36

159 14 24
                                    

Bir şapırtı sesiyle uyandım. Minik Elif'im gözleri kapalı damağını emiyordu. Belli acıkmış, o minicik kundaklı bedenini narince aldım kucağıma. O kadar hafif ki, nasıl toparlanacak hiç bir fikrim yok. Emzirmeye çalıştım ama çok çabuk yoruluyor, hemen vazgeçiyor, kendini salıyordu. Ben bu bebeğe bakamayacağım sanırım diye uzunca süre ağladım.
Yıllar sonra bir mucize gibi hayatımıza katılan bu minik bedeni ben nasıl dirilteceğim Allah'ım yardım et diyerek yalvardım.

Elif on günlük olmuştu. Dursun işe gitti ama bir saat sonra eve geldi. Nasıl kar yağıyor. Korktum sana bir şey mi oldu dedim. Bana değil ama annemi kaybettik dedi ağlamaya başladı. Ne yaşarsak yaşayalım ölüm her şeyi kapatıyor sahiden.
Lohusalık etkisi altında olan ben çok etkilendim, çok duygulandım ve Dursun'a sarılıp ağladım. Hiç bir şey söylemeden sadece Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun inşallah dedim. Dursun toparlanıp cenazeye gitti. Benim minik bir bebek ile gitmem çok zordu ve öyle bir kış var ki, cenaze çok zor şartlarda olmuştu.

Dursun gittikten sonra samimi bir acı hissiyle Elif'i kucağıma aldım:
-Bak annecim, senin gelişine hiç bir zaman inanmayan babannen, dünya gözü ile seni göremeden gitti.
Görmesini çok isterdim, belki onunda içinde bana dair kurumuş sevgi dalları yeşerirdi.

Dursun cenazeden döndüğü gün bana;
-Fidan annemin naaşını görünce "Anne benim bir kızım oldu, adı Elif" dedim. Göremedin ama Gülfidan ile benim bir kızımız var, minicik bir kız diye konuştum dedi.

İçimizde geçmişin derin yara izleri olsa da, anne olunca farkettim, o bağ çok başka. Ne olursa olsun anne, mekanı cennet olsun.
Kayınpederim göz aydınlığı verip adını sormuş. Çok güzel bir isim koymuşsunuz oğlum adı gibi dik ve güzel olsun demiş.

Kızımın doğuşu, kayınvalidemin vefatıyla birlikte yaşanan onca zor günlerin üzerini kalın tahtalar ile kapattık. Sanırım ilk bu zamanlarda hayata bakış açım olgunluk kazanmaya başladı ve geçmişin yükünü taşıyan geleceğin ışığını görecek kadar doğrulamaz dedim kendi kendime. Bükülmüş bel, yükten yere eğilmiş baş ile hangi geleceği görecektim ki ben...
Bu arınma çekirdek aileme iyi gelecek biliyorum.

Günler minik bebeğimin sessiz, sakin, yorgun, halsiz ve benim ağlamalarım ile geçiyordu. Bebek görmeye gelenlerin fısıltılarını mutfakta onlara çay doldururken duymak içimi karartıyordu.
Bebek hasta sanırım, yaşamaz bu, tüh yıllar sonra Allah verdi ama işte, bebek dediğin ağlar, bu bebeğin zihinsel özürü mü var acaba? gibi sözlerini birebir duyardım. İçim kan ağlardı.
Bu olumsuzluklara gün gün bende inanmaya başladım. Bebeğimi aşı için götürdüğüm sağlık evindeki doktor ve ebeler bebek hiç kilo almamış diyerek bana emzirme eğitimi verdiler. Çocuk doktoruna yönlendirdiler.

Elif iki ayına yaklaşırken randevu aldığımız özel bir doktora götürdük. Doktor çok güzel muayene etti. Eczaneden almamız için bir mama yazdı. Biz doktorun yüzüne bakarak açıklama yapmasını bekledik. Sonra,
-Annesi, babası bebeğinizin hiç bir sıkıntısı yok. Sadece çok minik doğmuş bu ortama ayak uydurmaya çalışıyor. Halsiz kalmış emmemiş, emmedikçe aç kalarak halsizliği devam etmiş. Yazdığım mamayı al ve şöyle şöyle kullan diyerek bana anlattı.

Doktorun yanından çok ferahlamış bir şekilde çıktık. Mamayı alıp eve geçtik. Doktorun anlattığı gibi mamayı verdim ara ara sütümün yettiğince de emzirerek devam ettim.

Elif altı aylık olduğunda tombiş bir kız oldu. Gelen herkes çok şaşırıp biz yaşamaz derdik Fidan bak nasıl akça pakça büyüdü maşallah derlerdi.
Hem nasıl, gülücükler saçıyor, ağzının içinde agu egu gibi sözler geveliyordu. Dursun ile yok anne, yok baba dedi gibi şakalaşıyorduk. Bebeğimizin aç ve halsiz günlerini çoktan unutmuştuk ama farkına vardık ki huyu gerçekten sakin bir bebekmiş. Yine yiyor, içiyor sadece ihtiyacı olunca ağlıyordu. Görenler böyle bebek mi olur der gülerek severlerdi.
En çok da Dursun'un,
-Fidan ne kadar güzel kokuyor. Demesi çok hoşuma giderdi.

Bu arada tabi Dursun çok çalışıyordu. Para biriktirip arsa almak istiyordu hep. İşten geldiği bir akşam Gülfidan ben arsa aldım dedi. Nasıl yani, nereden aldın dedim. Kazım Karabekir mahallesi var ordan aldım. Paramız oldukça evimizi yaparız dedi. Bu kızımızın bereketiydi.
Dursun;
-Ama arsamızın tarafında bir ev bulup oraya yerleşmeliyiz, ev çalışmaları başlayınca yakın olmak icap eder dedi.

Bende;
-Dursuuuunn, bu son taşınmamız, son evimiz olur mu?
Birden göz göze geldik ve öylece kalakaldık.
-Bilmem, inşallah son olur.

Gül FidanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin