34

127 15 14
                                    

Bu sürpriz haberi kardeşime vermek için ilk oraya uğramaya karar verdik. Elmas kapıyı açınca, abla nasılsın çok merak ettim dedi. İyi olduğumu, sadece halsizim, çok midem bulanıyor bir an önce ilaçlara başlamalıyım dedim.
Elmas:
-Enişte yemeğim var, karnını doyur öyle işe geri dön dedi.
Bende çok acıkmıştım, hiç konuşmadan karnımı doyurdum.
Elmas:
-Abla az kendine geldin anlat bakalım doktor ne dedi, ne olmuş, hastalığın neymiş?
Güldüm. Ben güldükçe kızkardeşimin şaşkınlığı arttı.
-Elmas bir yaramazlık var evet belli ki baya yaramaz beni böyle tepetaklak etti dedim.
-Abla korkutma beni, senin sinirlerin mi bozuldu? Enişte Allah aşkına bir şey söyle ne oldu?
Dursun da bıyık altı gülüyor.
-Elmas Şengül'üme kardeş geliyormuş.
-Nasıl nasıl... dedi Elmas.
Kısa bir sessizlikten sonra kalktı ağlayarak bana sarıldı.
-Abla çok mutlu oldum, çok duygulandım, inanamıyorum gerçek dimi bu şaka değil.
-Bunun şakası mı olur kardeşim, bu konuda çok hassas süreçlerden geçtik.
Sarılıp ağlaştık biraz. Bu ağlama ara ara gelip gidiyordu bize.

Derin bir nefes aldım, ilaçlarımı içtim. Çok uyku bastırınca Dursun beni eve götürdü. Kendisi de işe gitti.
Uyumak için yatağa uzandım. Gerçekten inanılacak gibi değil. Şimdi benim karnımda minicik bir insan mı var? Dursun ile benim. Önce Allah'a teşekkür ettim. Sonra tamamına erdisin diye dualar okudum. Az değil beş yıl beklemişiz. Tam vazgeçmişken, tam artık hiç çocuğumuz olmayacağını kabullenmişken bu nasıl güzel, büyüleyici bir haber oldu.
Elimi karnıma koydum. Hoşgeldin bebeğim, ne iyi ettin de geldin hayatımız şenlendi. Sıkı tutun lütfen, biz seni çok bekledik. Tüm bunları söylerken yanaklarımı ılık gözyaşlarım okşayıp durdu. İlaçlar çok iyi gelmiş olmalı mide bulantısı ve kusma yaşamadan derin uykuya dalmışım.

Uyandığımda Dursun gelmiş, yemekleri ısıtmış, sofra hazırlıyordu.
Seslenince,
-Çok derin uyuyordun, bugün çok yorgun düştün uyandırmak istemedim dedi.
Şöyle bir yüzüne baktım da nasıl mutlu, nasıl neşeli, keyifli bir ifadesi var.
Dedim ki,
-Dursun sence kız mı erkek mi?
-Hiç önemli değil, bunca yıldan sonra sadece sağlıklı olmasını isterim, kız erkek farketmez, evlat evlattır. Nasıl bir duygu ilk defa tadacağız.

Bu cevaba çok sevindim. Kimi erkekler gibi erkek olsun, erkek adamın oğlu olur gibi sözler etmemesi beni mutlu etti.

Sahi bizim toplumumuzun en çirkin özelliklerinden biridir bu. Erkek adamın erkek çocuğu olur. Kendileri acaba erkekden mi doğdular. Kadının yüceliğinin farkında olmayan bir toplumda kadın olmak, anne olmak ne zor. Kız evladın evlat sayılmadığı bir coğrafyaya doğduk ve halen eskisi kadar olmasa da bununla mücadele ediyoruz. Kız evlat okutulmaz, kız evlat ergen olunca yaşına bakılmadan evlendirilir. Kız evladı olan anneler dışlanır. Kayınvalidenin, kayınpederin acı sözlerine katlanmak zorunda kalır. Bu konu öyle uzun ve derin ki...

Hamilelik sürecim çok halsiz, bitkin, aşırı mide bulantısı, iştahsızlık ve kusma nöbetleri ile devam ediyor. Doktor kontrolüne şimdiki gibi çok sık aralıklar ile gidilmezdi. Bir kaç defa bulantı için sağlık ocağına gider yazılan kan ve mide ilaçlarını alır kullanırdım.
Çevremden hep bu bebek gelişmez, sen çok zayıfladın karnın hiç büyümüyor gibi sözler duymak beni çok incitirdi. Korku ve stres yaşamama engel olamıyordum. Gerçekten ya bebek gelişmezse ya da doğunca yaşamazsa diye ağlardım.

Aylar bu şekilde geçti. Kendi hesabıma göre artık dokuzuncu aya girmiştim. Vücudum hiç kilo almamış karnım ise sahiden çok fazla büyümemişti. Ama yavrumun kımıldayışlarını duyuyordum. Yavaş hareket ediyordu, özellikle sırt üstü yattığımda kımıldayan vücut yapısını dışardan izliyordum. Benim minik bebeğim, nazlı bir kız olabilir. Cinsiyetini doğunca öğreneceğiz. Bu kadar kuru beslenen bir annen var, tek dileğim sağlıkla kavuşmak diyordum.

Havalar çok soğudu. Aralık ayının sonları. Dışarıda lapa lapa kar yağıyor. Hava erkenden kararıyor. Gebeliğimde beni en çok soba yakmak yoruyordu. O kovayı doldurmak, taşımak güç istiyordu. Her sobayı yaktım belim kasıklarım nasıl ağrırdı. Dursun bu aralar biraz dalgın ve üzgün, tabi bende. Salı günleri çarşıda rastladığı köylülerinden annesinin ara ara hastalandığını duyuyorduk. Gitmek istiyorduk ama benim artık doğum yapmama günler kalmıştı. Ne zaman ne olacağı belli olmaz diye bu riske giremiyorduk. Kızkardeşimin küçük çocuğu var diye Dursun;
-Tüm sorumluluğu ona verip seni yalnız bırakamam diyordu.

Günlerden 23 Aralık (1985) pazartesi, sabah uyandığımda şiddetli kasık ağrısı yaşadım. Bu ağrı giderek nöbet şeklinde vurmaya başladı. İkindi vaktinde sobanın kovasını doldurdum, ateşi yakıp uzandım. Bugün ağrıdan bebeğimin hareketini de hissedemedim dedim kendi kendime. Ayağa kalktığımda bacaklarıma doğru ıslaklık hissettim. Ne olduğunu anlayamadım. Panikle kızkardeşime gittim.
-Abla doğum başlamış, suyun geliyor dedi.
Eve döndüm bir kaç eşya ve bebek eşyaları hazırladığım küçük valizi kapıya koydum. Dursun'un gelmesi yakındı. Korkudan öylece oturarak bekledim. Dursun geldi. Hemen taksi çağırdı çıktık. Doğum evine geldik. Beni muayene ettiler ve doğum sancı odasına aldılar. Doğum başlamış dendi. Çok sancı çektim.
Ve son muayene ile ebe beni doğum masasına aldı. Korkudan, stresten kalbim ağzımdaydı.
Saat gece ikiye geliyordu ve artık gün salı olmuştu...

Gül FidanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin