Gözlerimi açtığım an itibari ile ilk önce şiddetli bir baş ağrısı hissettim. Yatakta biraz doğruldum başım dönüyor, midem bulanıyor, karnım ağrıyor ve çok halsizim. Dursun'a kahvaltı ve gün için yolluk hazırlamam gerek diyerek zorladım kendimi. Güçlükle ayağa kalktım. Elimi yüzümü yıkadım biraz rahatlar gibi olacakken birden öğürmeye başladım. Midem hiç çalışmamış. Kustukça halsizliğim arttı. Sesimi duyan Dursun, uyanıp yanıma koştu. Koluma girip beni odaya getirdi. Uzandım tekrardan.
Fidan'ım sen çok kötü üşütmüşsün, biraz kendini topla acile gidelim dedi. Kabul etmedim. Sen işe geç kalma ben biraz yatınca toparlanırım dedim. Zorla işe gönderdim. Ben nereden bilebilirdim ki hiç düzelemeyeceğimi.Dursun akıllılık etmiş ki işe gitmeden eniştemi yolcu eden kardeşime ablan çok hasta Elmas, gün içinde gidersin aklım kalmasın demiş. Ben baygın bir şekilde yatarken kapı çaldı. Dursun benim anahtarımı çıkarıp, kendi anahtarıyla dışardan kitlemiş kapıyı. Zorla toparladım kendimi, kapıyı açtım. Elmas beni görünce Şengül'ü kucağından bırakıp, abla ne oldu sana böyle, rengin sapsarı olmuş dedi. Korkma çok kustum, halsiz düştüm, şuan açım ya birazdan ondan dedim.
Ben tekrar yarı baygın uzandım. Şengül'üm o bal sarısı saçları, açık kahve tonlu gözleriyle şaşkın şakın yüzüme bakıyor. Deyze dediğini anlıyorum ama gerisini ağzında yuvarlıyor, ne dediğini çözemiyorum. Gülümseten mis kokulu kuzum benim. Normalde çoktan hırpalamıştım onu sevmekten. Bu arada Elmas sofra kurmuş, beni çağırdı. Zorla ağzıma lokmalar attım. Gözlerim açılmaya başladı. Derin bir nefes aldım. Sanırım çok kötü üşütmüşüm dedim.
Elmas:
-Abla nerede üşüttün ki böyle, soban durmadan yanıyor. Dışarı çok çıktığımız yok ki. Belki yediğin bir şey mi zehirledi dokundu diyeceğim ama eniştemde hiç bir şey yok dedi.
-Haklısın ama bilmiyorum ki, akşam iyiydim. Bu sabah bir uyandım bu haldeyim. Karnımı doyurdum tam derken bir mide bulantısı geldi ve tekrar ne yediysem çıkardım. Lavabonun önüne yığıldım. Elmas'ın sesini duyuyorum ama cevap veremiyorum. Sonra nasıl olduysa Dursun'un ve eniştemin sesini de duydum. Meğer Dursun'un içi rahat etmemiş öğlene doğru eve gelmiş. Nerede o zamanlar telefon yok ki arayıp haberleşelim. Hissiyat ile yol alırdık. Belki de onun için duygular çok güçlü ve özeldi.Beni kaldırıp yüzüme su çarptılar. Bu böyle olmayacak dedi Dursun. Doktora gitmeliyiz. Elmas beni giydirdi. Kusunca biraz ayılır gibi oldum. Nüfus kağıdımı alarak çantamı hazırladım. Yanıma mendil ve bir kaç boş poşet aldım. Araba tutuyor beni zaten. Normalde hastaneye kadar yürürdüm fakat şuan çok halsizim. Eniştem taksi çağırmış. Bindik gittik acile.
Dursun beni bir sandalyeye oturttu. Acilden sıra aldı. Acil nasıl kalabalık. Ağlayanlar, öksürenler, benim gibi öğürenler, bağıranlar, sıra kavgası yapanlar, of bir hengame ki sormayın. Hasta olmak ne kötü bir şey. Yakınını kaybeden bir ailenin feryatları geliyor, acil girişinde ses acı acı yankılanıyor. Herkes arasında konuşuyor. Genç yirmi yaşlarda bir erkek araba çarpmış ölmüş diyorlardı. Kendimi unutacak kadar içim ağrıdı. Kalbim sıkıştı. Kadının sesi yaklaştıkça doğru olduğunu anladık. Oğlum diye feryat ediyordu bir anne. Anne olmadım belki hiç olamayacağım ama bu beni duygusuz, ruhsuz yapacak değil ya.
Gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. Dursun da sürekli yutkunuyordu.Bu acının içinde gözlerimi okşayan görüntü her zamanki gibi beyaz önlüklü doktorlar, hemşireler oldu. Bir can kurtarmak, bir cana şifa olmak ne büyük kutsallık. Sen kıvranıyorsun hiç bir şey yapamıyorsun, doktor teşhis koyuyor, sağlık çalışanları serum takıyor, iğne yapıyor tüm derdin hafifliyor, şikâyetlerin yok oluyor.
Dursun elimi tuttu, sıra bizde hasta çıkınca dedi.Seslendiler içerden Gülfidan diye. Doktor, yüzüme bakar bakmaz otur kızım dedi. Yaşı var olan bir doktordu. Rengin sararmış ne şikayetin var. Anlattım sabahtan beri yaşadıklarımı. Hamilelik şüphen var mı dedi. Dursun la birbirimize bakarak yok dedik. Sonra ben Doktor bey ben kısırım, beş yıldır çocuğum olmuyor dedim. Doktor kafasıyla onaylayarak beş yıl uzun bir süreymiş dedi. Peki o zaman, şu kan, büyük abdest ve idrar tahlillerini ver. Bu arada yazdığım kağıtla ilerdeki tedavi odasında ufak bir serum takılacak. Sonuçlar çıkınca yanıma gelin dedi.
Tetkikleri verdik. Serum takıldı. Kuş gibi oldum. Hatta Dursun'un getirdiği iki simiti yedim, meyve suyunu içtim. Gözümün önü açıldı. Sonuçları sorduk. Üç gibi çıkar dediler. Saat birbuçuk olmuştu zaten. Hastane bahçesinde kolkola dolaştık Dursun'la. İyisin dimi diye sordu sürekli. İyiyim dedim, karnım doyduya benden iyisi yok. O bulantıda gitti. Yağmur başlayınca içeri girdik. Biraz da içerde bekleyince saati dolan tetkik sonuçlarını alıp doktorun yanına girdik. Doktor tahlilere bakınca, biraz kanın düşmüş ama bu kadar şikayet, halsizlik yapmaz bu dedi.
Başını sallayarak e bu tahliller çok iyi dedi. Sonra bize dönerek siz az on dakika dışarda bekleyin ben seslendirince adınızı gelin dedi.Dursun'la korku duyarak çıktık. Ne oluyordu şimdi. Ama sonuçlar temizdi. Tekrar çağırılınca girdik içeri. Bana doktor, hanım kızım perdenin arkasına geç, alt tarafını çıkar, masaya yat dedi. Deli gibi utandım, korktum ama o zamanlar doktora karşı gelmek ne mümkün. Saygıdan başını öne eğip sessizce dediğini yapardık. Aslında öyle olmalıydı da, şimdi en güzel yanı rahat soru sorabiliyoruz. O dönemlerde soru soramazdık. Çok cahildik, görmemiş, duymamış olmak çok başka. Nasıl konuşulacağını bilmiyorduk. Aklımızın erdiğince bir kaç cümle anca kurabiliyorduk.
Titreye titreye, kadınların korkulu rüyası olan masaya yattım. Sonra başka bir doktor geldi. Beni O muayene edecekti. Doktor çok utandığımı korktuğumu anlayınca:
-Korkma kızım diyerek yardımcı oldu ve beni muayene etti. Hadi giyin gel dedi.Odaya geldim ter içinde. Eşini çıkardıydık hasta alınca çağır gelsin dedi. Dursun'a seslendim geldi. Bakın dedi Doktor, tahlil sonuçların tertemiz. Bu çağırdığım, seni muayene eden doktor Kadın Doğum Uzmanıydı. Sizin için bunu duymak çok tuhaf olacak ama yaklaşık altı haftalık hamilesin dedi.
Biz donakaldık. Doktor duygulandı ama çok net bir ifadeyle bu reçeteyi alın kullan bir ay sonra kadın doğum doktoruna gel dedi. O şokla, doktor bey bu gerçek mi dedim.
Gittim iki eline sarıldım, öpmeye kalktım. Dursun sadece gülümsüyor ama şok içindeydi. Doktor da öyle görünüyor hadi az az, sık sık ye çok hastam var meşgul etme dedi.Hastaneden çıktık. Öyle bağırasım var, öyle ağlayasım var, öyle gülesim var ki...
İnanamıyorum, inanamıyoruz. Dursun'la kucaklaştık, ben hüngür hüngür ağladım. Yüzüm gözüm şişip, sesim iyice kalınlaşana kadar ağladım. Ağladım, güldüm. Eczaneden ilaçları aldık. Eve yavaş yavaş yürüyelim dedim. Dursun da gülerek tamam dedi.
Sonra bana canın bir şey çekerse söyle dedi. Bu ruhumu okşadı.Şimdi benim karnımda Dursun ve bana ait minik bir insan mı var?
Nasıl ve ne kadar şükretsem azdır. Bunu herkese ama herkese özellikle kayınvalideme söylemek istiyorum. Koskoca beş yıl... Umudumuzu kaybetmiş ve kabullenmişken Yaradan'ım bize bir mucize bahşetti.
Gerçekten kökü kurumamalı umutların...
Hayaller kurarak eve doğru yürüdük.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül Fidan
Non-Fiction"Hayat, sen plan yaparken yaşadıklarındır." İnsta: @elifacar.official