Düşünceler ve yansımalar...
Birinin düşüncesi olmak nasıl bir duyguydu?
Uzun, köklü bir ağacın bedenini tek tek terk eden o yapraklarını seyretmek ama dokunamamak gibi. Kayaların şiddetle çarpan seslerini dinlemek ama suya girmeye cesaret edememek gibi. Sanki yapraklara dokunmaya çalışsam elim içinden geçip gidecek, su bedenimi ıslatmayacak. Gibi.
Öyleydi.
Bir düşünce olmak acıyı hissetmek ama mutluluğu paylaşamamaktı. Öteki olmaktı. Bilinmeyen taraf. Hatta bazıları için karanlık taraftı. Bir hikayen yoktu. Bir hikayeyi sen yazar hatta bazen sen yönetirdin ama bunun bir parçası olmazdın. Sen yazardın, başkaları oynardı. Adın bile senin kaleminin mürekkebiyle yazılmış karakterinin adıyla anılırdı. Öteki gibi. Diğeri gibi.
Diğer Mehir gibi.
Kaç yaşında olduğumu bilmiyorum. Mehir kaç yaşındaysa ben de o yaştaydım. Bir annem babam var mıydı, olmalı mıydı? Bu durum beni güldürecek raddeye bile getiriyordu. Bir aileye sahip olmayı bırak, benim tüm dünyam bir insanın bedeninin içine sıkıştırılmıştı. O insan içinde bir de hiç yaşatamadığı küçük kız çocuğunu büyütüyordu. Onun bundan haberi olmasa da, ben bazen sessiz hıçkırıklarını dinliyordum. Bazen ona sarılıyordum ama orası o küçük kıza ve bana dar geliyordu.
Mehir'i çok seviyordum. Ondan başka kimsem yoktu. Önceden onunda benden başka kimsesi olmaz sanıyordum. Sonra benim gerçekliğime geldiğinde, o trene bindiğinde...
Bazen içerideki o, dışarıdaki ben olmak istiyorum.
"Güzel, uyanıyor."
Daha öncesinde hissedemediğim derecede büyük bir karanlık sarmıştı gökyüzümü. Karanlıkla büyümeme rağmen ilk defa, bu beni korkutmuştu. Ve kendim için endişelenip bilmediğim ama alışık olduğum o duyguları hissettirmek vücudumun etlerini çekiyormuş gibi hissettiriyordu.
Vücudum...
İlk defa soğuğu hissetmiyordu. Etraf soğuktu fakat benim alışık olduğum soğuk bu değildi. Soğuk beni ilk defa üşütüyordu. Yavaş yavaş gözlerimi araladığımda kirpik uçlarım tenimi kamçılamıştı. Ben bu hissin yabancılığını çekerken gözüme vuran beyaz ışık gözlerimi ağrıttı.
Yeni doğan bir bebek gibi hissediyordum. Dünyayı ilk kez çıplak gözle görüyormuş gibi hissediyordum. Beni Mehir'den ayıran tek özelliğin, soluk cildimin kanla kaplanmış halde olduğunu hissediyordum. Bu kan annemin temiz rahminin kanı değildi. Benim annem yoktu. Ben dünyayı hiç görmemiştim.
"Aç gözlerini güzel kız çocuğu, hadi."
Kız çocuğu...
Bu yabancının sesi bir rüzgar gibi kulaklarımı hafif hafif okşadı. Gözlerim bir aralandı, bir kapandı. Yeniden aralandı ve yeniden kapandı. Tıpkı ruhum gibi, kendisiyle bir savaş içerisindeydi.
Beyaz ışık bir sis bulutu olup yavaş yavaş dağılmaya başladığında kalbimi titreten gölgeler görmeye başladı gözüm. Koca ormanın derinliklerine saklanmışlardı ve onları ayıklamaya çalışıyordum. Dikkatimi ilk çeken bileklerimden başlayıp tüm vücuduma baskı uygulayan ağrıydı. Ağrı benim için ilk defa bu kadar baskındı. Güçlükle ağzımı araladım ve düşüncesizce ihtiyacım olanı savurdum dudaklarımdan.
"Mehir..."
Artık gözlerim tamamen aralanmış ve görüşüm netlik kazanmıştı. Daha önce hiç görmediğim yüzler bana doğru eğilmiş, yabancısı olduğum gözlerle meraklarını irislerinden üzerime akıtarak beni seyrediyorlardı. Aniden çırpındığım da irkilerek benden uzaklaştılar fakat bu kısa sürdü. Ben ise amacıma ulaşamamış ve hareket edememiştim. Korkudan irileşmiş gözlerimi bedenime indirdiğimde her bir noktadan bağlı olduğumu görmek bana hiç iyi hissettirmemişti. Çığlıklarım kulağıma bir yabancının çığlıkları gibi geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AGMEN
Science FictionYutkunuşum boğazımda kaldı ve ben sanki bir okyanusun içinde boğuluyormuş gibi sessizliği hissettim. Sessizdi. Şu an bir kalp suskun, bir ruh sessizdi. Sessizlik okyanusun dibine yaklaştıkça çığlık atıyor, ama onu duyan insanlar onu göremiyordu. Onu...