5 Lider

590 84 41
                                    

"Liderlerden biri olmak için, en büyük zayıflığını öldürmen gerek!"

"Fazla iyisin, Christopher. Bu, bir gün senin karşına çıkacak. İnsanlara çok kolay bağlanıyorsun, hatta aile diyorsun onlara. Aile, sadece kan bağıdır evlat! Asla unutma bunu! Bizsiz, sen bir hiçsin."

"Önemli değil, Channie... Yap! Seve seve senin kurbanın olurum..."

Chan, kapıya en yakın sandalyeye oturdu.

"2 boş yer var. Ne oldu? Davetini red mi ettiler?" diye çıkıştı Chan Hongjoong'a

"Öncelikle, yaşadıklarından emin miyiz ki?" dedi Namjoon, Chan'ın vücut dilini okumak için beklerken.

"Oh, yaşıyorlar!" dedi Chan tereddüt etmeden.

"Senin için çalışıyorlar, değil mi?" diye sordu Hongjoong, alnındaki damarlar belirirken.

"İnsanların beni daha çok sevmesi, benim sorunum değil."

"Onlara karşı hep şüpheliyim."

"Nasıllar?"

Chan ve Hongjoong, diğer iki liderin nasıl olduğuyla gerçekten ilgilenen Namjoon'a şaşkınlıkla baktılar.

"Yeji oldukça iyi. Her zaman istediği gibi, bir kız casus grubunu yönetiyor."

"Peki Soobin?"

Chan kaşlarını kaldırarak Hongjoong'a baktı.

"Umurunda mı ki? Keşif takımımın lideri."

"Tabi öyledir. Sonuçta çöpün ait olduğu yer çöptür."

"Bizi bu yüzden mi buraya topladın?"

"Sikerim seni!"

"Zaten siktin!"

"Ah, doğru! Siz eskiden partnerdiniz," diye güldü Namjoon, olaydan keyif alıyordu. "Özel konuşmak isterseniz??"

Hongjoong bu imadan hoşlanmamıştı. Silahını çekti ve Namjoon'un kafasına doğrulttu.

"Oynasak mı?" diye sordu, şeytani gülüşüyle.

Masanın üzerinde üç tane tabanca vardı. Sadece birisi doluydu, ama hangisinin olduğunu bilmiyorlardı.

Rus ruleti, gerçekten de acımasız bir oyundu. Ölmenin kader, öldürmenin ise şans olduğu bir oyun. Şanssızlıktan ölmek kadar acı veren bir ölüm şekli yoktur.

Namjoon ilk silahı aldı ve Hongjoong'a doğrulttu. Silah doğrultulan, ikinci silahı aldı ve Chan'a doğrulttu. Sarışın ise üçüncü silaha kalmıştı. Kabzasını kavradı ve Namjoon'un kafasına bastırdı.

Hongjoong, Chan'ın tetikte duran elinin titrediğini gördü. Chan'ın endişeli olmasını oldukça eğlenceli bulmuştu.

"Ölmekten korkuyor musun, Channie?" diye sordu Hongjoong. "Ya da o küçük casuslarını düşünüyorsundur. Benim adamlarım tarafından nasıl öldürüldüklerini. Endişelenme, her zaman yenilerini bulabilirsin."

Yumruğunu sıkan Chan, masaya sertçe vurdu.

"Tanrı şahidim, eğer aileme zarar verirsen..."

"Ailen mi? Onlar mı?" diye kahkaha atmaya başladı Hongjoong. "Peki ya biz? Senin ailen bizdik! Sen hayatlarını ellerinden alıp onları birer piyona çevirdin."

"Ben onlara daha iyi bir hayat verdim."

"Hayır, ellerinden aldın. Aynı senin ailenin benim ellerimden aldığı gibi."

"Hala atlatamadın mı?" diye araya girdi Namjoon. "Senin bebek gibi sızlanman yüzünden, ayrı düştük. Kaybı, bir erkeğin kaldıracağı gibi kaldıramadın."

"Onlara sormadan seçtiğim için bencil olabilirim, ama en azından benim takımım kendisini aile olarak görüyor. Senin takımın ise... onlar da bir aile oldu, ama seni dahil etmeden."

Chan cümlesini bitirdikten sonra, öfkeyle iç çekti.

"Bu çok saçma!" dedi Hongjoong'un elinden silahı kapıp, diğerlerinin şaşkın bakışları altında kendi kafasına dayarken.

Bir silah sesi doldurdu odayı. Chan yüzünde ifade olmadan silahı masaya bıraktı.

Namjoon'un elindeki silahı aldı ve havaya ateşledi.

Kendi silahını aldı ve masaya ateş etti bir el, masanın ortasında delik açılmıştı.

"Sen nasıl..."

"Ben salak değilim," dedi Chan, Hongjoong'u bölerek. Benden sonra sen ateş edecektin. Bunu sen ayarladın. Ben Namjoon'u vuracaktım. Onun silahı dolu bile değil ve seninkinde plastik mermi var. Namjoon'un denklemden çıkmasını istedin, böylelikle benimle savaşabilirdin."

İkisi de aniden ayaklandılar. Namjoon, Hongjoong'a yumruğunu savurdu ama Hongjoong kaçabildi ve hançeriyle saldırmaya başladı.

İkilinin dövüşünden avantaj sağlayan Chan, kapıya yaklaştı, ama Hongjoong hançerini Chan'ın sırtına sapladı.

Yere düşen Chan, kanlar içinde çıkışa doğru sürünmeye başladı ama Namjoon ayağıyla eline bastı.

Acıyla inleyen Chan, bıçağını çıkardı ve polis memuru Namjoon'un bacağında derin bir yara açtı.

Ayağa kalktı ve ellerini Hongjoong'un boynuna doladı.

Namjoon arkadan yaklaştı ve Chan'a bir yumruk attı.

Hongjoong'un saldırılarından kaçınmaya devam etmeden önce Chan, Namjoon'a yumruklar savurdu.

Eski dostlar arasında acımasız bir dövüş yaşanıyordu.

Chan, nefes nefese sırtını yasladığı duvara kan lekesi bırakırken, diğer ikisi birbirini öldürmeye çalışıyordu.

Kahkahalarla gülmeye başlayınca, diğerlerinin dikkatini üzerine çekmişti.

"Sonunda sıyırdın mı?" dedi Hongjoong, omuzları ve gövdesindeki Chan'ın açtığı yaralarla.

"Düşünüyordum da... hepimiz burada olsaydık daha eğlenceli olmaz mıydı?"

"Evet, ama... sadece biziz," dedi Namjoon, kafası karışık bir halde.

"Sadece biz olduğumuzu kim söyledi?" dedi Chan sırıtarak.

Namjoon ve Hongjoong, sarışından ne beklemeleri gerektiğini anlamadan birbirlerine baktılar.

Binanın arkasında, Yeji ve Soobin binayı yerle bir etmek için bomba kuruyordu.

"Gerçekten de evimizi yok mu ediyoruz?" diye sordu Soobin, biraz nostaljik hissederek.

Yeji elini omzuna koydu.

"Burada yaşadığımız şey sadece acıysa, gerçekten ev diyebilir miyiz? Burası bize sadece travma ve yara vermekten başka bir şey yapmadı."

Başını sallayan Soobin sessiz kaldı ve Chan'ın planını uygulamaya devam etti.

"Ne yaptın sen? Delirdin mi?!" diye bağırdı Hongjoong, açıklamayı duyduktan sonra.

"Delirdim," diye yanıtladı Chan tereddüt etmeden. "Cehennemde görüşürüz, partner!"

Yeji'nin işareti üzerine Soobin kolu indirdi ve 3 lideri de altında bırakarak yıkılmaya başladı bina.

04-02-22

Y.N: 5 liderin hikayesi, Chan'ın geçmişinde bahsedilecek.
Not: Eğer hainleri tahmin edemediyseniz BTS ve ATZ üyelerine bir bakın derim. Tahminlerinizi yazabilirsiniz bakalım doğru mu çıkacak yoksa sizi şaşırtmayı başaracak mıyım.

8 Sips of Wine (Çeviri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin