Kumların içine yapılmış bir park. Küçüklüğüm o parkın başında duruyor, öylece onun için o parktan ibaret olan dünyayı seyrediyor, ben de onu seyrediyorum. Ne hissettiğini merak ediyorum, artık hatırlamıyorum. Belki de yalan söylüyorum. Önünden bir baba ve bir kız geçiyor, o kız babasının serçe parmağını tutuyor. O an bunu neden sevdiğimi bilmiyorum. Büyüdüğümde de anlamıyorum gerçi. Bir kız için babasının en küçük parmağını tutmak neden bu kadar önemli?
Babası kızın saçlarını seviyor, parmağını tutmasına izin veriyor, kızın gözleri babasından farklı renkte ama babası gibi bakıyor. Elimde tuttuğum tek top dondurma onları izlerken küçük parmaklarıma damlıyor. Birkaç saniye sonra, onların geldiği yönden başka baba ve kız geliyor. Baba birkaç adım önden giderken küçük akranım adımlarını onunkine uydurmaya çalışıyor. Bunu yaparken zorlandığını fark ediyorum. Adımları sürekli tökezliyor ve düşmekten her seferinde kendi başına kurtuluyor. Kızın gözleri babasıyla aynı renk, ama farklı bakıyor.
Babasının dudakları oynuyor. Git dediğini görüyorum ama duyamıyorum. O iki çocuk da aynı an da kumun içindeki parka doğru koşuyor. İkisi de aynı anda düşüyor. Birisinin yanına babası koşarken diğeri tek başına kuma gömülmüş dizlerine bakıyor. Biri canı yandığı için ağlarken diğeri canı yandığı için susuyor. Birinin dizlerine bulaşmış kumu babası temizlerken diğeri kendi küçük elleriyle bunu yapmaya çalışıyor.
Biri kendi düştüğünde nasıl ayağa kalkacağını öğrenemiyor, diğeri düşmeden nasıl yürünür hiçbir zaman bilmiyor.
Sonra benim babam geliyor.
Parmaklarıma yapışmış, kurumuş dondurmayı temizliyor. Bunu yaparken küçük bana kızdığını görüyorum. Onu ayağa kaldırdığında elini tutmasına izin veriyor. Neden serçe parmağı değil?
Birkaç adım önden giderken adımlarımı ona uydurmak mecburiyetinde hissediyorum kendimi. Kumların içine düşüyorum. Düştüğüm için değil, gözlerinden korktuğum için ağlıyorum. Babamla gözlerimizin farklı renklerde olduğunu görüyorum, tıpkı bakışlarımız gibi.
Üzerimdeki kumları temizlemeye çalışırken parktaki diğer çocuklara bakıyorum. Birçoğu kendini kanıtlayabilmek için en yüksek kaydıraktan kayıyor, kimisi bilerek yere düşüyor. Kimisinin merdivenlerden tırmanırken ellerini annesi tutuyor. O parka ait olmadığımı görüyordum.
O parka ait değildim çünkü bu bana hiç eğlenceli gelmiyor.
"Bunu yapmak zorunda değilsin, zaten anahtarı aldık." Birkaç dakika önce ben hazırlanmış bir şekilde sedyenin üzerine oturmuşken Çağman ve Gazel küçük bir pürüze rağmen her şeyi hallettiklerini artık burada kalmak için hiçbir sebep olmadığını söylemişlerdi. Onların iyi olduğunu bildiğim için daha iyi hissediyordum ama sadece bu kadardı. "Siz gidebilirsiniz." Dediğimde Araf güldü. "Sen delirdin herhalde? Bırakır mıyım seni burada."
Elleriyle yüzünü ovuştururken ilk andan beri yaptığı şeyi yapıp söylenmeye devam etti. "Zaten neden böyle bir teklifte bulunduğunu anlamıyorum." Parmaklarıma bulaşmış dondurmayı kendim temizleyebileceğimi, kumlardan kendim kalkabileceğimi, en yüksek kaydıraktan da kayabileceğimi göstermek istiyordum. "O adam Asel hakkında ileri geri konuştu."
"Sen de ona böyle mi ders vereceksin? Dayak yiyerek?" Gerginliğimi fark etsin istemediğimden sessizliğimi korumaya çalıştım. Belki de ihtiyacımın olduğu şeyin bu olduğunu düşünüyordum. Belki güzel bir dayak yer, sonra ağlayabilirdim. "Olan oldu Araf, dayak yerim ve sonra gideriz biz de."
Aniden nasıl tepki verdiğini anlayarak duraksadı. Birkaç adımda yanıma gelip sedyeye oturdu ve ben de sadece onu izledim. Ellerimi tuttuğunda bedenim ona doğru dönmüştü. "Bakma şöyle..." Nasıl baktığımı bilmiyordum. "Nasıl baktığımı bilmiyorum." Diyerek dürüst davrandım. "Bunu hak etmiyorsun." Sanki bunu sadece şu an için söylememişti. Sanki ben bilmeden bakışlarımı ona açmıştım. Belki de gözlerimizin farklı olmasına rağmen biz aynı bakıyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AGMEN
Bilim KurguYutkunuşum boğazımda kaldı ve ben sanki bir okyanusun içinde boğuluyormuş gibi sessizliği hissettim. Sessizdi. Şu an bir kalp suskun, bir ruh sessizdi. Sessizlik okyanusun dibine yaklaştıkça çığlık atıyor, ama onu duyan insanlar onu göremiyordu. Onu...