-Bölüm 21-

480 47 104
                                    

Hayat...

Beş harf, iki hece...

Ve milyonlarca his...

Neden böyleydi bilmiyorum ama hep ummadığım yerlerden yakalamıştı hayat beni. Doğdum, doğuşum yüzünden başladı annemin acıları. Annemin aşık olduğu adam yani babam, annemle isteyerek bile evlenmemişti. Ama yine de ben doğana kadar idare etmişlerdi. Ben doğunca ise işin rengi değişmişti.

Sonra büyümeye başladım. Baba sevgisi hep eksik kaldı sol yanımda. Annem sarmaladı tüm yaralarımı. Sıcacık gülümsemesiyle ısıttı beni. Onun varlığı unutturdu babamın eksikliğini.

Zaman geçti daha da büyüdüm. Sonra bir gün onu kaybettim. Kaybetmek fiiline kaç hayat sığardı, kaç acı telafi ederdi bu hissi?

O gitti, ben onun kokusuyla hayatta kalmaya çalıştım. Zaten hasta olan kalbim, onun gidişiyle yasa büründü. Tamam dedim, annem için dayanabilirim. Hayatta kalabilirim.

Yapamadım. Yaşamak için terk ettiğim babamın bir sözüyle yıkıldım ben. Direnemedim daha fazla. Bu sefer hazırladım kendimi. Hem de ölmeye. Kaç insan kendini ölüme hazırlar ki? Ben hazırlamıştım.

Ta ki bu akşama kadar.

Kağan ve Nil'in konuştuklarını duyduğumu benden başka kimse bilmiyordu. Belli etmemiştim ama içimde koca bir boşluk oluşmuştu. Ve aklımda da tek bir soru vardı.

Benim yanımda durmak için bu kadar çabalayan Kağan'ı nasıl ardımda bırakıp gidecektim?

Kendimi düşünmüyordum, babamı düşünmüyordum. Hatta Biricik'i bile düşünmüyordum. Çünkü biliyordum, o ayakta kalırdı. Zor olurdu ama yapardı. Kağan için de aynısını düşünüyordum ama yanıldığımı gördüm. Hem de masmavi gözlerinde.

Ben gidersem, o iyi olmayacaktı.

O yüzden kararımı bu kez vermiştim. Gerekiyorsa o nakil listesine ismimi yazdıracaktım. Ama bu ruh, bu bedende kalmak zorundaydı.  Bu sefer sadece annem için değil. Hem de Kağan için bunu yapmak zorundaydım.

___

Günler günleri kovalamış, benim arkadaş olabileceğimi düşünüp sevdiğim Nil'in hakkımda söylediklerini duyduğum ve bu yüzden tüm gece kendimi sorguladığım günün üzerinden bir hafta geçmişti.

Bu bir haftadır o kadar durgundum ki Kağan defalarca ne olduğu sormuştu. Ama cevap verememiştim. Sadece bugün gittiğim doktor kontrolünü beklemekle geçmişti günlerim. Bir yandan işe gidip geliyor ve kendime dikkat ediyordum.

Hastane bahçesinde ağır ağır yürürken karşıdan gelen bir amca ve teyzeyi gördüm. Teyzenin üzerinde hastane kıyafeti vardı. Amca da onun koluna girmiş gülümseyerek ağır ağır yürüyorlardı. O kadar tatlılardı ki onlara bakarken gülümsemiştim.

Belki dedim, belki yaşarsam ben de yaşlanınca böyle tatlı anlarım olur. Birbirimize ne olursa olsun yaslanacağım kişi olur yanımda.

Bugün ilaçlarım değişmişti. Ayrıca nakil listesine adım yazılmıştı. Doktorum sık sık beni yoklayacağını, benim de sık sık uğramam gerektiğini ve kendimi yormamam gerektiğini söylemişti.

Bu sefer umut dolu olmak istiyordum. Ama bu ne kadar mümkündü emin değildim. Türkiye'de benim gibi kaç kişi vardı kalp nakli bekleyen... Herkes bir umuda tutunmuş çaresizce bekliyordu sadece.

Otogara giden otobüse bindiğimde boş bir yere oturdum. Madem hayatta kalmaya karar vermiştim, buna onunla yüzleşerek başlamalıydım. Yani babam ile.

Otobüs otogarda durduğunda indim ve otobüslerin olduğu yere doğru ilerlemeye başladım. Dalgın bakışlarla yürürken telefonumun çalmasıyla irkildim.

Kağan arıyor...

Derin bir nefes aldım. Ona eve gideceğimi söylememiştim. Birkaç gündür çok yoğundu ve sadece telefonla konuşuyorduk. Her seferinde bıkmadan o arıyordu. İçimdeki karmaşa yüzünden kendimde değildim ve bencillik ediyordum.

"Alo?" Karşı taraftan endişeli sesini duydum. "Neden hemen açmadın telefonu? İyi misin?"

Gülümsemek istedim ama gülümseyemedim. Gözlerim dolu dolu olurken "İyiyim. Bir sorun yok." dediğimde nefesini bırakışını duydum. Ağlamamak için dudaklarımı birbirine bastırıyordum. Bir anda duygu patlaması yaşamıştım.

"Neredesin? Arkadan sesler geliyor."

Gözlerim etraftaki bir sürü insan ve otobüste dolaşırken "Otogardayım." dedim sessizce. Birkaç saniye ses gelmedi karşıdan.

"Otogar mı?" Sesi o kadar kısık çıkmıştı ki, zar zor duymuştum. "Otogarda ne işin var bücür?" Alacağı cevaptan korkuyormuşçasına sorduğunda yutkundum. "Düzce'ye gidiyorum. Yani eski evime."

Derin bir nefes alıp devam ettim. "Babamla yüzleşmem gerek. Hem kalan eşyalarımı alacağım."

Sen de gel benimle demek istedim ama dudaklarımdan çıkmadı kelimeler. Bu sıralar büyük bir işle uğraştıkları için çok yoğun çalışıyordu. Bunu göz ardı edip benimle gelmesini isteyemezdim.

"Bekle beni. Geliyorum."

Cevap vermemi beklemeden kapattı telefonu. Elimdeki telefona öylece bakarken bir kez daha derin nefes aldım. Buraya gelmesini ben istememiştim, ima bile etmemiştim ama o geliyordu. Ona ihtiyacım olduğunu hissetmişti. Tıpkı söylediği gibi:

Bizim bedenlerimizin yan yana olmasına ihtiyacımız yoktu. Kalplerimiz yan yanaydı.

●●●

■Selam herkese. Nasılsınız? Hayat nasıl gidiyor?

Bu bölüm biraz Berin'in neler hissettiğini anladık. Ve onun verdiği önemli kararı gördük. Sizce Berin kararında haklı mı? Bundan sonra neler olacak?

Bir sonraki bölüm görüşürüz♡

Bitti Sandığın AnHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin