17. Bölüm

6.5K 184 37
                                    


ON YEDİNCİ BÖLÜM

Selammm! Önceki bölüm biraz kısa olduğu için arayı çok açmadan başka bir kısa bölüm daha atayım dedim. Birbirlerini tamamlasınlar artık... 

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen. İyi okumalarrr :)

******* 

Şu an Altay'la ilk gerçek buluşmamızı yapmak üzereydik ve o geç kalmıştı. Gerçi iş yerinden direkt yanıma geçeceği için tam olarak ne zaman geleceğini bilmediğini söylemişti ama bu geç kaldığı gerçeğini değiştirmiyordu! Altay'ın işi ağırlıklı olarak bilgisayar ve telefon üzerinden olduğu için gününün tamamını şirkette geçirmesine gerek olmuyordu ve yeni edindiğim bu bilgi aşırı hoşuma gitmişti.

Bense arabamda oturmuş onu bekliyordum çünkü içeriye geçip garsonların garip bakışlarına maruz kalmak istemiyordum. Altay geçen sefer iş yerinden sinemaya geldiğinde takım elbiseli olduğundan dolayı şimdi de o şekilde geleceğini farz ederek hazırlanmıştım. Üzerimde zümrüt yeşili oldukça zarif bir elbise vardı. Altay'ın 'düzgün bir randevu' ısrarları üzerine oldukça lüks olan bir restorana gideceğimizden dolayı da sırıtacağını düşünmüyordum.

Birinin cama tıklatmasıyla irkilerek kendime geldim. Kafamı çevirdiğimde gülümseyerek bana bakan Altay'ı gördüm. Arabanın kilidini açıp kapıya uzandığımda benden önce davranarak kapımı açtı ve elimden tutarak inmeme yardımcı oldu. Kapıyı kapattıktan sonra beni tepeden tırnağa inceledi. "Gözlerimi kamaştırıyorsun." İltifatına karşılık gülümseyerek uzattığı koluna girdim. "Teşekkür ederim. Sen de çok hoş görünüyorsun." İçimdeki ağzının suyu akarak Altay'a bakan kadının aksine dışa vurduğum bu kibarlığın nereden geldiğine dair bir fikrim yoktu.

Restorana doğru yürürken yan gözle Altay'ı süzdüm. Biraz daha incelersem içimden akıttığım salyalarımın firar edeceğini fark edince gözlerimi usulca çektim. İçeriye girdiğimizde görevlilerin bize ayarladığı uygun bir masaya geçip oturduk. Siparişlerimizi alan garson gittikten sonra Altay gülümseyerek bana bakmaya başladı. İstemsizce elimi hızlanmaya başlayan kalbimin üzerine koydum. Bakışları elime kaydığında gülümsemesi genişledi. "Beni anlamaya başlıyorsun sanırım."

"Bu hep böyle mi atacak? Hayır yani başka şeylere odaklanamıyorum da..." Altay'ın gülümsemesi yerini kahkahaya bıraktı. Attığı kahkaha ise kesinlikle benim kalbime zarardı. "Hep böyle olacak ama merak etme alışıyorsun. Hatta bağımlılık bile yapıyor bir süre sonra." Çok mantıklı bir konuda konuşuyormuşuz gibi anlayışla kafamı salladım. Ne var canım, önemli şeylerdi bunlar da!

"En sevdiğin renk ne?" Sorumu saçma bulduğunu belli eden bir bakış atsa da düşünmeden cevap verdi. "Dört yıl öncesine kadar maviydi." Benim de en sevdiğim renk zaman zaman değişiyordu ama onun kadar spesifik bir zaman belirtemeyeceğim için garipsedim. "Şimdi ne peki?" Kafasını yan yatırıp gözlerime uzun uzun baktı. "Yeşil." Yüzüme derin bir gülümseme yayıldı ve yeşil gözlerim parıldadı.

"Vallahi benim en sevdiğim renk her gün değişiyor. O yüzden romantik bir cevap veremeyeceğim." Ela gözlüm ben bu elden gidersem, zülfü perişanım kal melül melül... Kafamda çalmaya başlayan türküyü bölen şey telefonumun zil sesi oldu. Cihangir Abimin aradığını gördüğümde yüzüm düştü. Ben açsam mı açmasam mı diye düşünürken çağrı sonlandı ve tekrar çalmaya başladı. Bu sefer çok düşünmeden açıp kulağıma götürdüm.

"Efendim abi?" Altay'la bakışlarımız kesiştiğinde gözlerinden gelip geçen suçluluğu yakalamıştım. "Abim, işten çıktım eve geliyorum. Bir şey istiyor musun?" Dudağımı ısırdım. "Ben evde değilim ama yine de çok istiyorsan abur cubur ne bulduysan alabilirsin." Abim önce gülse de sonrasında sormasını asla istemediğim şeyi sordu. "Tamam bakalım, uğrarım markete. Neredesin ki sen?" Altay'a baktım, o da bana bakıyordu. "Nerede miyim ben?"

"Kızım salak mısın? Cevap versene." Evet Karaca, lütfen cevap ver. "Dışarıdayım. Yemek yiyorum." Altay sıkıntılı bir şekilde bana bakmaya devam ediyordu. "Kızlarla mısın? Selam söyle." Abime yalan söyleyemezdim ama doğruyu söylemek de istemiyordum. "Hayır, değilim." Önümdeki kadehten bir yudum aldım. "Kiminles-" Cümlesini yarıda kesip bir iki saniye bekledikten sonra konuşmaya devam etti. "Abim, şirketten arıyorlar açmam lazım. Evde görüşürüz." Ve suratıma kapattı.

Onu arayan her kimse şu anı kurtarmıştı ama bundan sonra ne olacaktı? Altay'la ilişkimiz netleşmeden abime söyleyemezdim ama netleşmesi için de görüşmeye devam etmemiz gerekiyordu. E abim nerede ve kiminle olduğumu hiç sormayacak değildi, elbet şu anki gibi bir şekilde denk gelecektik. Ben abilerime hiçbir zaman yalan söylememiştim ve bu durumu değiştirmeye de hiç mi hiç niyetim yoktu. Öngöremediğim bir döngünün içinde sıkışıp kalmıştım.

Gerçi Altay'la daha önce de baş başa vakit geçirdiğimiz olmuştu. Birlikte altı akşam üst üste sinemaya gitmiştik. Abim sadece bir iki kere söylenip pes etmişti. Neden sürekli görüşüp durduğumuzu sorana kadar biraz daha vaktimizin olduğunu düşünüyordum. Yine de ben elimden geldiğince görüştüğümüzü söylememeye çalışacaktım.

Abimle konuşmamın etkisini ikimiz de üstümüzden attıktan sonra havadan sudan konuştuğumuz tatlı bir sohbet eşliğinde yemeğimizi bitirip kalkmıştık. Arabalarımızın önüne geldiğimizde birbirimize döndük. İlk konuşan ben oldum. "Çok güzel bir geceydi." Altay gülümsedi. "Daha güzel gecelerimiz de olacak." Kurduğu bu cümlenin hiçbir art niyet barındırmadığını bilsem de aklım ister istemez farklı çalışmaya başlamıştı. Dudağımı ısırdım. Tek kaşımı kaldırarak Altay'a baktığımda onun jetonu daha yeni düşüyordu.

"O anlamda değil... İşte böyle çok... Daha çok vakit geçiririz." Kendini açıklama çabasıyla küçük bir kahkaha attım. Karanlıkta tam seçemesem de Altay'ın yine yanakları kızarmış gibiydi. Avucumu yanağına koyup okşadım. "Kızardın mı sen?" Bakışlarını kaçırdı. Gülerek elimi çektim ve arabanın kilidini açtım. Altay sesi duyunca tekrar bana döndü. Bana doğru bir adım atıp mesafemizi neredeyse sıfıra indirdi. Gözlerini gözlerime kenetledi ve gülümsedi. "Bu gece, gelecekteki tüm güzel günlerimizin başlangıcı olsun. Her anlamda, her şekilde..."

Son kelimelerini söylerken bakışları dudaklarıma düşünce kalbimin ritmi şaştı. Bana yaklaşmaya başladığında beni öpeceğini sanarak gözlerimi kapatsam da rotasını değiştirip yanağıma küçük bir buse kondurdu. "İyi geceler, Karaca." Bana birkaç saniye daha baksa da cevabımı beklemeden dönüp arabasına bindi ama hareket etmedi. Ben de kendi arabama binip motoru çalıştırdığımda onun da hareketlendiğini gördüm. Arabalarımızı farklı iki yöne çevirip farklı yollarla, farklı evlere gitmek üzere yola koyulduk. Eminim ki ikimizin aklında da bir gün aynı yoldan, aynı eve, birlikte gitmek vardı.

*******

"Sen ona âşıksın,

Sen ona âşıksın,

Sen ona âşıksın,

Tek bir söz söyleme boş ver" 

Anneme önceden haber verdiğim gibi Beste'nin evine kalmaya gelmiştim. Kapı açıldığındaysa beni Beste değil, elinde tuttuğu kalemi mikrofon gibi kullanarak günün anlam ve önemini belirten bir şarkı söyleyen Sedef karşılamıştı.

"Bunu niye çağırdın ya?" İkimizin olduğu bir yerde üçüncümüzün eksik olduğu pek görülmüş bir şey değildi ama... "Ben çağırmadım. Eve geldiğimde salonda oturuyordu." Beste'nin 'ben suçsuzum der gibi iki elini havaya kaldırarak kurduğu cümleyle güldüm. Sedef kendi çapında Beste'yi taklit ettikten sonra kendini en yakın koltuğa attı. "Ne var canım, âşık değil misin?" Beste kendisine imdat bakışları attığımı fark ettiğinde hızlıca konuyu değiştirdi.

"Çok şıksın bebeğim." Kıyafetimden başlayarak bütün gecenin detaylı bir kritiğini yaptıktan sonra Beste üçümüze kahve yapmak üzere mutfağa gitti. Üzerime çöken yorgunlukla yanımda oturan Sedef'in dizine kafamı koyarak uzandım. Son hatırladığım şey ise Sedef'in saçlarımı okşayan elleri oldu, kahveyi bile bekleyemeden üzerimdeki kıyafetle uyuyakaldım.

******* 

Asrın Hatası (Askıda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin