Ölüm korkusu (28.Bölüm)

59 4 109
                                    

Üzerinde ki simsiyah geceliği çıkardım, kendim giydim. Üzerimde ki bembeyaz kefeni çıkardım, ona giydirdim. Elinden tuttum, yatağına yürüttüm. Yumuşak tarağımla saçlarını sevdim. Biraz taşıdığı yükten kamburlaşmış omuzlarını ovaladım. Geri dönmek istediğini söyledi, kabul etmedim. Sarsılarak ağlamaya başladı. Gözyaşları odamın penceresine çarpıp süzülmeye başladı.

O Mehir kirlensin istemedim.

Ensesine bir öpücük kondurdum, pencereyi tırmalayan sesler arttı. Onu yatağına uzandırdım. Gözlerimin içine onun katiliymişim gibi baktı. Oysa ben sadece o ölmesin, uyusun istedim.

Gidecektim, elimden tuttu. Bari ışıkları söndürme diye yalvardı. Işıkları söndürdüm, söndürmesem bir gün dönerim diye hiç uyumazdı.

Işıkları söndürdüm ama kapıyı kapatmadım.

Elime aldığım kâğıtları bomboş seyrettim. Kalemim mürekkep doluydu, yüreğimde o mürekkebi bitirmeye yetecek kadar acı vardı. Ancak dilim de acımı aktaracak söz yoktu. Keşke gözlerimi çıkartsam, sayfaların üzerini onun kanıyla boyasam belki bu beni anlatmaya yeterdi.

Ben bu gece birine veda ettim.

Onu yatağına yatırdım, bir daha gelmemek üzere o evden ayrıldım.

Biri bana bu gece veda etti. Onu öldürdüğümü söyledi ama ben sadece onu uyutmaya çalışmıştım.

"Çağman ne yapıyorsun?"

Sanki o ana kadar kafam su dolu bir kovanın içerisine daldırılmış gibi dalmıştım. Asel'in duraksayan adımları yüzünden benim de adımlarım kesilirken kafamı çevirip kapının eşiğinde duran Çağman ve Araf'a baktım. "Açma şu kapıyı!" Çağman, Araf'ı tutup çekiştirmeye çalıştı ancak bu Araf'a pek işlemiyor gibi görünüyordu. "Bir dur, ne yapıyorsun?"

"Gözünü seveyim çekil şu kapının önünden!" Sonra kafasını çevirip dükkanın önünde dizili duran bize baktı. "Hepiniz çekilin, uzaklaşın şu dükkandan!"

"Çağman iyi misin?" Çağman bıkkınca bir nefes verirken saç diplerinin terlemeye başladığını fark ettim. Onu bu gece bile bu kadar endişeli görmemiştim bu yüzden bu tavrı sağlıklı gelmiyordu. Ama endişelenemiyordum. Ruhsuz bir oyuncak gibi, öylece onun uzaktan çırpınışlarını seyrediyordum. "Neden her şeyi sorguluyorsunuz, çekilin işte!"

Biz yavaşça dükkanın önünden geri çekilirken Araf olduğu yerde kıpırdamadan bekledi. Onun hareket ettiğini görmeyen Çağman da bir santim bile hareket etmedi. "Bunun için zamanımız yok Çağman, Şu mektubu alıp siktirip gidelim şuradan." Çağman'ın sözlerini umursamamış görünüyordu. Elini kapıya doğru dönmeden kulpun üzerine atıp çektiğinde Çağman aniden Araf'ın üzerine atlayarak ikisinin de yerde yuvarlanmasını sağladı. Sadece kaşlarımı kaldırarak baktım.

Tozlu toprak yüzünden etraflarında bir bulutsu oluştu. "Ne yapıyorsun lan?" Araf'ın bağırmasıyla eş zamanlı aralanmış kapıdan bir patlama sesi duyuldu, olduğumuz yere sinmek zorunda kaldık. "Sanrı gördüm Araf..." derken hala onun üzerindeydi. Tıpkı herkes gibi kurşunun çıktığı kapıya bakıyor, gördüğü sanrıyı yeniden yaşıyormuş gibi hissediyordu. Bir tek Araf'ın gözleri Çağman'dan ayrılmadı. Her ne gördüyse onunla ilgili olduğunu biliyordu.

"Ölüyordun."

Sadece o an, göğsüme giren ağrı yüzünden ben Asel'e muhtaç kaldım. Tüm hislerimi, elimi, kolumu o yangının içine gömdüğümü zannederken ben delice hissettiğim bu duygu yüzünden bacaklarımı da kaybedecektim. Çağman bir hayal görmemişti, geleceği görmüştü. O kurşun onun kalbini delip geçecekti, bunu düşündükçe titreyen dudaklarıma engel olamadım.

AGMENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin