28

80.4K 3.9K 108
                                    

Sandalyede otururken karşımda beni izleyen Melih'e ve annesine göz ucuyla bile bakmamamın asıl sebebi aklımın Akif'te kalmasından ziyade, uydurduğum hayali sahnelerin dalgınlığında olmamdı. Yasin beni karakolun önünde indirip Ceren ile birlikte Akif'in yanına gitmişti çünkü. Peşlerine takılmak, arabanın önüne atlamak, kanatlanıp onlardan önce varmak ve bayılma numarası yapmak arasına gidip gelsemde ağır basan gururumdan sebep araçtan sessiz sessiz inmiş, beni rahatsız eden insanla yüzleşmek adına buraya gelmiştim.

"Özür dileyin, iş tatlıya bağlansın." Diye konuşan görevli asker dikkatimi dağıtınca silkelenip ona döndüm. Sıkılmış duruyordu. Belli ki birilerinin başka birilerini taciz etmesi bir özürle halledilecekti onun anlayışında.

"Ben özür mözür dilemem efendim!" Seher Hanım bağırdı. "Bu kadın oğluma tuzak kurmuştur. Benim evladım yapmaz. Yap-maz!"

"Mesajlar öyle söylemiyor ama. Oğlunuz alenen Leyla Hanımı taciz etmiş."

Melih sırıtarak göz kırptı ve başını annesinin göğsüne yatırarak beni izleme işine devam etti. Kimse olmasa yüzüne tükürebilirdim. Askerlere şükretsin, tek yapabildiğim yüzümü buruşturmak olmuştu.

"Ben şikayetçiyim. Ne gerekiyorsa yapın."

Diretmem ne denli işe yarar bilmiyordum ama kanunun izin verdiği yere kadar gidecektim.

"Asıl ben senden şikayetçiyim be! El kadar çocuğa göz koymuşsun!"

Seher hanımın masada duran kül tablasını kapar kapmaz bana doğru savurmasıyla sağ şakağımın ince ince sızlamaya başlaması bir oldu. Tiz bir çığlıkla yerimden fırladım ve elimle şakağımı kavrayarak kapıya sendeledim.

"Napıyorsun sen!" Diye bağıran asker onu kolundan yakalamasa üstüme yürümeye devam edecekti. Şaşkındım, canım acıyordu ve daha vahimi saatler önce yaşananlar yüzünden öfkem tavandaydı. Elimi önüme tutunca gördüğüm kızıllıkla gözlerim kocaman açılıverdi.

"Oğlum yardımcı olun Leyla hanıma."

Saçlarımı sol omzuma çekip beni dışarı götüren askerin koluna tutunduğumda arkamdan hala bağırıp çağıran kadını işitebiliyordum. Nasıl bu denli çıldırabilirdi? Oğlunun suçlu olduğunu bile bile bana nasıl zarar vermeye çalışırdı?

"Bir yakınınıza haber verelim." Dedi genç adam koridora çıktığımızda. Başımı kaldırıp yüzüne baktım ve yutkunarak biraz geri çekildim.

"Kars'ta kimsem yok."

"Tamam. Sizi hastaneye götürelim, darp raporu alırsınız."

Arkamda kalan tabureye oturttu beni. Elimi şakağımdan çekmeye korktuğum için sıkı sıkı bastırıyor, böylece akan kanın sıcaklığını daha net hissedip heyecanlanıyordum. Kalbim usul usul hızlanmaya başlayınca derin bir nefes alarak sakinleşmeyi ummak bu heyecanımı arttırmaktan başka bir işe yaramadı, buz kesildim. Bağıra bağıra yardım istemek için açılan ağzımdan bir tane bile kelime dökülmedi. Kavradığım kolu sıkıyordum öylece. Kimsem yoktu, olsa belki sarılırdım, güven duyardım, başa çıkardım.

"İyi misiniz?"

Cevap veremedim yine. Kaç dakika geçti bilmiyorum önümde duran çocuk hastaneye gitmeden önce herhangi birine haber vermemin daha iyi olacağını söyledi ve ona Sevgi'nin ismini verdim. Çocukları bırakabileceği birini bulabilmesini umarak geçirdiğim yarım saatin ardından benim çıtı pıtı iş arkadaşım koşa koşa girdi karakola.

"Leyla! Kim yaptı bunu?"

Ağlamak için onu beklediğimi o an anladım. Kollarını bedenimi sararken başımı omzuna saklamış, kimsesiz olmanın verdiği sıkıntıyı ağlayarak atabilecekmişim gibi ağlamaya başlamıştım. Birlikte askerlerin yardımıyla hastaneye gidip darp raporu aldık, şakağıma dört adet dikiş atıldı. Süreç boyu ne Sevgi elimi bırakmıştı ne de ben içten içe Akif'i beklemeyi. En sonunda evraklar, raporlar alındı, savcıya iletildi ve bana saldıran kadın hakkımda işlem başlatıldı.

Şaşırmadım.

Üzüldüm mü? Hayır.

Tek bildiğim tüm bunları zaten tahmin etmiş olduğumdu.

Şimdi evimde uzanırken baş ucumda beni izleyen arkadaşımın çocuklarla müdür yardımcılarımızdan birinin ilgilendiğini anlatıyordu. Askerler aradığında çok korkmuş ve bana bir şey olduğunu zannetmiş. İkimizde topraklarımızdan uzakta olduğumuzdan başka dayanağımız yoktu. Trabzondan buraya eğitim vermek için gelmişti. Antalyadan buraya yine aynı amaç için gelmiştim. Dayak yemek, birilerinin iftirasına maruz kalmak için okumamıştık ki onca yıl.

"Elleri kırılasıca." Dedi Sevgi. "Allahtan sıyırmış. Ya gözüne, burnuna gelseydi?"

"Teşekkür ederim. Yanımda olduğun için. O an başka kimse gelmedi aklıma."

Gelmişti ama onunda nişanlısı gelmişti. Eski nişanlısı.

"Ne teşekkürü manyak! Keşke yanında olsaydım da yumruklasaydım o karıyı."

"Aman aman. Onun için elini kirletmeye değmez."

"Olsun. Sen dinlen haydi. İstersen bu gece yanında kalayım?"

"Biliyor musun bende tam onu diyecektim."

Gülümseyip üstümü örttü ve odadan çıktı. Bende ağladım. Evet. Durumum vahimdi.

Dağ Ceylanı | Texting | Tamamlandı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin