Annemlerde akşam yemeği yer, kararımızı söyler gece eve döneriz diye düşündük. Yemekten sonra Dursun babama:
-Baba ben Samsun'a yerleşmeye karar verdim.
-Oğlum çok iyi düşün taşın, büyük şehir insanı yutar dedi.
-Şansımızı deneyeceğiz. Olmazsa çok şükür seninde sayende burada başımızı sokacak bir evimiz var dedi Dursun.
-Orası öyle tabi. Siz bilirsiniz oğlum gidin bakalım, belki Elmas'ın eşi Muzaffer gibi sigortalı iş bulursun dedi babam.Annem çok fazla yorum yapmadı. Bu konularda çok konuşmayı sevmez. Karar vermiş kişiler için söz sarf etmezdi. Bu hep böyleydi. Sadece olur kızım her şey güzel olur yeterki aklı selim davranın, paranıza sahip çıkın, kimseye güvenmeyin dedi. Bu cümle çok da karşı olmadığını göstermiş oldu. Bu niyeyse beni çok rahatlattı. Ne kadar evli bir kişi olsakda insan anne babasının yanında hep çocuk kalıyor. Ne olursa olsun onay bekliyor. Onların desteği ayrı bir güç veriyor.
Gece eve dönüyoruz. Her yer zifiri karanlık. Çocukluğumdan hatırlarsınız ne ürkütücü olduğunu. Elimizde fenerle gidiyor, olurda bir hayvana denk geliriz diye yüksek sesle konuşuyoruz. Dursun arada şarkı söylüyor, bende patika yolda onun hemen arkasından elini tutarak yürüyorum. Bu arada kuş seslerine ormanın içinden çatırtılar eşlik ediyor.
Aklıma bu ahşap evimizde yaşadıklarım geldi. Dursun bazen yaptığı sepetleri atla başka köylere satmaya giderdi. Çoğunlukla geç saatlere kalırdı. Hava kararmadan hayvanların işini görür eve çekilirdim. Ev ormanın tam içinde ve Dursun'un abisinin evine biraz uzak kalıyordu. Hava kararınca gaz lambasını yakıp elişi örerdim. Kendimi ve dışarısını dinlememek için oyalanırdım. Her ne kadar beynimi meşgul etsemde tuvalete gitmeye bile korkardım. Dışardan çatur çutur hayvan yürüme sesleri gelirdi. Domuzlar gece ormanın derinliğinden çıkardı. Kahkaha atar gibi kuş sesleri dolardı kulağıma. Rüzgarlı havada uğultu olurdu. Abimlerin evinin kapısına kadar ayı geldiğini de bildiğim için kapının tüm sürgülerini sürerdim. Şimdi gibi kilit yok ki, ahşap sürgüler vardı. Kurt uluma sesleri içimi ürpertirdi. Üstüne üstlük Dursun'u çok merak ederdim. Ağladığım bile olurdu, ben evin içinde korkuyorum, O nasıl gelecek diye düşünürdüm.
Hele bir geceyi asla unutamam. Dursun yok yine, nasıl yağmur yağıyor, gök gürültüsü var, şimşek çakıyor. Ard arda çok şiddetli gürlüyor ve şimşek öyle bir çakıyor ki gündüz gibi her yer aydınlanıyor. Ahırda hayvanlar bile çok korkuyordu. Huzursuz olup bağırmaya, tepinmeye başladılar. Çıkıp abimlere gitmem mümkün değil. Sele kapılırım ve zaten asla buna cesaret edemezdim. İşin en kötü yanı bu yağmurda Dursun mümkün değil eve gelemezdi. Şuan neredeyse oraya sığınmak zorunda kalmıştır büyük ihtimalle. İnşallah diyorum annemlere kadar gelebilmiştir. Ormanda, yolda tutulmamaştır yağmura. Kendimi telkin etmekten başka çarem yoktu. Bildiğim duaları okuyor taş ocağın yanında öylece oturuyordum. Sel oluk oluk gidiyor. Bir korkumda ev ahşap, acaba kayar mı, yukarı dağdan kaya kopar eve gelir mi? Ağaç devrilir mi? Yıldırım düşer mi? Ya düşerse? Aman Allah'ım beynim susmuyor asla susmuyordu. Tüm olumsuz senaryoları itinayla kurup bana gerçek gibi yaşatıyordu. Elimi başıma götürdüm sakin ol Fidan sakin ol derken küt diye bir ses geldi kapıdan. Ay Dursun mu geldi acaba dedim, girişteki camın perdesini az ucundan araladım bakındım. Dursun olsa bana seslenirdi dedim içimden. Aman Allah'ım alt merdivende kocaman bir Ayı oturuyor. Allah'ım aklıma mukayet ol. Kalbim yerinden fırlayacaktı. Hiç ses yapmamak için nefes bile alamadım. Evde biri olduğunu hissetse, belki kapıyı zorlayacaktı. Öylece dondum kaldım. Boğuk boğuk sesler çıkardı. Tüfeği yanıma aldım. İyi ki Dursun kullanmasını bana öğretmişti zamanında. Ne olur olmaz bil, ben olmadığım zaman kullanman gerekebilir diye.
Aklımdaki şuydu. Hiç ses yapmadan beklemek, kapıyı zorlayıp açarsa vuracaktım. Garibim iki hayvanımda sanki her şeyi hissetti onlarda da çıt yok. Asla ses gelmiyor ahırdan. İnanmayacaksınız ama Ayı orda on dakika kadar oturdu sonra koşarak uzaklaştı gitti. Üzerimden bir tır yük kalktı. O gece Dursun gelemedi. Abimlere kadar sırılsıklam gelmiş orada abimden giyinmiş. Eşyalarınıda yengem soba kenarında kurutmuş. O da bu gece Fidan'ın aklı çıkmıştır abi diye çok üzülmüş ama elden gelir hiç bir şey yoktu. Göz gözü görmeyecek bir yağmurdu. Beynim ve bedenim iyice yorulunca ocağın kenarında uyumuşum. Dursun hava aydınlanmaya başlarken yengemlerden çıkmış, geldi. Beni de çok merak ettiği için erkenden yola koyulmuş. Sesine uyandım. Merdivenleri Fidan diye seslenerek çıkıyordu. Hemen kapıyı açıp ağlayarak sarıldım. Çok korktum diye olan biteni anlatmıştım. Bir daha öyle bir gece yaşamak istemiyordum. Daha sonra Dursun her uzak köye gidişinde ya Dursun'un abisinde ya da annemlerde kaldım. Bu da böyle ürkütücü bir anımdı, şuan bile kalbim hızlandı.
Sakin ol Fidan artık tansiyon hastalığın var diyerek gülümsüyorum.Bunlar geride kaldı ve kalmaya devam edecekti. Bu ahşap evimizi artık yazdan yaza fındık zamanlarında görecektik. Özleyecek miydim? Kesinlikle özleyeceğim. Her miliminde anılarımız var, yaşanmışlık var, emeğimiz var. Ne günler yaşayarak yaptık şu küçücük evimizi. Gündüzün kuş sesini, hayvanlarımı, onlarla sohbetimi özleyeceğim. İnanır mısınız halen çok özlüyorum. Çok zor günler bile olsa çok özlüyorum.
O gece eve gelince hemen yattık, sabah erken kalkalım diye uyuduk. Hava aydınlanırken kahvaltımızı yapıyorduk. Her şey hazırdı. Şaşırmayın zaten üç beş eşyamız olduğu için iki saatte toplanmıştım. Bulaşığı yıkadım. Her yeri kapattık, sobayı söndürdüm. Dursun atı yükledi, hayvanların ipini de ben elime aldım.
Artık veda vakti. Nasıl ağlıyorum nasıl, ilk defa benim, bizim dediğimiz, ait olduğumuz parçamızı geride bırakmak hiç kolay olmadı. Sanki evimiz öksüz yetim kalmış gibi duruyordu. Sanki birden çatısı çöktü, pencereler ağlıyor gibiydi. Acaba ağlıyor muydu? Dursun burnunu çekip gözlerini sildi hadi Fidan dedi. Dursun'un ağladığını görünce ben hepten hıçkırmaya başladım. Ben ağlıyorum ama eminim evim de ağlıyor. Hatta dile gelip gitmeyin diyecek gibi bakıyordu.
Allah'ım sana emanet dedim. Arkama baka baka geleceğim üzülme diye seslendim. Boğazıma koca bir yumru oturdu. Yutsam gitmiyor, yutamadığım için nefes aldırmıyor. Şimdi şuan vazgeçsek nasıl mutlu olur koşardım evime. Bu hayalimi Dursun'un ata deh demeleri bozuyordu.
Güzel evim, benim evim, sen benim bir parçamsın. Seni çok özleyeceğim ama bekle beni geleceğim, geleceğim mutlaka...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül Fidan
Non-Fiction"Hayat, sen plan yaparken yaşadıklarındır." İnsta: @elifacar.official