45

90 14 30
                                    

Bu huzursuzluğun sebebini çok sonraları anlayacaktım. 

Artık günlerim başta Semoş olmak üzere, hayatıma yeni eklenen komşularım ile sohbet ederek, elişi örerek geçiyordu. Evimizin borçlarını bitirmeye çalışırken bir kaç eşya taksiti yapma şansımız oldu. Çok heves ettiğim vitrini ve sandıklı kanepeyi alabilmiştik. Vitrin sıfırdı, o kadar yakıştı ki, odanın tüm havası değişti. Televizyon koyma yeri de vardı. Şimdilik içini dolduracak çok eşyam yok ama bir tarafına Elif'in, bir tarafına Meryem'in eşyalarını katladım. Çok düzenli oldu. Sandıklı kanepe ikinci eldi ama çok yıpranmamış. Sandık kısmına bir iki çarşaf, seccade, el örmesi kalın hırka, kazaklardan koydum. Yanlarına da bir beze sarılı naftalin, oh mis gibi koktu.

Komşular ile sabahtan kalkar, evimizi temizler, çamaşırımızı yıkar, asardık. Hatta yemeğimizi de pişirirdik. Soğuk havalarda birimizde toplanır, sıcak havalarda kapıya kilim atar çayımızı içerek elişi örerdik. Ah o günler, çocuklar dışarda cıvıl cıvıl oynardı. Bizler ise hep kahkahalar atacak bir şeyler bulur bolca gülerdik. 

Birbirimizden elişi örnekleri alırdık, yapamayanla şakalaşırdık. Seyyar satıcılardan sebze, meyve alır, eskicilere hurdalarımızı satardık. Eskiciden aldığımız para ile çocuklara sakız, çikolata hediye ederdik. 

Kışı ayrı güzel olurdu. Soba yanında çıtır çıtır odun sesiyle, o sıcaklıkla, kek, mısır patlağı kokusuyla, sevgi dolu, neşeli, eğlenceli örgüler yapardık. Yazın ise hep sokakta olurduk. Çocukları boş arsalara pikniğe götürürdük. Çocuklar kadar bizlerde mutlu olur eğlenirdik. Şimdiler gibi her yer beton yığını değildi. Çok boş arsa vardı. Mısır tarlaları, sebze bahçeleri, meyve ağaçları doluydu etrafımız. Hemen hemen herkesin evinin minik bir bahçesi olur orayı eker biçerdi. 

Akşamları kış mevsimiyse, kar yağmışsa kar topu oynar, kardan adam yapardık. Yaz mevsimiyse yakan top, istop, sobe oynardık. Evcilik kuran çocuklarımıza eşlik ederdik. Sadece çocuklar değil hepimiz dışarda olurduk.

Hele Ramazan aylarında her akşam şenlik olurdu.

Kapı kitlemezdik. Komşu çocukları kılık değiştirip kapı kapı dolaşarak güldürürlerdi. 

Sokağımızda genç çoktu. O gençler bize yaşama sevinci olurdu. Yüksek sesle müzik açar oynardık. Arabesk çalıyorsa aha sevgilisinden ayrılmış der gülüşürdük. 

Zor günlerde toplu yemekler yapar o komşumuza destek olurduk. Düğünlerde kimin evi olduğu önemli değil herkesin evinin kapısı açık olurdu. Herkes herkesin evine girip karnını doyurabilirdi. 

Bu anlattıklarım şimdi için ne kadar uzak ve zor dimi? Biz tüm bu güzellikleri doya doya yaşadık. Yokluk, yoksulluk çoktu ama hem geçiniyorduk hem de çok mutluyduk. Birbirimiz ile sarsılmaz, güvenilir bir bağ kurardık. Biz kurmayı başaranlardandık. 

Her yıl rutinimiz olan fındık hasatı için köyümüze gittim. İki çocuk ile bir hayli zor oluyordu ama annemin ve yengelerimin yardımı ile kolaylaşırdı. Biliyorsunuz ki çok fazla fındığımız da olmuyor. Bu yıl gittiğimde çok üzücü bir durum ile karşılaştım. O sene çetin geçen kış mevsiminde karın çok yağmasından dolayı evimizin çatısı daha fazla dayanamayarak çökmüş. Gördüğüm anda dizlerimin bağı çözüldü. Oturdum o kadar ağladım ki. Tadilat bile olamayacak kadar yıkılmıştı evimiz. Sanki biz Samsun'da yeni evi yapınca bana gerek kalmadı diyerek çökmüş gibi. Hep bir duygusal bağım vardı evimle, böyle görünce;

"Sen bizim ilk göz ağrımızdın, neden küstün, neden vazgeçtin..." diyerek yorulana kadar ağladım. 

Fındığı topladım, sattım, merkeze döndüm. 

Fındık parası ile borçlarımızdan kapattık. Az da olsa faydası oluyordu. 

Aylar, yıllar böyle devam ediyorken kızlarım büyüyordu. 

Elif beş yaşına, Meryem üç yaşına girdi. Dursun'nun işleri çok güzel gidiyor. Tam da dediği gibi inanılmaz bir bolluk bereket içinde yaşıyorduk. Gelen erzak hediyelerini komşular ile paylaşıyorduk. Zaman zaman daha zor geçinen aileleri onları kırmadan, fark ettirmeden yemeğe çağırırdık. Dursun marketi bir hayli doldurmuş ve çok müşteri bağlamıştı. Elle tutulur kar etmeye başladı. Öyle ki bol bol yiyor, paylaşıyor, kenara para bile koyabiliyorduk. Evimizin eşyalarına yatak odası takımı ekledik. Çok güzel bir odamız oldu. Üç kapaklı dolap, bir aynalı çekmece, kayrola ve yatak aldık. İki komidini vardı birde. Fındık kabuğu rengindeydi, sıfırdı. Odadaki o yeni kokusu hiç gitmesin istedim günlerce. 

Elişiden kazandığım paralarım ile yeni nevresim takımları, battaniyeler aldım. Evimizin içi giderek daha şık ve güzel oluyordu. Kızlarım büyüdüğü için artık biraz daha para biriktirip banyo kazanı almayı planlamıştık. 

Dursun eve çok geç ve yorgun geliyordu. Bu onun gözlerindeki mutluluk ışıltısını hiç söndürmedi. Hep neşeli gelirdi eve. Yemeğini yer, uyuyan kızlarını öper yatardı. Birbirimizi özlediğimiz için bazen tripli olurduk ama hiç uzatmazdık. 

Uzatmadığımızdan olsa gerek benim bir sabah aniden mide bulantılarım, baş dönmelerim başladı. O sabah çok halsiz kalktım. Aç karnıma öğürmekten yoruldum. 

Kalkıp kızları doyuramadım bile.

Ekim ayının sonlarıydı, rüzgarın sesi kapının altından eve doluyordu. Hava bir hayli soğumuştu artık. Zar zor sobayı yaktım. Semoşu kapıda bacada görürüm belki diye dış kapıya çıktım. Bahçede bir şeyler yapıyordu şansıma. 

Semooooşş diye seslendim. 

Hemen geldi.

Gız Fidan noldu sana?

Rengin gitmiş bacım... 

Bu defa biliyordum ne olduğunu...

Hamileydim. Evet hamileydim ve bu hiç beklenen bir bebek değildi. 

Semoş, Fidan emin olalım, doktora git bacım dedi. 

Çocukları doyurdu. Bana zorla bir şeyler yedirdi.

Kendime geldiğimde kızları O'na bırakıp doktora gittim. 

Doktor test istedi. Akşam üstü gel anca çıkar sonuç dedi.

Eve gelip akşam üstü tekrar gittim. Sonucu aldım, doktor gözünüz aydın gebesin dedi. Başladım ağlamaya. Hocam iki kızım var biri çok küçük dedim. Olmuş olan artık hanım dedi ilaç yazıp gönderdi. 

Beş yıl evlat aradık doğru ama bunu hiç beklemiyorduk. Önlemimizi almış olduğumuz için bebek olur ihtimalini hiç düşünmemiştik. 

Derin bir nefes aldım. Akşam Dursun ile konuşup ne yapmalıyız karar verecektim. Semoş beni görünce anladı. 

Napıcam arkadaşım ben, iki tane var zaten, Meryem daha üç yaşına girdi. Elif iki yıla okula başlayacak.

Semoş;

-Allah vermiş bacım, aklından doğurmaktan başka bir şey geçirme sakın dedi.

Dürüst olmalıyım sevinmedim, sevinemedim. Sonlandırmak aklımdan geçiyordu ama annemden hep duymuşumdur karnındakinin canına nasıl kıyar insanlar diye. Bu söz beynimde çınladıkça yüreğim sıkışıyordu. Bu ne zor bir duyguymuş. Hani önlemsiz olsa kendime kızardım, hak ettin derdim. Üç yıldır hiç sorun yaşamadık. 

Oldu işte...

Hamileydim artık, psikolojimi bir an önce toparlamalıydım. 

Benim üzgün olduğumu anlayan Elif gelip sarıldı. Anne hasta mı oldu sen? 

Meryem'de parmağı ağzında uykulu ve  şaşkın şaşkın  bakıyordu. 

Hasta değilim annecim, yoruldum dedim.

Şimdilik sadece bunu söyledim.

Gül FidanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin