-Bölüm 3-

942 55 107
                                    

Zamanla büyür insan. Zamanla büyür acıları. Zamanla kırılır umutları, hayalleri. Zamanla tükenir gözyaşları. Ve zamanla kaybeder benliğini...

Ve zamanla kaybediyordum ben kendimi...

Bir yıl önce öğrendiğim hastalığımdı kendimi kaybetmeme sebep olan. Kalp yetmezliği...

Öğrendiğimiz zamandan beri hassasiyetle dikkat ettiğimiz o hastalığım, annemin ölümünden sonra benim için önemini kaybetmiş gibiydi. Eskisi gibi ilaçlarımı kullanıyor, kiloma, hareketlerime dikkat etsem de bazı şeyler değişmişti. Mesela artık, bu hayatta mutlu olacağıma dair umudum yoktu.

İnsanın kalbindeki biri gidince kalbinin de önemi kalmıyormuş onu anladım ben.

Soğukta tir tir titremesine rağmen sığınacak bir yer bulamayan yavru bir kedi misali kalmıştım öylece ortada. Hayatta kalmaya çalışıyordum ama nereye kadar bilmiyordum. Dayanacak tek dayanağım gitmişti. Kime dayanacaktım bu saatten sonra? Bak o var, onun için hayatta kal Berin diyebileceğim kim vardı ki?

Benim hikayem artık karanlıktaydı. Ne biri görür, ne de biri duyardı artık. Ölsem, beni hatırlayacak biri çıkar mıydı? Sanmam.

Yürüdüğüm bu hastane koridorları belki mezarım olacaktı, belki kurtuluşum. Kim bilir belki biri gelir, değiştirir beni. Tutar elimden, beni hayata bağlar. Ya da ben giderim, bir çiçek bile gelmez mezarıma.

Çalan telefonum düşüncelerimi bölerken beklemeyip aramayı cevapladım. "Efendim Biricik?"

"Attığım konuma gel. Sana iş buldum."

"Tamam, geliyorum."

Telefondan konumu açtıktan sonra hızlı adımlarla hastaneden çıktım. Biricik, iş bulma teklifimi kabul edeli neredeyse bir hafta oluyordu. İşe girmeden önce kontrole gelmek istemiştim. En azından ne halde olduğumu bilmeliydim. Ama maalesef ki doktorun son anda çıkan ameliyatından dolayı randevum iptal olmuştu. O yüzden tekrar randevu alıp gelmeyi aklıma not etmiştim.

Hastane eve yirmi dakika uzaklıktaydı. Biricik'in attığı konum ise on beş dakika. Otobüslerin yerini ve zamanını bilmediğimden yürümeyi tercih ettim.

Sonunda vardığımda durup birkaç saniye mekana baktım. Oldukça şık tasarımlı bir kafeydi. Ama asıl soru, Biricik bu yerlerde takılacak parayı nereden buluyordu?

İçeri girdiğimde kafenin uç masalarından birinde oturan Biricik' gördüm. Yanında arkası bana dönük bir erkek daha vardı. Yanlarına vardığımda Biricik ayağa kalkıp beni karşısındaki adamla tanıştırdı. Koyu saçları, kahverengi gözleri vardı. Yumuşak hatlı bir suratı vardı. Hatrı sayılır derecede yakışıklıydı.

"Soner bu Berin, Berin bu da Soner. Buranın sahibi olur kendisi. Rica edince kırmadı beni."

Biricik konuşurken Soner ondan bir saniye bile gözlerini ayırmadı. Şimdiden radarıma yakalanmıştı. Bakışlarından bile belli oluyordu Biricik'e bir şeyler hissettiği. Biricik koyu saçlı, yeşil gözlüydü. Birinin ona tutulması bence kolaydı.

"Memnun oldum Soner." dediğimde bakışları bana döndü. Uzattığım eli tutup sıkarken "Ben de memnun oldum." dedi gülümseyerek.

Geri kalan konuşmamız işle alakalıydı. Beklememe gerek olmadığından direkt işe başladım. Genel olarak işlerim; sipariş almak, masaları ve yerleri silmekti. Yani klasik garson işleri.

Akşama doğru kafe iyice kalabalıklaşmaya başlamıştı. Benim mesaim dolmak üzereydi ama diğer garson gelmeden bırakamazdım işi. Oradan oraya koştururken kendimi zorlanıyormuş gibi hissetmeye başlamıştım. Nefes alış verişim güçleşmişti. Ve elim ayağım sanki bütün gücünü yitirmiş gibiydi.

Kirli tabakları mutfağa götürüp birkaç saniye nefes almaya çalıştım. O sıra mutfak kapısı açıldı ve içeri uzun boylu, zayıf, esmer genç bir erkek girdi. Elindeki önlüğü giyerken yanıma yaklaştı ve elimdeki defteri aldı. "Selam. Sen yeni elemansın galiba. Şu an işler çok yoğun olduğundan sabah tanışırız. Sen çıkabilirsin."

Hızlıca konuştuktan sonra hazırlanan siparişleri alıp mutfaktan çıktı. Onun bu tavrına gülerken soyunma odasına gidip üzerimi değiştirdim ve eşyalarımı alıp kafeden çıktım. Hastanenin oraya yürüyüp oradan otobüse bindim.

Kafamı cama yaslarken elim belli belirsiz kalbimin üzerindeydi. Sanki elim orada durursa acı azalacakmış gibi. Ama işte, geçmiyordu. İlk günün etkisiyle kendimi fazla zorlamıştım. Eve gider gitmez ilaçlarımı içip dinlenmem gerekti.

Binaya geldiğimde yüksek sesli müzik sesini duydum. Öyle ki ta ilk kattan bile duyuluyordu. Yavaş adımlarla katları çıkarken bu sesin bizden gelmemesini diledim. Ama çok geçti. Kapının önündeydim ve bu ses gerçekten bizim evden geliyordu.

Galiba benim imtihanım hiç bitmeyecekti.

~~~

Bitti Sandığın AnHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin