-Bölüm 28-

486 37 111
                                    

Gösterişli, büyük kapıdan içeri girdiğimizde bizi kalabalık bir ortam karşıladı. Etrafta gezinen garsonlar, sohbet edenler, atıştırmalık yiyenler, bir şeyler içenler... Hepsinin tek ortak noktası, şık olmaktı. Bu yüzden üzerimdeki elbise ilk başta buraya ait değilmişim gibi hissettirse de sonradan bu hissi sevdim. Çünkü Kağan ve ben zaten buraya ait değildik. Biz çok başka bir boyuttan geliyorduk. İkimize ait bir boyuttan.

Kağan'ın yönlendirmesiyle uzun bacaklı bir masanın çevresinde sohbet eden bir gruba yanaştık. Oraya doğru ilerlerken bile onların Kağan'ın ailesi olduğunu anlamıştım. Çünkü Kağan tıpkı annesi gibiydi. İkisinin de sapsarı saçları, mavi gözleri vardı.

Biz yanlarına vardığımızda orada ailesiyle sohbet eden kişiler başka bir masaya doğru yol aldı. Ben gizliden gizliye derin bir nefes alırken Kağan, anne ve babasına bakarak "İyi akşamlar Bay ve Bayan Acarsoy." dedi.

Annesi bir şey demeden bakışlarını bana ve Kağan'ın tuttuğum eline odaklarken "Sana da iyi akşamlar da bu kim?" diye sordu. Babası, annesinin kolunu dürterken "Amine, biraz kibar mı olsan?" dedikten sonra bize döndü. "Hoş geldiniz çocuklar."

Selahattin Bey'i başımla onaylarken Kağan, annesine yönelik "Her şeyi açıklayacağım. Ama sakin olun." diye açıklama yaptı. "O-o Kağan Bey. Sizi buralarda görmek ne büyük şeref." diyerek yanımıza gelen kişiye baktım. Uzun boylu, esmer biriydi. Kağan'a veya Amine Hanım'a bakarak bunu anlamasam da Selahattin Bey'e baktığımda o kişinin Kağan'ın abisi olduğunu anlayabiliyordum. Görüşüne göre Kağan annesine, Korhan ise babasına çekmişti.

"Sana da selam Korhan." Kağan'ın bezgince konuşmasına karşılık Korhan göz devirirken sonunda beni fark etmiş olacak ki kaşlarını çattı. "Hanımefendiyi tanıyor muyuz?" Eh, en azından kibar bir soruydu.

Kağan'ın bakışları bana döndüğünde gözlerine baktım. Beni rahatlatmak istercesine hafifçe gülümsediğinde ben de gülümsemeye çalıştım. Şu anda benim ona güç vermem gerekiyordu.

"Tanımıyorsunuz ama tanıyacaksınız. Acele etmeyin."

Kağan'ın sözlerine Amine Hanım cevap verecekti ki yanına gelen görevliyle sustu. Görevli kısık sesle konuştuktan sonra uzaklaşırken Amine Hanım "Şu bağış konuşmasını hallettikten sonra sizinle de konuşacağız." diyerek salondaki büyük sahneye yöneldi.

Onun gitmesiyle Kağan, babasına ve abisine baş selamı vererek beni arkalara doğru çekiştirdi. İnsanların daha seyrek olduğu bir yerde durup karşıma geçtiğinde "Birazdan asıl zor olan kısım başlayacak. İyisin değil mi?" diye sordu. Başımla onu onayladım. "Ben iyiyim. Merak etme, üstesinden gelebilirim. Tanımadığım insanların lafları daha az koyuyor."

Ortamı yumuşatmak için gülerek konuştuğumda Kağan bana tedirgince baktı. Tuttuğum elini sıkarken "Bu sefer sen bana güven." dedim. "İlk başta kızsalar da zamanla alışacaklarına eminim. Ayrıca hiçbirinin kötü insanlar olduğunu düşünmüyorum. Kızacaklar ama sonra affedecekler. Ailenle aranın bozulmasına izin vermeyeceğim Kağan."

Kağan bir anda gülmeye başlarken "Sen var ya..." dedi ve devam etti. "Nasıl bu kadar tatlı olabilirsin?"

Sözleri beni de güldürürken "İki dakika ciddi olacaktım, ne diye güldürüyorsun?" dedim yakınırcasına. "Belki gülüşünü görünce güçleniyorumdur?"

Gülümsemem yüzümde donakalırken bakışlarımı kaçırdım. Ansızın böyle şeyler söylemesi yüzünden kalpten gidecektim bir gün.

Duyduğum alkış sesleriyle konuşmanın bittiğini anladım. Biz birbirimize odaklanmışken konuşmayı duymamıştık bile. Derin bir nefes aldım ve Kağan'la beraber tekrar masaya ilerledik.

Bitti Sandığın AnHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin