-Bölüm 32-

459 41 109
                                    

Gözlerim bir kez daha yanma hissiyle tutuşurken kirpiklerimi kırpıştırdım. Son filmden de çıkmış, yürüyen merdivenlere ilerliyorduk.

Aksiyon-korku filmi izlerken ürkütücü olsa da şu an baktığımda oldukça komikti. Filmi izlerken korkan tarafın sadece ben olacağını düşünüyordum ama Kağan'ın da benden geride kalır yanı yoktu. Hele bir de korktuğunu belli etmemeye çalışırken elimi sıkı sıkıya tutması yok mu? Beni oldukça güldürmüştü.

Dram türü ise adına layıktı. Ağlamaktan pert olmuştum. Aynı şekilde Kağan da çok ağlamıştı. Bu garip bir şekilde hoşuma gitmişti. Erkek ağlamaz algısıyla kendini kasıp yapmacık davranmamıştı. Ağlarken birbirimizin gözyaşlarını silmiş, utanmadan birbirimizin yanında burnumuzu temizlemiştik.

Yürüyen merdivenlere bindiğinizde Kağan'dan bir merdiven yukarıda durdum. Boylarımız hemen hemen eşitlendiğinde kızaran gözlerine baktım. Benden daha açık tenli olduğundan ağladığı daha belliydi.

"Gözlerin kıpkırmızı olmuş."

"Olsun. Bu mükemmel bir gün geçirdiğim gerçeğini değiştirmiyor." Gülümseyerek söylediklerine karşı ben de gülümsedim.

"Bugünü tekrarlayalım mı?" Sorduğu soruyla kaşlarım çatılırken "Nasıl yani?" diye sordum. "Her ay bugün bunu tekrarlayalım. Gelelim ve üç film izleyelim. Söz mü?"

Gülümsemek istedim ama yapamadım. O kadar dokundu ki kalbime. Sanki donakaldım. Ne kadar zamanı kaldığını bilmeyen birinden gelecek için söz istiyordu. Elimde olsa tüm geleceğimi vereceğim adam, benden her ay sadece bir günümü istiyordu ama ben veremiyordum.

"Söz." Sesimin titrememesi için o kadar uğraşmıştım ki. Elimde olsa oturur çocuk gibi ağlardım. Ama yapamazdım. Ona şu an söyleyemezdim.

Her şeyin bir zamanı vardı. Ve sadece o zamanın geleceği kadar çok vaktimin olmasını umuyordum. Aksi halde biliyorum ki benim bedenim ölüp kalbim Kağan'la kalacaktı. Ama Kağan'ın ise bedeni kalıp kalbi benimle ölecekti.
___

Elimde tuttuğum telefonun ekranına basıp videoyu başlattım. Sırtım Kağan'ın uyuduğu yatağa yaslı, yerde otururken odayı gece lambası aydınlatıyordu.

Telefonun ekranındaki kendi yansımama burukça gülümserken "Selam Kağan." dedim içime kaçmış sesimle. "Gecenin kaçı bilmiyorum. Neden bir anda telefonu elime alıp videomu çekmeye başladım onu da bilmiyorum. Ama galiba biraz içimi dökmek istedim."

Gözlerim dolmasın diye derin bir nefes aldım.

"Bugün 5 Nisan. Yani doğum günümden bir gün sonra. Bu sene en güzel doğum günlerimden birini geçirdim ve hepsi senin sayende. Sadece doğum günümü değil, bugünü de çok güzel geçirdim. Önce Gül ve Gökhan ile kahvaltı ayarlayarak sürpriz yaptın. Sonra sinemaya gidip ardı ardına üç film izledik. Senin evine geldik, bana çok güzel yemekler hazırladın. Beraber mutfağı topladık. En sonunda ise kitap okurken uyuyakaldın."

Tüm günü aklımdan geçirmek samimi bir gülümseyişi taşıdı dudaklarıma.

"Ben bugün sana bir söz verdim. Ama belki de, asla vermemem gereken bir sözdü bu..."

Dayanabildiğim nokta burasıydı işte. Gözlerim doldu. Boğazımda bir düğüm oluştu. Gerçekler dudaklarıma ulaşana kadar yırttı boğazımı. Kelimeler cam parçacıkları misali kanattı dudaklarımı.

"Benden her ay bugünü tekrarlama sözü istedin ama ben yapamam. Çünkü... Ben ölüyorum Kağan..."

Bakışlarımı tavana dikip dinmek bilmeyen gözyaşlarımın sakinlemesini bekledim birkaç saniye.

"Ben hastayım Kağan... Bu yaşıma kadar gelmemi sağlayan kalbim, artık daha fazla dayanmıyor. İlk başta iyileşeceğimi umuyordum ama sonra dayanamadım, yıkıldım. Ölmeyi göze aldım. Bunu kabullenişimle başladı her şey. O 9 maddelik listeyi ölmeden önce yapmam gerekti. O gün inat edip hastaneye benimle geldiğinde sana evlenme teklifi ettim çünkü zaten ölecektim. Kimle evlendiğimi umursamadım, sen en güzel seçenektin."

Ağzımdan kaçan hıçkırığı elimle engellerken derin bir nefes aldım. En az yaşamak kadar anlatmak da zordu.

"Sana söyleyemedim çünkü hayatından çıkıp gidecek biri için üzülmeni istemedim. Ben gitsem bile umursamayacağını düşündüm. Ama düşündüğüm gibi olmadı. Günler geçti, bizim birlikte geçirdiğimiz vakitler arttı. Sonra bir gün geldi ve ben anladım. Eğer ben gidersem sen iyi olmayacaktın. Kendimle beraber senden de bir şeyler gidecekti. Bunu göze alamadım. İlk seferinde annem için hayata tutunmaya çalışan ben, bu sefer senin için hayata tutunmaya karar verdim."

Kolumu karnıma doğru çektiğim dizlerimin üstüne koyarken boşta kalan elimle gözyaşlarımı silmeye çalıştım. Her bir yaş tanesinin ardından gelen yeni yaş tanesinin bana fırsat vermeyeceğini bile bile.

"İyileşmeye karar verdikten sonra doktora gittim. Nakil listesine adımı yazdırdım. Bu sefer umudumu geri kazanmıştım. Senden daha fazla saklamak istemiyordum ama nasıl yapacağımı bilmiyordum. Ta ki doğum günümde bana anlattıklarına kadar. Kağan sen hastalıktan nefret ediyordun. Ve ben de hastaydım. Hem de geri dönülemez bir şekilde... Eğer ki-"

Bir kez daha öleceğimi söylemek zor gelse de konuşmaya devam ettim.

"Eğer ki bana bir şey olursa seni kendimle beraber bir girdaba sürüklemiş olacaktım. Bu yüzden düşündüm ve karar verdim. Ya iyileşip sana söyleyecektim ya da öldüğümde öğrenecektin. Bu videoyu da bu yüzden çekiyorum galiba. Eğer sessiz sedasız bir gün hayatından çıkıp gidersem gerçekleri er ya da geç öğren diye."

Az sonra söyleyeceklerim tüm acıma, tüm gözyaşlarıma rağmen içimi heyecanla titretirken minik bir buse kondurdum dudaklarıma.

"Çünkü bil ki, bu gidişlerim hep kendimden. Senden değil. Sana hissettiklerimden hiç değil. Evet, Kağan Acarsoy... Beni kendinize sırılsıklam aşık ettiniz. Gecenin ay ışığında parlayan bir çift mavi göze inat güneşin sıcaklığını taşıyan o kalbe aşık oldum. Yaz bugünü de tarihe. İlk kez itiraf ediyorum bunu sana."

Gözyaşlarımla dudaklarımdaki tebessümün tezatlığına baktım telefonun ekranından. Kaç duyguyu barındırıyordum ben şimdi bu gözyaşlarında? Kaç acı saklıydı şu tebessümümde? Hangi baharları solduruyordu hıçkırışlarım?

"Bir ay sonra söz verdiğimiz gün gelip çatacak ya? O gün yanında olmasam da o yollardan geç, o sinemaya git Kağan. Yapamadığımız, geç kaldığımız her şeyi yap. Ama sakın üzülme. Yanındaymışım gibi gülsün o dudakların. Gözlerin parlasın her bana baktığındaki gibi. Çünkü ben o gözlerdeki parıltıya aşık oldum. Gez, dolaş. Evindeki bitkileri sula. Berin de bu yeşil, doğal evi çok beğenmişti de. Benimle beraber onların da solmasına izin verme. Yapmazsın biliyorum ama yine de söyleyeceğim. Beni unutma Kağan. Bir papatya demetiyle gel ara sıra yanıma. Özlerim seni biliyorsun.

Bana bir şey olursa yaşamına devam et. Eğer olmazsa ben senin yaşamın olacağım zaten. O papatyaları mezarıma bırakmaz saçlarıma takarsın belki. Sana daha önce söyleyemediğim için özür-"

"Berin? Ne yapıyorsun?" Kağan'ın uykulu sesini duyduğumda yutkundum. Yerden kalkıp yatağın kenarına oturduktan sonra zorlukla "Su içtim. Hadi uyu sen." dediğimde Kağan başını sallayıp uyumaya devam etti.

Sırtımı yatak başlığına dayarken durmak bilmeyen gözyaşlarımla beraber baktım kameraya. İkimizi kadraja alacak şekilde kolumu kaldırıp Kağan'ın saçlarına minik bir öpücük bıraktım. Bakışlarım tekrar kamerayı bulduğunda dudaklarımın arasından usulca fısıldadım.

"Özür dilerim. Çok özür dilerim Kağan. Beni affet olur mu? Seni çok seviyorum. Bücürün, seni çok seviyor dev adam..."

●●●

♤Galiba darmaduman oldum... Günlerdir yazıp bitiremediğim bölümü sonunda bitirdim ama ben de bittim... Hele ki son paragraf :")

Siz nasıl buldunuz bölümü?

Bitti Sandığın AnHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin