21

169 14 22
                                    

Bu ıslık sesleri beni çok eskiye götürdü. İçimdeki derin yaraya tuz bastı. Gözüm dolarak oduna tüm olan gücümle baltayı vuruyorum. Arkamda biri durduğunu hisseder gibi oldum ama dönmüyorum geriye. Çokca kez dönüşüm beni hezimete uğratmıştı.

O his bana ses verdi:
-Fidan'ım baltayı o kadar çok sıkma, avcunda nasır olur. Dedi.
Aman Allah'ım bu Dursun'un sesi...
Baltayı bıraktım hiç bir şey söylemeden sarılıp ağladım.
-Nasır benim içimde oluştu sen gideli. Dedim.

O an sanki tüm gücüm kuvvetim yerine gelmişti. Çiçekler canlandı, renkler parladı, kuş sesleri çoğaldı, her şey tepeden tırnağa sevgi doldu. İçim, dışımda kelebekler uçuşmaya başladı. Heyecanlı bir sesle:
-Aç mısın? diye sordum.
-Çok değil ama senin elinden tereyağlı bir yumurtaya asla hayır demem, hele ki o mis gibi kokan çayını içmek farzdır benim için. Dedi.
Koşarak içeri girdim.

Köz tutmuş ocağa odun attım. Kaynamış sudan hemen çayı demledim. Sofrayı yere kurdum ve çay demini alana kadar yumurtayı kızarttım. Dursun ayaklarını ocağa uzatarak:
-Annem nerede? Ev ahalisi yok dedi.
-Annem bostana gitti, babam gece köye satış için yola çıktı, ablam, abim Durmuş'u da alıp ormana gittiler. Dedim.
-Offff ne güzel koktu çay, tereyağlı yumurta, aç değilken acıktım dedi.

Sofraya birlikte oturduk. Bende acıkmışım. Soru soracağım ama şu mutluluğuma gölge düşürecek ters bir cevap alırım diye susuyorum. Malüm buradan gidişi çok öfkeliydi. Öyle olur ya hani, muhakkak sizlerde yaşamışsınızdır. Veda nasılsa o kişi öyle kalıyor sanıyor insan. Ben annemi kapıda halen ağlıyor sandım uzun bir süre, babamın el sallayışı gözümün pınarında. Nihayet o açtı konuyu:
- Nasılsın, şu yirmi gün nasıl geçti?
- Çok zor geçti, çok ağladım, çok üzüldüm, bomboş kaldı her yer, içimi karabulutlar sardı dedim.
- Sana eziyet etmediler dimi benden sonra?
- Hayır asla hatta çok üzüldüler halime.
- Sonuçta bunlar benim yüzümden oldu sana kötü davranmaya hakları yoktu, kimsenin hakkı yok.
- E sen ne yaptın, tekrar gidecek misin?
- Evet gideceğim...
- Nasıl yani temelli gelmedin mi? Dursun gideceksen eğer beni ana evime teslim et öyle git. Ben sensiz buralarda niye kalayım.
- Seni artık bırakan da kim dedi.
- Beni de mi götüreceksin? Peki ama nereye?
- Her şeyi anlatacağım sana. Bu yirmi gün içinde gece gündüz çalıştım. Gidecek kadar yol parası biriktirdim. Zaten yaklaşık bize bir ay yetecek birikmiş param da vardı biliyorsun. Ceviz, fındık satmıştım. Samsun'a yerleşeceğiz. Bu köyden kurtulacağız.
- Dursun bu çok zor bir karar. Emin misin? Gidip yapamazsak büyük şehirde. Geri dönmek zorunda kalırsak? Bence çok acele etmeyelim dedim.
- Ben burada daha fazla kalamam. Kalabalığız, elime emeğimin çok az karşılığı geçiyor. Aslında haklısın iş bulamazsam bir ay sonra ne yapacağız. Bir yıl daha kalmalı ama nasıl?
- Benim aklıma bir şey geldi. Madem ayrı yaşamak istiyorsun babanın verdiği sayderedeki bahçeye ahşap bir göz ev yapalım. Hem Mustafa abimlerde orada. Az daha para birikimi yaparız. Hem acele kararla büyük şehirde heba olmayız.
- Bu çok mantıklı bir karar dedi. Ben bu akşam bunu hemen konuşacağım. Ev yaparken sizin orda, abimlerde kalırız. Ne de olsa o bahçe senin köyünde. Sana da iyi olur dedi.

Evde kimse yokken bukadarını konuşup sonunu bir karara, güzel bir heyecana bırakmamız çok iyi oldu. Hem birazda özlem gidermiş olduk. Hayal kurmak insanı zinde tutuyor. Radikal kararlar her daim gözümüzü korkutsada aslında hayata makas attırıyor. Dursun haylaz bir adamdı ama onun cesaretli kararları hep hoşuma gitmiştir. Deneyelim ne olacak demesi hep güç vermiştir. Biz artık bir karar aldık. Evimizi ayırıp maddiyatımıza kendimiz karar verip geçinecektik. Tabi bu konuda Dursun'un bana güveni de tamdı. Gülfidan her şeyi başarır, eker, biçer, satar, ortaya getirir, yedirir, içirir dediği çok marifetli bir kadındım gözünde. Zira öyle yetiştiğimi gözleri önünde çok şahit olmuşluğu var. İnancı tamdı bu konularda.

Ben sofrayı toplarken kayınvalidem geldi. Oğluuuuummm diyerek içeri girdi. Ne olursa olsun anne yüreği. Ağlayarak sarıldı, biliyordum oğlum döneceğini ama korkmadık değil dedi. Dursun sadece sarıldı, canım anam geldim ben sözümü tutarım dedi.
Dursun ayağa kalktı, Gülfidan'ın kırdığı odunları içeri atayım gece yağmur gelirse ıslanmasın dedi. Kayınvalidem de çok iyi olur oğlum dedi.
Dursun çıkınca kayınvalidem:
- Gelin bir şey dedi mi? Ne yapmış, ne yapacakmış?
- Yok annem bana bir şey anlatmadı, akşam hep beraberken konuşuruz dedi. Ama keyifliydi dedim.

Kayınvalidem başını iki yana sallayarak, vardır onun kafasında kurduğu planlar da hayır olur inşallah dedi.
Kadıncağız haklıydı. İçine doğdu da denebilir, oğlunu çok iyi tanıyor da denebilir.
Akşam oldu, herkes eve Dursun'un döndüğünü görünce mutlu, mesut, şen bir hale büründü. Kayınvalidem onun sevdiği yemekleri yaptı. Sevdiği şekilde sacda yağlı ekmek pişirdi. Babam da dönmek üzeredir diye düşünerek sofra kurmaya başladık. Gaz lambalarını yaktık. Ablam kulağıma eğilip gözün aydın dedi. Mutlu bir sesle sağol ablam çok şükür dedim. Geldi ya...

Dışarıdan gelen at sesi ile babamın geldiğini anladık. Koştum önüne. Çünkü sattıklarının parasıyla evin ihtiyacını alır gelirdi. Yükü çok olurdu. Peşimden Dursun da çıktı. Babam:
- Oooo bizim kaçak gelmiş. Dedi gülerek.
- Geldim baba diyerek elini öptü Dursun.
Ben derin bir nefes alarak, çok şükür barıştılar dedim.

Nihayet eski düzene dönmüş gibiydik o akşam. Her şey aynı rutin düzenine girmişti.
Dursun'a kayınpederim:
- Neler yaptın? Gördün mü İstanbul'u dedi.
- Gördüm baba çalışana iş de, para da çok dedi.
- Çalışana her yerde ekmek var dedi kayınpederim.

Dursun sustu cevap vermedi. Gözgöze geldiğimde işaret ettim kaşlarımı kaldırarak. Anladı bu akşam konu açmamasını istediğimi. Şu huzurun hemen bozulmasını istemiyordum. Yorgun yoldan gelmiş kayınpederime bunu söylemek, bu konuları konuşmak hem yersiz hem de haksızlık olurdu diye düşündüm. Zaten Dursun da başını öne doğru sallayarak tamam dedi bana. Hak verdi çünkü adamcağız çayını içerken uyukluyordu.
Çaylar içildi. Bulaşık yıkandı. Hamur mayalandı. Herkes odasına çekildi.
Dursunla odada çok minik seslerle nefesimizi tutarak biraz daha sohbet ettik. İstanbul'u çok merak ediyordum. Nasıl bir yerdi. Gerçi Samsun'u bile daha görmemiştim.
Hayatım sadece kendi köyümde geçmişti. Ailem, köy işleri ve ben. Dünya babamın salı günleri at sırtında getirdiği ahşap sepetin içiydi.
O sepet bizim Dünyamızdı işte. İçinden neler çıkıcak merakla pencere önünde bekler, sepet eve çıkana kadar heyecandan yerimizde duramazdık.

Sabahın ardından gündelik işlerle geçen günün akşam yemeği...
Dursun sabırsız, bir an önce konuşulmalı edasıyla kıvranıyor.

Gül FidanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin