13

192 13 22
                                    

Öyle bir soğuk var ki;
Atalarımızın sözü tam deyimiyle yerindeydi.
"Mart kapıdan baktırır,  kazma kürek yaktırır."
Mart ayının son günleri olmasına rağmen kar köylerden henüz kalkmamış ve insanın yüzünü yakan soğuk vardı.
Benim ise içimi yakan bir ateş yumağı. Ayrılık acısı yüreğine işlemiş, bu gecenin anne evinde son gecesi olduğunu bilmenin tuhaf, kabul etmesi çok zor duygularıyla başa çıkmaya çalışan ben, Gülfidan...

Her ne kadar zorlu mücadeleler ile büyümüş olsanda, bilinerek veya bilinmeyerek yapılan haksızlıklarla yol alsanda insanın doğduğu evi, annesini, babasını, kardeşlerini bırakıp başka bir eve yerleşmesi öyle çok zormuş ki...
Boğazımın düğümüyle; eğlenerek, mutlulukla, davul zurnayla evimize gelen en büyük yengeme bakarak yutkundum. Fark etti o bakışımı, hiç bir şey demeden sadece "anlıyorum seni" dedi gözleri..
Gerçekten bir o en iyi anlayanilirdi beni. Annemin ilk gözağrı gelini, sevdiği, yeni dayanağı, arkadaşı olmuştu bile artık ama işte o gün var ya o son günü hiç bir kadın unutamıyor. O sızı burnuna konuyor ve yıllarca gözlerini doldurmaktan hiç bıkmıyor.
Şuan bile....

Gün boyu hazırlıklar yapıldı. Kına yakma töreni için her şey hazır. Kalabalık değiliz malüm kış ayı, yollardan kar henüz tamamen kalkmadı. Erkek tarafından bize yakın abi ve eşi geldi, kınayı getirdi. Birde benim dayı kızı, bir iki arkadaşım. Birlikte yemek yendi, çay içildi. Klasik bir akşam gibi. Herkes kendi yağında ancak kavrulduğu için elini açmama, lira, para koyma gibi adetler yerine getirilemezdi. Can sağlığı olsun gerisi mühim değil denilirdi. Geçmişin çok üzmüşlüğü olduğu doğru ama çok da öğretmişliği, gülümsettiği zamanları da oldu. Aslında her şey çöp değildir yaşamda önemli olan değer ve kıymetleri iyi analiz etmeli.
Dediğim gibi para yoktu, ayrı ev, ayrı eşyalar, konforlu bir yaşam sadece hayaldi. Bu hayaller ile yetinmekten başka çaremiz de mümkün değildi.

Erkek tarafını uğurladık. Etraf toplandı. Kızlarla birlikte salona yer yatağı serdik. Hep birlikte kız kıza orda yatacağız. Lakin yatmadan önce kınalar yakılacak. Kınasız gelin olur mu hiç...
Ahhhh, beni bir ağlama aldı. Sanki mümkün olsa ben vazgeçtim, istemiyorum, anne beni gönderme diye çocuk gibi ağlayacağım.

Oysa ki yeni değil bu durum, alışmalıydım. Onbeşli yaşlarımda başlayan serüven onsekizli yaşlara gelmişti. Dursun'un askerliği iki yılı aşkın bir süre devam etti. Bu dönemlerde rutin yaşantıya devam ettiğimiz için çok ayrıntılı anlatmayı tercih etmedim.

Kızlar kınaya mum dikip yakmışlar.
Bir türkü dillerinde;

Kınayı getir aney
Parmağın batır aney
Bu gece misafirem
(Bu söz beni öyle derinden sarstı ki, doğup büyüdüğüm eve misafir olmak! Misafir gibi nasıl hisseder insan... İçimdeki suskun çığlığa sorun birde... Heyecan bu duyguların neresinde?)
Koynunda yatır aney
(Annem, elleri nasır, beli bükük, omuzlar içe dönük benim çalışkan, üretken annem... İçindeki merhameti hiç dışa göstermeyen cevval annem... Bu dikliği ile koynunda yatırır mı beni hiç? Yaptırmadı ama arkasını dönüp tülbentine gözlerini sildiğini gördüm. Gördüm çünkü gözlerim mıh gibi onun üzerindeydi. Ahhh annem, sarılsak söner mi bu içimde yanan alev?)

..........
Baş açık yalın ayak
Yola düştüm kış günü
(Bu sözlere sıra geldiğinde gözümde yaş gülümsedim birazcık... Sahi bu kış günü düştük yollara iyi mi... Hem nasıl düşmek, yalın ayak değil belki ama buz keser gibi ayaklarımı)

Türkü bitmeden avucuma kına koyuldu, kapatıldı. Annem o gece bizim yanımıza uğramadan yatmadı. Nasihatler verdi. Bu nasihatlerin hiçbiri yapılmaz hatta şuan tam tersi yapılır evlatlara.
Annem kol kırılır yen içinde kalır diye başladı söze. Başka ev, başka ortam, kolay olmayabilir ama sabredeceksiniz. Anne evinden ayrıldı mı öyle hemen geriye dönerim düşüncesini kafanızdan silin. Kocadır olur ufak tefek sorunlar; susacaksın! Kayınpeder, kayınvalide olsun evin büyükleri ne derse geri cevap vermeyeceksin. En ufak şeyi abartmayacaksınız. Kulağınıza küpe olsun bu dediklerim. Ana ocağı bitti, kocanıza geri laf etmeyin, saygısızlık yapmayın. Yokluğu da, zorluğu da göğüsleyeceksiniz. Çıtınızı duymayacağım.

Annem hep çoğul konuştu ama tüm öğütleri banaydı. Bu gece bana kına yakıldı ve bu evden uğurlanacak olan bendim. Onunda dolan gözlerinde ilk kızını evden uğurlamasının sancısını görmedim değil. Ana sonuçta kolay olmadığını ilk kızımı uğurlarken yaşadım.

Hüngür hüngür ağladım, ağladım... Çok ağladım, film şeridi gibi geçti bu ahşap evde yaşadığım her şey. Özellikle güzel anılarım, yaşadıklarım. Böyle duygulu anlarda insanın en çok mutlu günleri geliyor aklına bunu da öğrendim. Yattık ama hiç uyumadım o gece, gözümü sımsıkı kapatsamda uyuyamadım. Ezanı duydum, günün aydınlanmasını izledim. Zihnim ise ne sustu ne de kaygısını bir yana bıraktı. Yordu, yoğurdu beni...

Annemin sabahları olan ilk ayak seslerini son kez duyuyordum. O ağlamaklığım boğazımda bir düğüm oldu, yutkunsam gitmiyor, tutsam boğuyor. Çıra kokusu geldi yanan ocaktan ve annemin sesi; "Kızlaaaarrr haydin kalkın bakim, bugün çok işimiz var." İş derken, sanki her şey çok doğalmış gibi, sanki düğün yokmuş gibi...

Lakin, yemek için yardıma gelen anamın akrabaları, dışarıya yakılan ocaklar, kazanlar, ahşap duvarda asılı gelinliğim ve ben...
Gülfidan...

Gül FidanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin