Evet karnımda yaşayan bebek Özlem bu Elif'im.
Biliyorsunuz ki dostlarım beş yıl boyunca evlat özlemi çektik eşimle. Çok ağladığım günler oldu. Her ne kadar güçlü durmaya çalışmış olsam da içimde kara delik gibiydi evlat hasreti. O kara delik tüm mutlu enerjimi, keyfimi, neşemi yutuyordu. Apansız ağlama krizlerine girmeme sebep oluyordu.
Şimdi ise ilk evladım Elif'i kucağıma alalı neredeyse beş yıl olacaktı. Son on yılın yarısı çocuk hasreti diğer yarısı üç evlat sahibi olmak ile geçti. Hayat ne garip!
Bekliyorsun, yılmadan bekliyorsun tam vazgeçiyorsun sana öyle dolu dolu geliyor ki, nefes alacak boşluğun bile kalmıyor.
Olsun ben razıyım...
Gerçekten inanılmaz sorumluluğum arttı. İki küçük çocuğum birde kucağımda minicik bir bebek. Emzirirken düşünmüyor değilim, nasıl başa çıkacağımı. Çamaşırları elimde yıkıyorum, yedirmek, tuvalet ihtiyaçları ile ilgilenmek, yıkamak, giydirmek, uyutmak...
Aman Allah'ım sayarken bile yorucu ve ne çok iş!
Dursun'nun bana ev ile ilgili hiç bir faydası, yardımı olamıyordu. Sabah çok erken gidiyor, akşam geç saatlere kadar marketi açık bırakıyordu. Günü ne kadar karlı kapatırsa o kadar iyiydi. Malüm üç çocuk sahibiydik artık, masraflar artmıştı.
Sağolsun komşularım çok yardımcı oluyordu. Özellikle hafta sonları, okul yokken Semoş ve kızı Nuray'ım çok destek olurdular. Kızların yanında durmaları yetiyordu. Çamaşır işine bakarken üçünü odada tek bırakmam imkansızdı. Elif, Meryem de çok büyük değiller sonuçta, kendilerine ve kardeşlerine zarar verme olasılığı çok yüksekti.
Hele kış aylarında, soba yanarken yalnız bırakmak hiç olmazdı.
O kış annemlerin ilettiği, fındık hasatından gelen cüzi bir paranın tamamını Dursun aldı. Markete yeni mal almak istedi. Bu arada marketin işleri çok şükür halen çok güzel gidiyordu. İşlerini daha da rayına oturttuğunda merdaneli çamaşır makinesi alacağı için bana söz verdi. Umarım sözünü tutar çünkü bez yıkamak ayrı yorucu bir iş. Normal çamaşır gibi yıka durula bitmiyor. Yıka, çamaşır kazanında saatlerce beyaz sabun ve çivit ile kaynat, durula, tekrar duru suyla kaynat, as, bir günümü alıyordu. Özlem bir yaşına gelene kadar elişi işlerine ara vermek zorunda kaldım. Yetişemiyordum ki, akşamları kızlar uyuyunca olduğum yerde kalakalıyordum.
Her şeye rağmen çok mutluydum. Evimiz var, evlatlarımız var, işlerimiz çok iyi. Dursun keyifli, mutlu geliyor eve, huzurluyum yani...
Komşularım çok iyiler daha ne olsun.
Gerisi sağlık, iyilik, güzellik.
Derken kapı çaldı. Açtım annem ile büyük ağabeyim. Sevindim, annemi nasıl özlemiştim. Sevincim kursağımda kaldı. Annem iki büklüm ve rengi sapsarıydı. Fidan kızım oturt beni bir yere hemen dedi. Ağabeyim dudaklarını büzerek üzgün bir ifadeyle kafasını salladı. Ters bir şeyler var belli.
Annem soluklandı, biraz kendine geldi. Elif, Meryem annemi tanımadı, öyle bakıyorlardı. Ağabeyim bir poşet mandalina almış, annem kızları çağırıp mandalina verdi. Süklüm büklüm aldılar mandalinaları. Ben hızlıca sofra kurmaya başladım.
Yemeğimizi bitirmek üzereyken şimdi anlatın bakalım ne oldu? Dedim.
Ağabeyim:
-Annem iki gündür sürekli kusuyor, mide bulantısı, sırt ağrısı şiddetlendi, doktora getirdim.
-Doktor ne dedi ağabi?
-Midesinde ilerlemiş yara varmış, ilaçlar verdi, geçmezse gelin dedi. Birde üre mi ne bir şey dedi çok aklımda kalmadı o yüksekmiş. Böbrekte de sorun varmış galiba.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül Fidan
Non-Fiction"Hayat, sen plan yaparken yaşadıklarındır." İnsta: @elifacar.official