-Bölüm 36-

431 35 57
                                    

Pistin kenarındaki demirlere tutunurken buz üstünde durmaya alışmaya çalışıyordum. Yavaş yavaş tanıdık bir his beni yönlendirirken Kağan ise hareketsizce durmaya devam ediyordu.

Sıkı sıkıya demirlere tutunmuş, düşmekten korktuğu için nefes alışverişlerine bile dikkat eden Kağan'a bakarken ufak bir kahkaha attım. Kağan bozulmuş bir ifadeyle bana bakarken gülmeye devam ediyordum.

"Kendini kasarsan düşersin. Önce rahatla biraz. Demirlerden destek alıp ileri geri gitmeye çalış ki alışasın. Sonra tek elini bırakır öyle yaparsın."

Son cümlemi göstermek için ben de tek elimi bıraktım ve tek elimle tutunarak hareket etmeye başladım. Her hareketim, zihnimde dolaşan tanıdık hisle beraber yüzümde bir gülümsemeye sebep oluyordu.

Kağan bana tereddütle bakarken başını olumsuzca salladı. Beti benzi atmış gibiydi. Bu kadar endişelenmesi çok komikti.

"Tamam, ben biraz alışayım buza. Sonra sana yardım edeceğim. Lütfen biraz sakin."

Kağan beni başıyla onayladığında kalan elimi de bırakıp yavaş hareketlerle buz üzerinde kaymaya başladım. Her geçen saniyede daha da alışıyordum kaymaya. Ve bu hissi çok özlediğimi fark ediyordum. Sanki kanatlanıp uçuyormuşum gibi bir his veriyordu bana.

Bakışlarım pistteki diğer insanlarda dolaştığında aralarında küçük bir kız çocuğu gördüm. Bukle bukle olan sapsarı saçları kafasının iki yanından toplanmıştı. Henüz 6-7 yaşlarında olduğunu tahmin edebiliyordum. Buna rağmen çok iyi kayıyordu. Benimle beraber birkaç göz daha onun üstündeydi. Ailesi de pistin dışından gülerek onu izliyordu. Muhtemelen buz pateni dersi alıyordu. O yaşta çocuklar için güzel bir spordu bence de.

Yavaş adımlarla kıza doğru ilerlediğimde o da bana doğru gelmeye başlamıştı. Yüzümdeki gülümsemeyle ona bakarken bir anlığına dengemi kaybettim. Buzun üstüne yapışırken kalçam hafifçe acımıştı.

"Berin? İyi misin?" Kağan'ın endişeli sesini duyduğumda ona bakıp gülümsedim. "İyiyim, merak etme." Sorun düşmek değil, ayağa kalkmaktı. Buzun üzerinde ayağa kalkmak pek de kolay olmuyordu.

Bana doğru uzatılan minik eli gördüğümde karşımdaki küçük kıza baktım. Uzattığı elin beni kaldırmaya yetmeyeceğini bilsem de bu kibar teklifi reddetmeyerek elini tuttum. Ağırlığımı ona vermeden yerden kalktığımda hafifçe eğilerek ona baktım.

"Teşekkür ederim küçük hanımefendi."

Masmavi gözleri ışıltıyla parlarken bana kocaman gülümsedi. Utangaç bir tavırla "Rica ederim." dedikten sonra heyecanla ekledi. "İstersen sana kaymanda yardımcı olabilirim."

O kadar tatlıydı ki yavru köpek bakışlarımla baktım ona. Başımı onun gibi heyecanla sallarken "Çok memnun olurum. Aramızda kalsın ben biraz paslanmışım. Kayamıyorum kolayca." dediğimde başını yana doğru eğip güldü. Gülerken gözleri kısılıyordu.

Aslında onu tatlı bulmamda galiba bir sebep daha vardı: O Kağan'a çok benziyordu. Onun gibi sarı saçları, mavi gözleri vardı. Ve az önce başını yana eğip gülmesi de Kağan'ın dayanamadığı benim hareketime benziyordu.

İtiraf etmem gerekirse bir anlığına kendimi tatlı hayaller içinde bulmuştum. Ama yanımdaki küçük kızın heyecanlı seslenişiyle bu hayallerden çıkıp ona baktım.

"Şey... Senin adın ne?"

Utangaç tavırla sorduğu soruya "Benim adım Berin. Seninki ne?" diye cevap verdim. "Helin."

"Memnun oldum Helin. İsmin çok güzelmiş."

"Ben de memnun oldum. Senin de saçların çok güzel."

Bitti Sandığın AnHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin