abla ne çabuk sabah oldu dedim. "Dün çok yoruldun ya ondan uykun az gelmiştir. Saat dört buçuk ben ocağı yaktım, ekmeğin bir kısmını pişirdim. Sende yemeği hazırla dedi."
Odadan çıkar çıkmaz of ya offf diye söylendim. Dursun duymadı şükür, belki duymazdan geldi.
Zar zor kalktım yataktan. O günün menüsü ekmek, koca kazan patatesli fasülye yemeği. Nerde bol çeşit. Yanımıza birde bahçeden domates biber alırız tamam o kadar.

Çay demleye vakit ayırmadan, yiyeceğimizi sofra bezlerine sardık, büyük sepetlere koyduk. Dursun ve kaynım ata sardılar yüklerimizi. Her birimiz ayrı ayrı yanına yedek hırka, çorap aldı. Yamalı, her yeri dikili dün yıkadığım temiz çorapları dizlerimize kadar çektik, kara lastiklerimizi giyip yola çıktık. Yaklaşık bir buçuk saat patika yol gideceğiz. Dağ yolu olduğu için birbirimizden hiç ayrılmadan uzaklaşmadan gidiyoruz. Özellikle erkeklerden uzaklaşmamamız gerekli. Yılana, kurta, ayıya, domuza denk gelebiliriz. Erkeklerin bu durumlar için ruhsatlı, belgeli tüfekleri olduğu için bizi bekleyerek yürürlerdi.

Kâh türkü söyleyerek, kâh sohbet ederek, kâh beşer dakika dinlenerek yol alırdık her gün ...
Fındık zamanı her gün aynı telaşlar, aynı zorluklar, aynı uzun yollar yürünürdü. Evdeki iş yorgunluğu ardından da, bahçedeki fındık toplama yorgunluğu ardından da yürünürdü.

Dönüşte boş yemek kapları sırtımıza, toplanan fındık çuvalları ata yüklenirdi. Eve varılır, yemek yenir, bulaşık yıkanır o gün toplanan fındık balkonda içiklenirdi. Yani o yeşil topaçlarından fındığın kendini çıkarır, kabuklu halini kurutmak için günlük yere serilirdi. Kayınvalidem evde kaldığı için gün içinde hem ev, bağ bahçe işini toparlar hem de fındık kurutma işiyle ilgilenirdi.

Ne uyku çökerdi gazyağı lambası altında fındık ayıklarken. Birde yatmadan iyice silkelenmek gerekirdi. O topaçlardan bizim dildan dediğimiz kulak böceği çıkardı. Görüntüsü bile korku veren bu böceğin kulağa girmesi daha korkunç olurdu. Köyde bu durumdan hastanede yatanlar olmuş, oluyormuşda. Büyüklerimiz anlatırdı.

İstisnasız her gün böyle geçti. Çok yağmurlu günlerde evde kalırdık. Evdeki işler ile uğraşır, fındık ayıklardık. Bu fındık temposu bir ay sürerdi.

Sonunda tüm bahçeler toplandı, kurutulmaya hazır hale geldi.

Üzerimizden ordu geçmiş gibi yorgunuz lakin koca bir kamyon kalkmış kadar da hafif. Bütün bahçeler toplandı. Zihnen daha rahatız. Dursun da bir hal var ama son bir kaç gündür. Dalgın, düşünceli. Sanki fikirleri var ama söyleme öncesi gerginliği, sessizliği, tutukluğu var. Eylül ayının ortasındayız. Kış öncesi nedir bu düşünceli hal diyorum içimden. Yoksa benim gibi isteği mi var ayrılmaya?

Soramadım tabiki... Ya şimdi gibi değil o dönemler, akla gelen hemen dile gelemiyor. Kadın kısmı diye bir pranga var. Hep ona takılıyorsun bir arpa yol gidemiyorsun. Her ne kadar aşk evliliği de olsa yapamıyorsun işte. Yıkamıyorsun tabuları hemen. 

Kahvaltı sonrası dışardan, bir hayli yükselmiş Dursun'nun sesi geliyor...

Gül FidanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin